Kemal Kılıçdaroğlu / Y-CHP – TESEV Sarmalı
Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurucu üye olduğu Soros destekli Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı “TESEV”‘in geçtiğimiz yıl Cengiz Çandar’a sipariş ettiği “Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır?” (Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması) başlıklı rapor Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD/NATO/AB/İsrail güdümlü “Özgür Kürdistan” tezgahıyla Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısının çözüştürülmesi ve Anadolu Ilımlı Türk-Kürt İslam Federasyonu‘na başkalaştırılması tezgahında alınan yolu bir kez daha göz önüne serdi. Raporla ilgili olarak TESEV sunuş yazısını hazırlayan Etyen Mahçupyan’ın Türkiye’yi bölünmenin eşiğine taşıyacak yeni Anayasa süreciyle ilgili girizgahı da oldukça dikkat çekici: “Yeni anayasanın ve onunla bağlantılı olarak ‘Kürt meselesi’nin çözümünün eşiğinde olduğumuz bu dönem hayati nitelikte… Elinizdeki TESEV raporu, ihtiyaç duyulan konuşma için nasıl bir siyasi altyapıya ihtiyaç olduğunu irdeliyor. Konunun en yetkin gözlemcilerinden biri olan Cengiz Çandar’ın yürüttüğü çalışma, her iki tarafın kendi çoğulluğunu göz önüne alan bir biçimde, çözüm yolunun taşlarının gerçekçi bir biçimde nasıl döşenebileceğini ortaya koyuyor. Beklentimiz, sunulan bu zeminin, hem meselenin çözümüne, hem de Türkiye’deki demokratikleşme sürecine anlamlı bir katkı ve yol haritası olmasıdır”… [1]
Bu raporla ilgili Derviş Aydın Akkoç’un Birikim dergisindeki şıracının şahidi bozacı misali destekleyici yazısı da oldukça dikkat çekici. “Raporun sergilediği mantığa göre, Cumhuriyet rejiminin yılları bulan Kürt Sorunu, bugün gelinen aşamada, PKK ve Abdullah Öcalan “gerçekliği-sorunu” halini almıştır. Kürtler aleyhine işleyen Cumhuriyet’e münhasır tarihsel gelişimin tüm birikimleri bu iki olguda düğümlenmiş, üst üste yığılmıştır. PKK çözülmeden ve dolayısıyla onun tartışmasız ve rakipsiz ‘tek otoritesi’ konumundaki Öcalan’ın durumu ele alınmadan ve PKK’nin silah bırakması sağlanamadan, Kürt Sorunu’nun çözülebilmesi imkansızdır”. Bu tespitlerden birtakım sonuçlara varmak mümkün: Masum ve kurtarılmayı bekleyen “Kürt halkı” imgesi ile, kötülük kaynağı olan “PKK terör örgütü” imgesi arasındaki ikilik-yarılma ortadan kalkmıştır. Kürt Sorunu ve PKK olgusu birbirlerinden ayrı olmak şöyle dursun iç içe geçmiş bir yapısal özellik arz etmektedir. Bu itibarla, “siyasi” çözüm safhasında PKK ve Öcalan faktörlerini hesap dışı bırakan tüm politik yaklaşımlar iflas etmeye yazgılıdır. Raporun hülasası bir bakıma bu sarih tespitten ibarettir. [2] (Siz Çandar, Mahçupyan ve Akkoç’un siyasi çözüm olarak söylediklerini Özgür Kürdistan Devleti olarak anlayın)
TESEV raporunda katkılarından ötürü Chrest Vakfı’na, Açık Toplum Vakfı’na ve TESEV Yüksek Danışma Kurulu’na teşekkür edilmesi şaşırtıcı değil. Soros’un çocuğu olan Açık Toplum Vakfı’nı herkes yakinen tanıdığı için Chrest Vakfı’na odaklanma gereği duydum. Chrest Vakfı Texas’da 1999 yılında kurulmuş bir vakıf. Vakfın kuruluş amacı Jeff Jehnsen ve Lou Anne King Jensen’in sağlık sigortası, telekomünikasyon ve aile bağlantılı diğer yatırımlardan elde ettikleri kaynakların bir kısmını başkalarıyla paylaşmakmış. Chrest’in sözcük anlamının “iyi niyet !” olması da bu bağlamdaymış. Vakıf, adından da anlaşılacağı üzere uluslar arası ilişkilerde iyi niyet ve dostluk prensipleriyle hareket ediyormuş. Amerikan derin devletiyle ilişkili bu iyi niyet NGO’su “Toplumlar neye ihtiyaç duyduklarını en iyi kendileri bilirler” felsefesine dayanıyormuş. Vakıf, Türkiye’deki fonlarını çoğunlukla yerel ve ihtiyaç duyulan alanlara yöneltmekteymiş. Chrest temsilcileri, verilen hibelerin toplumun öncelikleri ile uyuşmasını sağlamak için sivil toplum kuruluşları, özel sektör, devlet birimleri ve yerel yönetimlerle ilişki halindeymiş. İşte bu hayırseverlik ve iyi niyet bağlamında “Kürt Sorunun” barışçıl (!) çözümü, Anayasa reformu, özellikle “Kürt Sorunu” ile alâkalı ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarla ilişkili derinlemesine bir araştırma ve analiz gerçekleştirmek için (siz ABD istihbaratı olarak anlayın) yerli işbirlikçi sivil toplum örgütlerine cömertçe bağışlar yapıyor Chrest Vakfı.
Soros destekli TESEV bu bağışlardan bolca nasiplenen NGO’ların başında geliyor. Söz gelimi TESEV’in “ Atlama Taşı mı Engel mi? Türkiye’nin Demokratikleşme Sürecinde Yargı Reformu Azınlık Hakları ve Anayasal Vatandaşlık için Destek” projesi için 52 bin $, “Türkiye’deki Polis Reformunun Önündeki Engellerin ve Olanakların Değerlendirilmesi” projesi için 50 bin $, Silahsızlanma ve Barış: Kürt Sorununda Yeni Bir Aşamaya Doğru” projesi için 40 bin $, Türkiye’deki Ceza Adaleti Sisteminde Yargılama Süreçlerindeki Yapısal Engeller” projesi için 26 bin $, Türkiye Anayasa Reformu Komisyonu” projesi için 15 bin $ bu cömert vakıf tarafından TESEV kasasına aktarılıyor.
Chrest Vakfı’nın Türkiye’deki sivil toplum örgütlerini angaje etmek ve kapasitelerini geliştirmek amacıyla Uluslar arası Hrant Dink Vakfı’nın “Torunlar Konuşuyor” ve “Diyarbakır ve Bölgesinin Sosyal ve Ekonomik Tarihi” konulu iki etkinliği için 70 bin dolar, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsünün “Barışın Tesisi ve Düşünce Kuruluşu” projesi için 50 bin $, Anadolu Kültür Vakfı’nın “Uzlaşma için Projeye Doğru: Sivil Toplumu Angaje Etrmek ve Kapasite Geliştirme” projesi için 50 bin $ bahşetmesi de adındaki gibi iyi niyet ve cömertliğinin göz yaşartıcı örnekleri arasında. [3]
Şimdi Chrest Vakfı’nın cömert bağışlarından biriyle Cengiz Çandar’a sipariş edilen TESEV’in “Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır?” (Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması) raporuna dönelim. Raporun 51 sayfasında 12 Eylül 2010 referandumu öncesinde Öcalan ile görüşmeler değerlendiriliyor: “Abdullah Öcalan ile kendisinin ifadesiyle “bir devlet heyetinin” görüşmesi 12 Eylül 2010’da yapılacak olan Anayasa Değişikliği Referandumu’ndan önce siyasi polemik konusu olmuş, ancak Tayyip Erdoğan, devletin gerekli gördüğü durumlarda Öcalan ile görüşeceğini, daha önceden de görüşmüş olduğunu savunmuştur. Örneğin bir televizyon programında bu görüşünü şu sözlerle belirtmiştir: “Bu ülkenin istihbarat teşkilatı kalkar onunla da görüşür başkasıyla da görüşür. Bu ne ilktir ne de sondur, bunlar yapılır.”
Cengiz Çandar, TESEV raporunda kasıtlı biçimde o süreçteki PKK ile diyalog polemiklerini eksik yansıtıyor. Referandum sürecinde muhalefetin Tayyip Erdoğan’ı çok zora sokan hükümet PKK ile pazarlık yapıyor iddiasını Erdoğan önce “şerefsizlik” olarak nitelendirmiş ardından da hükümet görüşmez ama devlet görüşür diye daha farklı bir açıklama yapma gereği duymuştu. O sırada Oslo görüşmeleri ile ilgili WikiLeaks belgeleri henüz kamuoyuna sızmamıştı ve bu nedenle bilinmiyordu. Hükümet ile devletin ayrı ayrı düşünülemeyeceği gerçeği bir yana bu kritik tartışma ortamında Tayyip Erdoğan’ın imdadına Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yetişiyordu. Cengiz Çandar’ın TESEV raporunda Kılıçdaroğlu’nun kritik Anayasa referandumu öncesinde Tayyip Erdoğan’ı çok rahatlatan tutumu şöyle özetleniyor: Tayyip Erdoğan’a en anlamlı destek Cumhuriyet Halk Partisi’nin o dönemde yeni olan (seçilen demek istiyor) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelmiştir. Kılıçdaroğlu, Öcalan ile görüşmeler konusunda Başbakan Erdoğan ile aynı doğrultuda görüş bildirince polemikler kesilmiş ve Öcalan ile görüşmelerin normalleşmesi daha önce hiç söz konusu olmadığı biçimde mümkün olabilmiştir.
Şimdi şu soruya net bir yanıt vermek gerekiyor. Fethullah Gülen’in son iki yüz yılın en önemli olayı, 20 seçime bedel, ölüleri bile mezardan kaldırıp evet oyu kullandırmak gerekiyor dediği çok kritik 12 Eylül referandumu öncesinde Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu AKP ve Fethullah Gülen Koalisyonuna neden böyle bir can simidi atmış olabilir? Soros destekli TESEV Vakfı Kurucusu olmasıyla bu tutum arasında bir neden sonuç ilişkisi var mıdır?
Ali Rıza Üçer
İLK KURŞUN
[1] Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması, TESEV Demokratikleşme Programı Cengiz Çandar.
[2] “Dağdan İniş” TESEV Raporuna İlişkin Notlar, Derviş Aydın Akkoç, Birikim Dergisi, 8.7.2011.
[3] Chrest Vakfı Web Sitesi, Hakkımızda ve Desteklediğimiz Projeler. http://www.chrestfoundation.org/TR/history.asp