AKP çıldırdı: Yabancıya toprak satışında para diyor, başka bir şey demiyor
AKP Çıldırdı: Yabancıya Toprak Satışında Para Diyor, Başka Bir Şey Demiyor
“Bir millet herhangi bir şeye özgürlükten daha fazla değer veriyorsa,
özgürlüğünü kaybedecektir. Kaderin cilvesine bakın ki
değer verdiği şey, rahatlık ya da para ise onları da kaybedecektir.”
Somerset Maugham
Evet, AKP hükümeti yabancıya toprak satışında para diyor, başka bir şey demiyor, gözü başka hiçbir şeyi görmüyor, ya da algılayamıyor veya umursamıyor. Oysa o kadar çok sakıncası var ki bu satışların!… Şu bir gerçektir ki Türkiye AKP iktidarında –bir demokrasi masalı uğrunda- çok şey kaybetti. Kazandırdıkları, sebep olduğu kayıpların yanında devede kulak kalır. Yabancıya gayrimenkul satışlarında da böyle… Bu uygulamanın sakıncaları çok ve hayli çeşitli… Söz konusu sakıncaları; aşağıda 10 başlık halinde ilgili yönetici ve sorumluların, yurttaşlarımın dikkatine bir kez daha özetle sunmayı görev addediyorum.
Ayrıntılar için önceki yazılarıma bakılabilir.
1) Yabancılara toprak satışı, Anayasa’ya, yasalara aykırıdır. Yapılan her satışla bir toprak parçası yabancı bir ülkenin ulusal servetine katılmaktadır. Bir “Ülkede yabancının arazi ve emlak edinmesi salt mülkiyet sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığın simgesidir” (Anayasa Mahkemesi kararı). Bundan başka yabancıya toprak satışı Lozan’ın delinmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla, Türkiye topraklarının yabancı ülkelere satılması demokrasi ve hukuk devleti için bir tehdittir, ülkemizin güvenliği ve geleceği açısından büyük bir tehlikedir. Toprak bir millet için devlet olmanın temel şartıdır. Toprağı satmak devleti satmaktır. Toprağından vazgeçmek, devletinden, egemenlik ve bağımsızlığından vazgeçmek demektir.
2) Adalet Komisyonu’nda kabul edilen tasarı ile, karşılıklılık ilkesi (mütekabiliyet, reciprocity) kaldırılıyor. Oysa karşılıklılık ilkesi bile büyük sakıncalar doğurmaktaydı. İlkenin kaldırılması ile, söz konusu sakıncaların alanı daha da genişlemiş oluyor. Türkiye sanki karşılıklılık varmış gibi topraklarını dünyanın bütün ülkelerine açıyor. Dolayısıyla olumsuz etkiler katlanmış oluyor. Bu yeni düzenlemeye –“açık pazar” teriminden esinlenerek- “açık toprak ilkesi” adını verebiliriz.
“Açık toprak ilkesi” Batı’nın hayat felsefesi olan Liberalizm’in hukuk alanına uygulanması olarak düşünülebilir. Bu sebeple ideolojiktir. Serbestlik –karşılıklılık ilkesi gibi- ancak eşit güçte olan ülkeler arasında bir anlam ifade eder. Oysa Türkiye bu bakımdan özellikle ABD ve Avrupa ülkeleri karşısında dezavantajlı bir konumdadır. Serbestlik ekonomik ve politik olmak üzere iki açıdan Türkiye gibi ülkelerin aleyhinedir.
a) Açık toprak ilkesi ekonomik açıdan yoksul ülkelerin, dolayısıyla Türkiye gibi ülkelerin aleyhinedir. Çünkü ülkelerin “yapısal farklılığı”, gelişme düzeleri hesaba katılmamış oluyor. Benim yurttaşım Batı ülkelerinde 1000 metrekare arazi satın alana kadar, onlar benim ülkemde 1000 kilometrekare arazi satın alır. Kaldı ki bu da Türkiye’deki 20-30 bin zengin kişinin bir ayrıcalığı olacaktır.
b) Açık toprak ilkesi politik açıdan Türkiye’nin aleyhinedir. Bir Türk Amerika’da ya da başka bir ülkede yalnızca mülk sahibi olmak için gayrimenkul alır. Oysa bir Amerikalı, bir Alman öyle olmayabilir. Çünkü Amerikan devleti de, İngiltere veya Alman devleti de,… emperyalist, saldırgan, dünyanın çeşitli bölgeleri hakkında politik hedefleri, gizli planları olan devletlerdir, son 500 yılın tarihi bunun kanıtıdır. Ataları vaktiyle Türkiye’den göçmüş, Amerikan uyruklu Ermeni, Rum unsurların Türkiye üzerinde emelleri vardır. Yunanistan’ın, İsrail’in Anadolu üzerinde politik planları vardır. Yeni düzenleme Güneydoğu’da toprak satışını hızlandıracak, azılı Türkiye düşmanı Mesut Barzani bile toprak satın alabilecektir. Tıpkı Mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesi gibi, açık toprak ilkesi de eşitler arasında bir anlam ifade eder. Türkiye, tıpkı 19. yüzyılın hasta adamı ilan edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında olduğu gibi, bugün de üzerinde paylaşım hesapları yapılan bir ülke haline getirilmiştir. Eğer Türkler her bakımdan güçlü, örgütlü, bilinçli ve donanımlı olsalardı, millî siyasetleri ve millî hedefleri olsaydı, yabancılara toprak satışından gocunmamız için hiçbir sebep olmazdı.
3) Ekonomik açıdan bakınca, toprak bir üretim faktörüdür, hem de yerine yenisi konamayan bir üretim faktörü… Aynı zamanda, o millî servetin temel bir unsurudur. Demek ki biz yabancıya toprak satınca, ülkenin üretim faktörünü, millî servetini satmış oluyoruz. Öyleyse yabancıya toprak satışı bir millî servet kaybıdır. Şöyle ki nasıl yabancıya satılan işletmelerimiz başka ülkelerin millî servetine ekleniyorsa, toprak satışı yoluyla da, bir üretim faktörü olan topraklarımız yabancı devletlerin millî servetine eklenmiş oluyor. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti devleti üretim faktörü açısından, millî servet açısından aynı derecede fakirleşmiş oluyor. Çünkü toprak bizim olmaktan, Türk milletinin malı olmaktan çıkıyor; orada yerli yerinde duruyor ama, tapusu bizim kasamızdan çıkıp yabancıların kasasına girmiş oluyor, tabii satılan topraklar üzerindeki her türlü tasarruf hakkı da. Böyle bir uygulamanın uzun vadede anlamı, milletçe yoksullaşma ve ülkenin tapusunun, en değerli topraklarımızın giderek yabancı ülkelerin eline geçmesi demektir. “İstersek geri alabiliriz” mi diyorsunuz? Hayır, bu hemen hemen imkânsızdır, son derecede büyük bedeller gerektirir. Aşağıda açıklayacağım.
4) Yabancılara tarım topraklarının satılması son derecede sakıncalıdır.
a) Önce AKP iktidarı ile gelen iki uygulamaya dikkat edelim: Bir yandan bu iktidar Türk tarımını -IMF programları ve AB uyum yasaları ile- çökertmiş, Türk köylüsünü çiftliğini çubuğunu satarak şehirlere göç etmeye zorlamış; öbür yandan da yabancıların toprak satın almalarını kolaylaştıracak yasalar çıkartmıştır. Köylümüzün bu şekilde sefalete terk edilmesi ile, yabancılara toprak satışının bir araya gelmesi sadece bir tesadüf müdür?
b) Çağdaş ülkelerde tarım arazilerinin satışı sınırlamalar ve kurallarla zorlaştırılmıştır. AKP Hükümeti, hazırladığı son yasa ile ölçüsüz ve sınırsız bir toprak satışının önünü açıyor. Dünyada hiçbir ülke yabancılara tarım arazisi satmamaktadır. Buna ABD, AB ülkeleri, İngiltere ve İsrail de dahildir. Aynı şekilde Yunanistan da tarım arazisi satmamaktadır. Hepsinde sadece “kullanma hakkı” verilmektedir.
Öte yandan, kimi Arap ülkeleri tarımsal yatırımlar yoluyla topraklarımızda söz sahibi olma yolundadır. Beslenme krizini aşmak isteyen ülkeler başta Afrika olmak üzere dünyanın dört yanında tarım arazisi satın alıyor. Birleşmiş Milletler’in “yeni sömürgecilik” olarak nitelendirdiği antlaşmalar kapsamında, örneğin Bahreyn Türkiye’de 500 milyon dolar karşılığında arazi satın aldı. Suudilerin, Körfez ülkelerinin gözünün de Türkiye’nin tarımsal alanları üzerinde olduğunu söyleyebiliriz.
5) A.K.P. iktidarı, yabancıların Türkiye’de gayrimenkul edinmesine olanak sağlayan yasayı, 19 Temmuz 2003 tarihinde Avrupa Birliği’ne uyum gerekçesiyle çıkartmıştır.
Bununla beraber hükümetin yabancılara toprak satışını serbest bırakmasının temelinde yalnızca AB’nin talep ve baskısını görmemek gerekir. Sorun emperyalizm boyutunda da değerlendirilmeli ve yorumlanmalıdır. Nitekim toprak satışı 1856’da Osmanlı devletine de dayatılmıştı. Ortadoğu ülkelerinde, dolayısıyla Türkiye’de yabancılara toprak satışı, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin araçlarından biri olabilir mi? Bu da üzerinde durulması gereken bir konudur.
Yabancılara toprak satışı için, 57’nci hükümet döneminde önce Endüstri Bölgeleri Kanunu çıkarıldı! Bu kanunu bir Amerikan firmasının hazırladığı belirtiliyordu. Aslında birçok yasa tasarısını IMF ve Dünya Bankası vasıtasıyla, belirli sermaye şirketleri hazırlayıp gönderiyordu! Türkiye’nin, 2001 ekonomik krizine sermaye şirketleri tarafından, piyasadan ve borsadan döviz çekilmesi suretiyle düşürüldüğü hatırlanırsa krizin ardındaki planın, Türkiye topraklarının tapusunu teslim almak olduğu varsayımı ortaya çıkar! Bu durumda, tapusu yabancı sermayenin elinde olan, bütün ekonomik varlıkları özellikle Yahudi, Ermeni ve Rum sermayesi tarafından teslim alınmış bir ülkeye dönüşebilir Türkiye! Bu takdirde silahla teslim alınamayan Türkiye’nin tapusu, Dolar’la, Avro’yla teslim alınmış olacaktır.
6) Türkiye’nin jeopolitiği ve potansiyeli ile ilgili sakıncalar söz konusudur.
a) Türkiye’nin jeopolitik durumu dikkate alınmadan, Türkiye ile, örneğin Belçika’nın, İspanya’nın veya İskandinav ülkelerinin jeopolitiği aynı tutularak toprak satılması doğru değildir.
b) Diğer ülkelerin potansiyeli ile Türkiye’nin potansiyeli dikkate alınmadan yapılan değerlendirmeler de doğru olmayacaktır. Türkiye, tarihte önemli rol oynamış; güçlü, önü açık ve geleceği parlak bir ülkedir. Ciddî bir bölgesel güç olma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelini iyi kullanabilirse, uluslararası planda da hatırı sayılır bir güç olabilecek durumdadır. Yabancıya ölçüsüzce toprak satışı onun bu potansiyelini zayıflatır.
7) Türkiye, toprak satışlarının, zamanla yeni azınlıklar oluşturmasından kaynaklanan tehlikelerle karşı karşıya kalabilir.
a) Türkiye’nin belirli bölgelerinde, yıllardır, “toprak ve nüfus” dengesi sistemli ve örtülü bir şekilde Türkiye’nin aleyhine değiştirilmeye çalışılmaktadır. AKP iktidarının yaptığı son düzenleme, konuyu hukuksal bir zemine taşımak suretiyle bir anlamda bu işin önünü ardına kadar açacaktır.
b) Belli bir bölgede taşınmaz mal edinerek nüfus çoğunluğunu oluşturan yabancılar, yerel yönetimlerde ve ülke yönetiminde temsil edilme taleplerinde bulunabilir; yerel yönetimlere ilişkin seçimlerde, seçme ve seçilme hakkına sahip olmak isteyebilir. Bu ihtimal, hızı günden güne artan misyonerlik faaliyetleri ile bir arada düşünülürse, Türkiye’nin başına yeni bir “Hıristiyan azınlık” belasının açılması hiç de uzak bir ihtimal değildir.
c) Yabancı ülke şirketlerinin ve vatandaşlarının Türkiye’de toprak satın almalarının arkasında Rum ve Ermeni lobileri de bulunmaktadır. Türkiye’den Batı ülkelerine göçmüş ve o ülkelerin vatandaşlığına girmiş Ermeni ve Rumların torunları, bugün değişik isimler altında, dedelerinin olduğuna inandıkları toprakları ele geçirmeye kalkışıyorlar.
d) AKP’nin maliye bakanlarından biri bir zamanlar şunları söylüyordu: “Yurdun birçok yerinde yabancılar koloniler oluşturacak, İspanyol usûlünce alt yapılarını da kendileri yapacak. Mevzuatımızın buna göre düzenlenmesi için hazırlık yapıyoruz”. Oysa, Türkiye başka, İspanya başka… Satılan toprağın koloniye dönüştürülmesine izin verilirse, o toprak Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla çevrilmiş “bir başka devlete ait toprak” yani “anklav” halini alabilir.
Türkiye’deki her toprak alımını bireysel girişim olarak görmek yanlıştır. Toprak satın alan İsrailli ve diğer ülke vatandaşlarının arkasında güçlü lobiler olduğuna dair işaretlere rastlıyoruz. Toprak alan yabancılar arasında daha önce Türkiye’den göçmüş ermeni ve Rumların torunları vardır. Bunların gizli bir plan çerçevesinde hareket etmeleri olasılığı çok yüksektir. Unutmayalım ki azınlık faktörü Batı’nın bizim gibi ülkeleri çökertmek için kullandığı silahlardan biridir. Toprak satışları AKP iktidarına bu silahı güçlendirmek için dayatılmış olabilir.
8) Toprak kalitesi ve yer altı kaynakları ile ilgili sakıncalar vardır.
Topraklar yalnızca toprak olarak değil, altındaki maden kaynakları için de satın alınabilmektedir. Satılarak artık Türkiye’nin olmaktan çıkmış olan topraklar arasında, Türkiye’nin en verimli, en değerli toprakları bulunabilir. Uydu aracılığıyla çekilen ayrıntılı haritalar sayesinde Türkiye’nin hangi bölgesinde, hangi değerli madenin, hangi miktar ve kalitede olduğuna dair bilgiler şüphesiz topraklarımızı satın alanlarda da mevcuttur. Ve bu satışlar sadece bir başlangıçtır.
Yabancılar toprak alırken, özellikle GAP arazilerini seçiyor. Çünkü büyük bir emperyal plan var ortada…, niyetleri bu planı hayata geçirmek. Dicle ve Fırat havzasına yönelik hesaplar var. Türkiye’nin su havzalarının yüzde 30’dan fazlası bu bölgede… Önümüzdeki yıllarda su, petrolden daha önemli hale gelecek. Tapuyu ellerine geçirince, istediklerini yapacaklar. GAP arazilerini kullanma hakkını elde etmiş olacaklar, kontrol altına alacaklar. Bu da Türkiye’nin enerji boğazının sıkılması anlamına geliyor. GAP arazileri tarihte dış güçler tarafından sürekli olarak Türkiye’nin önüne çıkarıldı. Anlaşılıyor ki aynı oyun bugün de sahneye konmuş bulunuyor.
9) Yabancıya toprak satışı gelecekte Türkiye’nin başına uluslararası sorunlar açabilir, dış müdahale tehlikesi doğurabilir.
a) Batılılar için özel mülkiyet kutsaldır, dokunulmazdır, kişilerin en temel hakları arasında sayılır. Bütün haklardan önce ve önde gelen, bütün haklardan önce tanınmış bir haktır. Yarın Devletimizin herhangi bir kurumu; kamu yararı, millî güvenlik veya iç hukuka uygun başka bir sebeple, bir yabancının satın aldığı, böylece onun özel mülkü haline gelmiş bir taşınmazı kamulaştırmaya kalkarsa, sorun çok büyük bir ihtimalle derhal uluslararası bir boyut kazanacak, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır.
b) özel mülkiyet gibi, seçme ve seçilme hakkı da, kişilerin sahip olduğu en temel siyasal haklar arasında yer alır. Vatandaşları Türkiye’nin belli yörelerinde taşınmaz mal edinmiş devletler; bir süre sonra, bu vatandaşlarına sözde sahip çıkma adına, devletimize müdahale edip, bazı şeylerin yapılmasını veya yapılmamasını talep edebilirler. Türkiye’de taşınmaz mal edinen yabancılar ve bunlarla ilgili talepler Ankara’ya karşı kullanılan birer diplomasi aracına dönüşebilir.
c) Toprak satışlarının, yabancı devletlerin eline bir bölgesel politika aracı verme olasılığı da vardır. Bu sakınca ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askerî ve ekonomik yardımı bağladığı koşullardan hareketle akla geliyor: “Benim verdiğim silah ve teçhizatı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadelede kullanmayacaksın” şartı gibi. aynı şekilde, “benim verdiğim ekonomik yardımın bir kısmını, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da insan hakları iyileştirmeleri için kullanacaksın.” Bunu Ankara’ya söyleyebilenler, yarın Türkiye’de taşınmaz mal edinmiş olan kendi vatandaşları için daha fazlasını isteyebilir, bu vatandaşlarını kendilerinin bölgesel politikalarında bir araç olarak kullanabilirler.
10) Çağımızda bir ülkenin savunması öylesine karmaşık bir hal almıştır ki bu, sadece silahlı savunmaya indirgenemez. Silahlı Kuvvetler yurt savunmasını her alanda takip etmek zorundadır: Ekonomide, yabancı sermayede, özelleştirmede, dış borçlanmada, azınlık konularında, tabii yabancıya toprak satışında da… Ülkenin savunması bütün bu noktalardan hareketle başlar. Eğer bu cepheler, bu arada topraklarımızın durumu ihmal edilirse, koşullar öyle bir duruma gelir ki silahlı savunma hiçbir işe yaramaz.
Ve sonuç olarak:
Türkiye’yi 10 yıldır yöneten AKP hükümetinin, bence tek bir kaygısı var: Para!… Öyle sanıyorum ki iktidarlarının öncelikle buna bağlı olduğuna inanmışlar. Para gelsin yeter…, para nasıl gelirse gelsin, önemi yok. Bu onlarda öyle bir saplantı haline gelmiş ki gözleri başka hiçbir şeyi görmüyor. Bütün varlıklarıyla yalnızca para sağlamaya odaklanmışlar. Dolayısıyla işin maliyet yönüne hiç mi hiç bakmıyorlar. Ya da bakmak istemiyorlar, yurt topraklarını elden çıkarmanın olumsuz yönünü, onlarca sakıncasını görmezden geliyorlar. Böylece Türkiye’nin geleceğini karartıyor, tehlikeye atıyorlar. Aydınlarımız ilgisiz, ilgilenen birkaç kişiyi ise dinleyen yok, Halkımız sürüklenip gittiği tehlikelerden habersiz.
Cumhuriyet tarihimiz vatan ve millet sevgisinden böylesine yoksun bir kadro görmedi.
Yabancıya toprak satmak bir cinayettir, gelecek kuşakların bağrına hançer saplamaktır.
Bu aymazlığa usulünce dur diyecek bir yurtsever kadro yok mudur?