Doğu Perinçek’e açık mektup
Sayın Doğu Perinçek,
Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı yıllarında Kürtlere özerklik verilebileceğini söylediğini, bildiğim kadarıyla, Türkiye’de ilk ortaya atanlardan birisiniz. En azından ben, sizin yazılarınızdan ve kitaplarınızdan öğrendim bunu. Yazdıklarınızın doğruluğunu sorgulamıyorum. Cumhuriyet tarihi üzerine kapsamlı çalışmaları olan sizin, söylediklerinizi güvenilir buluyorum. Bu konuda bir kitap da yazdınız, bu eksende Kürt sorunu için bir “acil çözüm” önerisini 1995’te Cumhurbaşkanı’na da sundunuz. Partinizin bugün “Kürt sorunu” için önerdiği politikaları meşru kılacak tarihsel temel olarak Mustafa Kemal’in bu yaklaşımını örnek gösteriyorsunuz.
Ne var ki, en sonunda savunduklarınız Can Dündar’ın “Mustafa” filmine malzeme oldu! Can Dündar’ın niyeti ortadadır. Atatürk hakkında -diyelim ki- beş doğru söylerken, beş yanlışı da milletin bilincine kazıyarak Mustafa Kemal’e karşı yeni bir saldırı başlatılmış ve “kuzu postuna bürünmüş kurt” misali, bu kez de Can Dündar’a bir rol verilmiştir! Ben eminim ki Can rolünü hakkıyla oynayacaktır! Ortaya koyduğu “eser”(!) de bunu kanıtlıyor zaten.
Sizin Atatürk’e Can Dündar perspektifinden bakmadığınızı biliyorum. Ama niyetiniz ne olursa olsun, işte şu anda kamuoyunun gözünde Can Dündar ile aynı saftasınız! Trajik bir durum…
Ne var ki, işin daha ilginç bir yönü var. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı yıllarında Kürtlere özerklik verilebileceğini söylemiş olmasından hareket ederek, bugün de özerkliği savunmak mantıklı tavır mıdır? Siz ve partiniz, bugün Kürt sorununa çözüm olarak bu anlayış içindesiniz. Kitabınız hala satılıyor, partililere okuması için öneriliyor, dahası Milli Hükümet Programı’ndaki bazı öneri ve vaatler, kitabınızda dile getirilenlerle bütünsellik teşkil ediyor. Lideri olduğunuz İşçi Partisi bugün utangaç bir şekilde de olsa, gizli-kapaklı bir tarzda, “sınanmış çözüm” diye şekere bulayarak Kürtlere özerklik verilmesini savunuyor! Böyle isimlendirilmese de önerilerinizin içeriği PKK-DTP talepleriyle paralellik arz ediyor. Gerekçeniz de Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı yıllarındaki kimi görüşleri!
İyi de, bu derece nakilci bir anlayış, sizin gibi kendini “bilimsel sosyalist” olarak tanımlayan birine yakışıyor mu? Nerede kaldı “bilimsellik”?
Biliyorsunuz ki, Mustafa Kemal, Milli Mücadele’nin hedeflerinden birinin “saltanat ve hilafetin kurtarılması” olduğunu da defalarca söylemişti. Şimdi, zamanında böyle söyledi diye, bizler de bugün kalkıp “saltanat ve hilafeti” mi savunacağız peki? Bu yaklaşım içinde olanları, “Ulan helal olsun! Ne Atatürkçü adamlar” diye alkışlayacak mıyız?
Ya da Mustafa Kemal’in 1920 yılı içinde bir “Resmi Komünist Partisi” kurduğunu, bu partiye birçok Kemalist’in üye yapıldığını da biliyoruz! İnkâr edilemeyecek tarihi bir olgudur bu! Buradan hareketle Mustafa Kemal’in aslında bir “gizli komünist” olduğunu mu iddia edeceğiz şimdi?
Atatürk’ün, siyasal yaşamının ilk evrelerinde İttihat ve Terakki üyesi olduğunu da biliyoruz. 1909’da İttihat ve Terakki Kongresi’nde Genel Merkez ile çatışacak kadar da etkilidir Cemiyet içinde… İttihatçılığı bilen bilir, Cemiyet’e girerken “silah ve Kuran” üzerine yemin edilir ve ancak ölümle biter üyelik! Kâğıt üzerinde durum budur. Şimdi bu verilerden hareket ederek, “Mustafa Kemal İttihatçıdır” diyebilir miyiz peki?
Sayın Perinçek,
Biliyoruz ki böyle bir şey söz konusu olamaz. Bir kişinin belli tarihsel şartların zorlaması ile söylediklerini, o sözlerin söylendiği koşulları dikkate almadan her dönem için geçerli “doğrular” olarak sunmak eğer bilimsel bir tavır ise, sizin 1992’de Kemalizm’i nasıl değerlendirdiğiniz de ortadadır. Bugün Can Dündar ile aynı safa düşmüş olmanız gibi, o zaman da Kemalizm konusunda CIA ajanı Graham Fuller ile benzer değerlendirmeler yaptığınız biliniyor. “Kemalizm’in Türkiye’nin geleceği üzerinde bir rol oynama şansı olmadığını” söylüyor, Mustafa Kemal dönemini “zorba bir diktatörlük” olarak niteliyor, “Kemalistlerin Kürtlere kırım uyguladığını” iddia ediyordunuz 1992’de! Dahası bu iddialarınız yazı ve sohbetlerde kalmadı, kitaplarınızda da yazdınız! O zaman sizin bugünkü “Kemalist” çizginizi ve tavrınızı değerlendirirken, yaklaşık 15 yıl önceki bu yaklaşımınızı esas almamızda hiçbir sakınca olmasa gerek! Çünkü siz de, Türkiye’nin bugünkü terör sorunu için “çözüm” olarak, Mustafa Kemal’in neredeyse 90 yıl önce söylediklerini esas alıyorsunuz!
Ne dersiniz, böyle bir yaklaşımı hoşgörü ile karşılar mısınız?
Sonuçta, ne genel olarak tarih, ne de özel olarak Atatürk, her niyete yenen bir muz değildir!
Saygılarımla,
Serdar ANT