AKP’nin Amasya Genelgesi’ni açıkça yok sayışına CHP’nin örtülü desteği!
Mustafa Kemal Atatürk, 93 yıl önce 22 Haziran 1919 günü, Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Demokrasi Devriminin ulus ve dünyaya ilk duyurusu olan AMASYA GENELGESİ’ni yayınlamıştı.
Her yıl Amasya’da ulusal bağımsızlık ve özgürlüğün, insanlık onurunun simgesi olarak içtenlikle kutlanmakta olan bu kutsal yıldönümünün bu yıl kutlanmamış olduğunu, onun yerine takkeli, cüppeli ortaçağcıl karanlıkçılık gösterileri sergilenmiş olduğunu basından öğreniyoruz.
Öteki ulusal kurtuluş ve kuruluş bayramlarımız gibi Amasya Genelgesi’nin yıldönümü kutlamalarının da kaldırılması, AKP yönetiminin gerçek yüzünün giderek daha gözüpeklikle ortaya konması anlamına gelmektedir.
Ulus olarak bu özgürlük ve bağımsızlık karşıtlığının yürek kanatıcı acısını yaşarken, ulusal kurtuluşu ve kuruluşu gerçekleştiren Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu yıldönümünde herhangi bir kutlama yapmaması, ağ sayfasında olsun, bir kısa bildiri bile yayınlamaması, bu yüce günde sergilenen gerici baskıcılıkları ana muhalefet partisi olarak görmezlikten gelmesi ise, kanımca aymazlıktan öte, kendi başına ulusal varlığımız için tehlike göstergesi sayılacak, onur kırıcı bir davranıştır.
Böylece “Yeni CHP” söyleminin ne anlama geldiği de çok açık biçimde ortaya çıkmaktadır!
AMASYA GENELGESİ’NDEN KİM, NİÇİN GOCUNUR?!
Aslında AMASYA GENELGESİ’NİN İÇERİĞİ, ondan gocunanların gerçek niteliğini ortaya koymaktadır:
Bu genelgeyle Mustafa Kemal, insanlığın bugün de başarmak zorunda olduğu bir büyük savaşımın, yani “el ele vermiş dış ve iç sömürgeciliğin pençesinden gerçek kurtuluş savaşımı”nın nasıl başarılabileceğini gösterecek bir devrim hareketini başlatmaktaydı.
Bu devrimle hem ulusal, hem de uluslararası yaşamdan sömürgeciliği silmenin günümüz için de en güvenilir yolunu sergileyecekti.
Giriştiği savaş, “Sömürgeci Batı”nın bugün de Büyük Orta-Doğu, Ilımlı İslam … Projeleri’yle, Afganistan, Irak, Mısır, Libya, Suriye…’de özellikle Müslüman halklara dayatmayı sürdürdüğü ve ülkeleri, ulusları darmadağın eden soykırım çaplı cinayetlerini tepelemeği ve önlemeği amaçlayan ve bunun başarılabilirliğini eylemli olarak kanıtlayacak olan bir savaştı.
Yüzlerce yıldanberi ekonomik ayrıcalıklarıyla Osmanlı devletini ve ülkesini sömürgeye çevirmelerine ek olarak, sonunda her türlü askeri güçleriyle Türk yurdunu açıkça işgal etmekte olan saldırgan devletleri yenip yurttan kovmak gerekiyordu.
Bu dış sömürgeciyle açıkça işbirliğine giren “şeriat„ söylemli saltanat-hilafet yönetimi ile ve onu destekleyen Orta-Çağcıl gerici güçlerle savaşmak gerekiyordu.
Gerçek kurtuluşun ancak padişahsız, halifesiz bir düzenle, yani ulusun kendi yönetimini kendi eline almasıyla sağlanabileceğini henüz bilmeyen eskimiş kurumlara ve halka bu gerçeği anlatmak, kabul ettirmek ve o kurumlara başkaldırılmasını sağlamak gerekiyordu.
Bunları, sömürgecilerin bugün Irak’ta, Afganistan’da, Mısır, Libya, Suriye, Filistin’de … yaptığı gibi iç çatışmalarla ulusal güçleri parçalamasına ve yurdun kurtuluşunun tehlikeye girmesine, böylece bir daha sömürge durumuna düşmemenin güvencesi olan özgürlük düzeninin güçleşip gecikmesine fırsat vermeyen bir önderlik ustalığıyla gerçekleştirmek de gerekiyordu.
Yıllar ve yıllarca dünyanın dört bucağına savaşmaya gönderilerek tüketilen Türk halkını, bu kez artık sultanlar, paşalar için değil, Turancılık, İslamcılık, Sosyalizm gibi boş ve düşsel görüşler için de değil, doğrudan doğruya kendi varlığı için savaşmak zorunda olduğuna inandırmak gerekiyordu.
Bunun gibi, yerel ya da bölgesel kurtuluş çabalarının da, etnik ayrışma ayartmalarının da geçersiz olduğunu, demokratik bir “Türk ulusluğu” ve demokratik bir “Türk yurdu” kavramı çevresinde kaynaşmış bir ulus olarak dayanışmanın zorunluluğunu anlatmak gerekiyordu.
Girişilen ulusal savaşın, başarıya ulaştıkça “ulusal egemenlik”, yani Cumhuriyet düzeninin bütün gereklerini birlikte getirmesi doğal ve kaçınılmazdı. Ancak bu yenileşmenin elden gelen en az sürtüşmeyle gerçekleşebilmesi için, Mustafa Kemal, kendi deyişiyle “ulusunun vicdanında ve geleceğinde sezdiği büyük gelişme yetisini, kendi vicdanında bir ulusal “giz” gibi saklayarak, azar azar, olay ve gelişmelerden yararlana yararlana uygulatmak zorundaydı”.
Samsundan başlayan, Amasya’da ilk bildirisini yayınlayan bu özgürlük ve bağımsızlık yolculuğu, böylesine yüce bir uygarlık projesine dayalı idi.
İşte AMASYA GENELGESİ’nin açık ya da örtülü biçimde unutturmak isteyenler, Atatürk’ün tüm insanlık için özgürlük, barış ve gönenç sağlayıcı bu UYGARLIK PROJESİ’ni baltalamak üzere elele vermiş yabancı ve yerli gerici ve çıkarcı güçlerdir.
Bugün içine düşürülmüş olduğumuz ve ulusal birliğimizi, yurt bütünlüğümüzü, devletimizin bağımsızlığını tehdit etme aşamasına vardırılmış olan iç ve dış siyasal, ekonomik, eğitsel, kültürel, sanatsal ve ahlaksal .. bunalımlar, Amasya Genelgesi’nin bayraklaştırdığı ulusal egemenlik ilkesinin siyasal partilerce işlerlikten kaldırılmasının sonucudur.
Yozlaşmış siyasal partiler, siyaseti ulusun özgürlüğü, onuru, gönenç ve güvenliği için değil, kişisel ve kesimsel, bencil ve hukuk dışı, iç ve dış çıkar çevreleri için ve onların güdümünde yapılan bir etkinliğe dönüştürmüşlerdir. Siyasal Partiler Yasası, Seçim Yasası, Basın Yasası, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran düzenlemeler, milletvekilliği dokunulmazlığını ve maaşlarını belirleyen yasalar … hep bu ulusal egemenlik ilkesinin içini boşaltan, onu boş bir söze indirgeyen hükümler içermektedir.
Ancak karamsarlığa da hiç yer yoktur. Atatürk’ün belirttiği gibi “Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında taclar, tahtlar batar, yok olur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulu düzenler her yerde yıkılmaya yazgılıdırlar.”
Türk ulusal kurtuluşunu sağlayan ve Türk Demokrasi Devrimini başaran, Mustafa Kemal’i de Atatürk katına yücelten bu ilke yine zaferi kazanacaktır.
Amasya Genelgesi’nin yüce amaçlarını beyin ve yüreklerimizde pekiştirerek kutsuyor, insanlığın övünç kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla, sevgiyle, özlemle anıyor, bağrımıza basıyoruz.
Prof. Dr. Özer Ozankaya
İLK KURŞUN