Bu bir cacık tarifi yazısıdır…
Güncelmeydan şimdi de Cem Yağcıoğlu üzerinden Aydınlık’ın kitap ekinde Cenk Özdağ imzası ile yazılmış bir yazıya saldırmış. Cenk Özdağ, konu ile ilgili bir yazı kaleme aldı.
Kemalistler.net olarak TGB’nin Viva 19 Mayıs şenliği ve Aydınlık hareketi ile ilgili 12 Eylül Atatürkçülüğü’nün yılmaz savunucusu Güncelmeydan sitesi ile çeşitli tartışmalar yaşamıştık. O tartışmalarda bunlardan bir cacık olmayacağını net bir şekilde görmüştük. Ama bir hususta hala umudumuz var! Şimdiye kadar bir cacık olamamış bu güruhtan en azından yoğurt olur mu? Yayınlarımızla bunu araştırmayı sürdürüyoruz. Ancak cacık’ın diğer maddesi konusunda fikrimiz net!
İşte Cenk Özdağ’ın o yazısı:
Fikren uçuk, liberalizmin zemininde güreşenlere yanıt!
Çeşitli platformlarda Atatürk’e, İP’e, TGB’ye, Aydınlık’a saldıranların benzer argümanlara sarıldığını görüyoruz. Bu yazıyı yazma nedenim sözde kemalistlerin üstlendikleri İP düşmanlığı görevini yerine getirmek için şahsımın yazdığı bir yazı malzeme etmeleridir. Yazımın içeriğini okuyup anlamadıkları gibi, Cumhuriyeti, Kemalist Devrimi savunanlara yönelik kasıtlı iftiralarda bulunurken yazımda yer alan bir görsel de çarpıtma amacıyla kullanılmış.
”Kemalizm” kılığında devrim ve devrimci düşmanlığı yapanlara yanıt verme aracı olarak Cem Yağcıoğlu’nun yazısından faydalanacağız. Yazımızı okumadan, anlamadan çarpıtarak kendine malzeme etmeye çalışan yazarın yazısını okuduk, anladık ve çarpıtmadan yanıtıımzı eleştiri biçiminde yapacağız.
”TGB denen oluşumun ‘ VİVA’ saçmalığına karşı durduk diye yemediğimiz küfür kalmadı!”
”Viva saçmalığı”na bir bakalım isterseniz. II. Meşrutiyet’in kartpostallarına bakalım, orada Vive la republique yazmıyor muydu? Bağımsızlık için başkaldıran Türk Gençlerinin adı neden Fransızca Jön Türk olarak tarihe geçmiş. Dünya’nın dört bir yanında Viva! Ünlemi kitlelere mal olmuştur. Nasıl geçmişte Venceremos, Enternasyonal, Non Pasaran gibi şarkı ve sloganlar kitlelere mal olmuşsa, Viva! ünlemi de Dünya halklarına mal olmuştur. Uluslararası bir sempozyum ve şenlik düzenleyen TGB’nin de uluslararası kabul gören bir ünlemi kullanması da gayet yerli yerindedir.
”Aydınlık’ın geçmişten günümüze değin yaşadığı ve bu topluma yaşattığı zırvalıkları tek-tek özetledik, aralardaki çelişkileri ortaya koyduk; almadığımız tehdit kalmadı!”
Perde arkasını dökün. İP’in bütün bilgi ve belgeleri en zalim iktidarlardan birinin görevlileri tarafından ortalığa açılıp saçılmıştır. Kaldı ki siyasi partiler kanunu gereği bu bilgi ve belgeler alenidir. Söz konusu yazının yazarının ve sürekli olarak İP’e karşı yazılar ‘örgütleyen’ güncelmeydan.com’un künyesi açık değildir. Bu ”örgütleme” işini kimler üstlenmiştir? Niyetlerden bağımsız olarak yapılanların sonuçları nelerdir?
Ergenekon savcıları bizzat operasyonun hedefinde TSK ve İP var demektedir. Böyle bir ortamda İP’e düşmanlık neye hizmet etmektedir? Savunma yaparken sarf ettiği gerçeklerden ötürü hakkında hüküm olunan Doğu Perinçek’e saldırmak neye ve kime hizmet etmektedir?
”Bu yazıda örnek vermeyeceğim; zîrâ örneklere cevap veren yok –verebilen- aslında verilebilecek cevap da yok; sadece ‘Aydınlık Kitap’ta 4 Mayıs itibariyle yapılan bir kitap tanıtımından bahsedeceğim. Kitabın adı, ‘Sözlerin Soyağacı’, yazarı Sevan Nişanyan… Buraya kadar her şey normal. ‘Aydınlık’ ulusalcı(!) ve hatta Kemalist(!) bir gazete!..”
Dilediğin örneği getir, cevabını yapıştırırız.
Şimdi yazıdaki suçlamayı özetleyelim:
Aydınlık Kitap ekinde Cumhuriyet ve Devrim düşmanı, Türk Milleti kimliğine düşman bir liberalin kitabı tanıtılmıştır. Suçlama budur. Şimdi dilerseniz suçlamaya yanıt verelim:
Suçlamaya yapan kişi yazıyı okumuş olsaydı, yapılanın bir kitap tanıtımı olmadığını anlardı. Yazıda laiklik ve erdem kavramlarının etimolojisi ele alınıyor. Ayrıca yazının başlığı ”Adam olmanın iki şartı”. Bu şartlar laiklik ve cumhuriyet olarak belirtiliyor. Yazının ister lafzına, ister yorumuna, ister içeriğine bakalım. Her nasıl bakarsak bakalım bu suçlamayı yapanın ar damarı varsa, utanması gerekir. Yazıda laiklik, cumhuriyet, millet olma, erdemli olma savunuluyor. Bu savunma ise etimolojik bir çözümlemeyle örneklendiriliyor.
Bu satırların yazarının ar damarı olduğu için, etimolojik çözümlemeleri yaparken etimoloji
üzerine yapılmış ve popülerleşmiş düzgün eserleri de anma ve görsellerini ekleme erdemini gösteriyor. Etimoloji denince Türkçe’de kendini ispatlamış hangi eserler varsa onlar sıralanıyor. Bu yazının konusu matematik olsaydı Sabancı Üniversitesi’nin Rektörü Tosun Terzioğlu ya da Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı Ali Nesin de anılacaktı. Dahası konu edebiyat tahlilleri olsaydı sağ görüşlü Mehmet Kaplan örnek verilecekti. Konu tarih olsaydı sırf görüşlerimiz uymuyor diye Toynbee’ye, Zürcher’e ya da Mango’ya sansür uygulamaz ve eğer onların eserlerine göndermede bulunabilecek ifadeler varsa onları da yazıda belirtirdik.
İnsanda yaptığı işe karşı saygı olması gerekir. Aydınlık kitapta o sayfada felsefi görüşlerine karşı olduğumuz Schopenhauer’in eserini de, ideolojik olarak ayrı düştüğümüz Levi Strauss’un eserini de tanıttık. Bu tanıtımlar alanlarında başarılı isimlerin derli toplu bir eser verdikleri her örneği ele almakla devam edecektir. Bizim kafamızda hamam tası yok. O nedenle görüşü ne olursa olsun bilime, yazınsal hayata, felsefeye ve sanata katkı yapmış herkes, ortaya koyduğu eserin niteliği ölçüsünde övgümüzü kazanır, ilgimizi çeker.
Burada ar damarı olanların, Türkçe sözlerin soyağacını konu edinen eserleri Sevan Nişanyan yerine kendileri üretmedikleri için utanması gerekir, yoksa niye bunu Nişanyan yazdı diye ya da niye bir devrimci bunun görseline yer verdi diye değil. Bu alanda diğer bir eserin daha görseline yer verdik.
Bilindiği gibi Türkçe’nin bugünkü dilsel yapısına ulaşmasında katkısı olan aydınlarımızdan biri de Agop Dilaçar’dır. ”Viva!” ünlemine takarak ‘ulusalcılık’ yapanların biraz olsun onuru varsa Türkçe’yi konu edinen eserler üretemedikleri için utanmaları gerekir. Görüyoruz ki beğenmedikleri unsurlar (Kürtler, Ermeniler) Türkçe’ye onlardan daha fazla değer veriyorlar.
”Oysa benim İP’le ilgili bir sorunum yok!ki!”
Komik bir Türkçe’yle söylenen bir yalan. Sözde kemalist yazarın yazıları baştan aşağı İP düşmanlığıdır. Açalım yazılarını ve İP’e yönelik eleştiri-hakaret türünden sınıflandırılabilecek ifadelerini sıralayalım, o zaman herşey ortaya çıkar. Kendisinin İP’in düşmanı olduğu açıktır. Ancak bunu dahi açık yüreklilik yapacak durumda değil. Mertçe dövüşen düşmanlar istiyoruz, ”Kemalizm” perdesinin ardına saklanarak laf atıp kaçan yaramaz çocuklar değil. Bu gibiler mahalle dükkanının camına taş atan çocuklara benzer. Hani camcı mahalleye gelir, çocuğun birinin eline bir taş tutuşturur sonra ”git, şu camı kır” der. Sonra da mahalleliye mahalleye geldiğinin duyurusunu yapar. Şark kurnazlığının sanal alemdeki tipik bir örneğini de eleştirisini yaptığımız yazıda buluyoruz.
”İnsan olmaktan, erdemden bahsedene bakın! İşte bu adamın ‘Sözlerin Soyağacı’ isimli kitabının tanıtımı, 4 Mayıs 2012 tarihli ‘Aydınlık kitap’ ekinde yapılıyor ve mangalda kül bırakmayan sözde Atatürkçülerden, sözde ulusalcılardan, sözde sosyalistlerden çıt yok! Çünkü İP, bir tarikat anlayışıyla yol almaktadır, geçmişinden bugüne değişen bir şey yoktur!”
İnsan olmaktan, erdemden bahseden kimdir? Sevan Nişanyan mı, Cenk Özdağ mı? Birincisini kastediyorsanız, kendisi zaten ondan bahsetmiyor. Yazıyı okumanız gerekiyor. Kastedilen ikincisiyse erdemsizliği gösterin! Gösteremiyorsanız haddinizi bilin.
Adı geçen kitabın tanıtımı amacıyla kullanan sözcükleri ve ifadeleri yazıdan bulup göstermelerini istiyoruz. Bulup gösteremiyorsa, bu iddiada bulunan şahsı yalanını kabule çağrıyoruz. Bu yazıda, daha önce de belirtildiği gibi, adı geçen kitabın tanıtımı yapılmamıştır. Etimolojik bir çözümlemeye girişildiğinden Türkçe’de popüler etimoloji çalışmalarından üç tanesinin kapak fotoğrafları yazının boşluklarına dizilmiştir. Kaldı ki yine daha önce belirtildiği gibi görüşlerini sevmediğimiz hatta görüşlerinin karşısında olduğumuz kişilerin alanlarında rüştünü ispat eden eserlerini tanıtmaktan da çekinmeyiz. Fakat örnek verilen yazıda böyle birşey olmamıştır. Çarpıtmanın ve iftiranın bu kadarına pes!
Virüs
”İçimizdeki ihaneti ortaya sermeden çıkış yok! Bunu her Atatürkçünün kafasına kazıması şarttır! Kemalizme giren virüs tüm vücuda yayılmadan uyanık-uyanık ortada dolaşan uyurgezerlerin uyanması şarttır!”
Şu virüsü etraflıca ortaya koyulsun da adam akıllı tartışalım. Yuvarlak, hakaretamiz ifadelerle dolu yazılarının içerisinden bir bütünlük çıkarmakta zorlanıyoruz. Kendisini ve dostlarını (diğer İP düşmanlarını) derli toplu, iftira ve çarpıtmalardan arınmış düşünsel-ideolojik yazılar yazmaya çağırıyoruz. Bu sayede belki onların iftira ve çarpıtmalarını düzeltmek için harcadığımız emek yerine doğrudan kendilerine ideolojik ve bilimsel ders verme nezaketine geçebiliriz.
Türkiye Halkı ve Türk Milleti ifadeleri birbirleri ile çelişmez!
”’Türk Milleti’ demekten âciz oluşumların ‘Türkiye Halkı’ ya da ‘Türkiyelilik’ fikri ile yanıp tutuşan AKP’den ne farkı olduğunu göremeyenlerin, AKP’ye oy verenleri suçlaması kadar abesle iştigal bir durum olamaz! Saldırı ‘Türk’ kimliğine değil midir! Hedefteki ulus ‘Türk Ulusu’ değil midir!”
Cem Bey’in ve dahası İP düşmanı, yurtsever milliyetçilik anlayışına düşman sözde ”Atatürk Milliyetçisi” geçinenlerin bir hatasını daha düzeltmeye çalışalım. Atatürk’ün bir sözü var: ”Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir”. Bu sözde de görüldüğü gibi ‘Türkiye Halkı’ ifadesi Atatürk’ün ya da Atatürkçülüğün tabu sözü değildir. Aksine Türkiye Halkı maddi bir tanımlamadır. Esasında Türkiye coğrafyasındaki ahalinin adı coğrafyadan gelir ve adı Türkiye Halkıdır. Bu maddi unsurun politik açıdan kavramsallaştırmasının adı ise Türk Milleti’dir. Yeni kurulan Türki Cumhuriyeti Devleti’nin bir ulus-devlet olması nedeniyle ahalisi milli bir bilinçte buluşmuştur. Bu milli bilinç milli kimliği oluşturmuş ve Türk Milleti adını almıştır. Elbette Türk Milleti’nin kökenini kanda arayanların anlayamayacağı bir süreçtir bu. Böyle düşünenler de olabilir ama kendilerini Atatürkçü olarak değil, Türkçü, Şövenist olarak adlandırmaları gerçeğe uygun düşer.
Legalite ve Meşruluk
”Herkes kafasına şunu soksun; bu ülkede demokratik hakları kullanarak devrim yapılmaz, devrim denen şey en baştan illegaldir; kim ki legal yollardan devrim yapacağız yalanıyla ortada dolaşmaktadır, bilin ki devrimin önündeki en büyük engel odur! Derneklerle partilerle devrim olmaz; devrim, ‘underground’ yapılır! Biz afişe olduk, mecburen, canımız bu Millet’e helal olsun! Yol budur! Anlayana…”
Sözde Kemalistin ‘underground’ seviyesindeki bir yanlışını daha düzeltmeye çalışalım. Devrimler mevcut kanunlarla çelişir dahası onları inkar eder. Bu nedenle de ”Devrimin kanunları bütün kanunların üstündedir” denmiştir. Ancak devrimler meşrudur, hele hele Milli Demokratik Devrim yolundaki bir devrimse söz konusu olan. Devrimler derneklerle olmuştur geçmişte (Fransız Devrimi’ndeki gibi), Partilerle de olmuştur (Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Rus Sosyal Demokrat Partisi ve takriben Bolşevikler, Çin Komünist Partisi, BAAS, vb. ). Tarih, yukarıdaki satırları yalanlıyor, Cem Bey de tarihin üstünü örtmeye çalışıyor. Kendisi ”underground” birşeyler yapabilir, ama bunun devrim olacağından şüpheliyiz. Kendisinin illegal dediği, Türkçe’de yasadışı, kanundışı dediğimiz başka birşey, meşruluksa bambaşka birşey. Hangi devrimci parti, devrimin yasal yollarla olacağı şeklinde bir sınırlamaya gider? Hiçbiri. Ama birçoğu da devrimin meşruluk taşıyacağını söyler ve olabildiğince yasal sınırları zorlayarak ilerler. Yasaları sonuna kadar esnettikten sonra yasayı aşan bir meşruluğa gidilir. Bunun da nedeni ”zor ve diktatörlük” kavramlarının reel politikte anlaşılmasında yatar. Sistem diktatöryal yanını yasal sınırlara ulaşıldığında gösterir. Bu nedenle kitleleri arkasına almak isteyen parti,
sistemin diktatöryal veçhesini açığa çıkararak sistemin yasalarının meşruiyetini tartışmaya açar ve böylelikle kitlelerle birlikte sistemin yasalarını çiğner. Dünya’nın dört bir yanında demokratik devrimciler bunu yapmışlardır.
Cenk Özdağ