Aşırı yüksek ödenekler, Milletvekilliğini “Araplık”a “semirme yerine” döndürür!
“TİCARET İŞİNE DÖNÜŞEN KİTLE YAYINCILIĞI,
DEMOKRASİYİ SAVUNMAK YERİNE YIKMAK İÇİN KULLANILABİLİR!”
ATATÜRK’ÜN UZGÖRÜLÜ UYARILARI:
“Padişahlarla, halifelerle yönetilen ülkelerde yurt ve ulus için en büyük tehlike, padişah ve halifelerin düşmanlarca satın alınmalarıdır. Bu, çoğu kez kolaylıkla sağlanabilmiş¬tir.
Meclislerle yönetilen ülkelerde ise en yıkıcı durum, kimi milletvekillerinin yabancılar adına ve çıkarına çalı¬nıp satın alınmalarıdır. ..
BUNUN İÇİN ULUS, VEKİLLERİNİ SE¬ÇERKEN ÇOK DİKKATLİ VE KISKANÇ OLMALIDIR.”
“Aşağılık insanların parayla yayın yaptırmalarından, basının yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin ve uluslararası para dünyasının etkisi altına girmesinden korkulur!”
İkibuçuk ay önce basında, iktidarı ve muhalefetiyle tüm partilerin, milletvekili aylıklarının 17.000 TL’ye çıkarılmasında anlaşıverdikleri haberi çıkmıştı.
24 Aralık 2011 gece-yarısı yasasıyla, o haberlerin doğruluğu ortaya çıktı!
Bu nedenle, 11 Ekim 2011 günü yayınladığım ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin en bilinçli savunucularının partisi durumundaki CHP’nin Genel Başkanı’na da gönderdiğim uyarı ve çağrıyı, Atatürk’ün konuya ilişkin uzgörülü uyarılarını da ekleyerek bir kez daha kamuoyuna sunmayı yararlı görüyorum:
Milletvekilliğinin, maaşı, yan ödenekleri ve “kıyak” emekliliği ile toplum genelinin gelir düzeyini kat kat aşan bir kazanç işine dönüşmesi, kaçınılmaz olarak, bu yaşamsal görevin maddiyat düşkünlerinin işgaline uğramasına yol açar.
Oysa demokratik düzen, “temel hak ve özgürlüklerin her yurttaşça, uğrunda her an, en yüksek özveriler sergilenerek mücadele etmeye hazır olunması gerekli değerler” olarak benimsenmesini zorunlu kılar.
Bu açıdan “milletvekilliği”, öncülük ve örneklik etmesi gereken bir görev yeridir!
Oysa aşırı ödenekler ve yan çıkarlar, hiçbir partide -istisnalar dışında- böyle yüksek özveriler sergileyecek nitelikte insanların “milletvekilliği adaylığı”na ulaşmasına olanak bırakmaz!
Çünkü, tıpkı “ucuz paranın değerli parayı piyasadan koğuşu”nda olduğu gibi, maddiyat düşkünleri, özveri ve erdem sahibi demokrat insanların partilerde barınmasına genellikle fırsat ve olanak bırakmazlar. Demokrasiyi, ulusun bağımsızlığını, birliğini ve yurdunu savunmak için gerekli özverileri göstermezler.
Tıpkı yazılı ve görsel basının “ulusa ait gerçekleri ulustan gizleme aracına dönüşmesi” gibi korkunç bir yozlaşmada açık ve örtülü yüksek “patronluk/yazarlık/programcılık” “gelirleri”nin baş sorumlu etken oluşundaki gibi!
Atatürk Türkiyesi’ni çürütüp yıkmak isteyen iç ve dış kötücüllük etkenlerini yenilgiye uğratabilecek tek siyasal kurumuz olan CHP’nin, milletvekili ödeneklerini toplum genelinin gelir düzeyine uygun bir çizgiye çekme sözünü vermesi, bugünkü (yani son arttırmadan önceki) ödeneklerin aşırı bölümlerini “tam bağımsız, demokratik Atatürk Türkiyesi”ne yönelmiş saldırıları savuşturma amacı için kullanılacak bir fonda toplaması, ulusumuzun içine sürüklenmek istendiği sahipsizlik, karamsarlık ve umutsuzluk havasını dağıtacak bir etki yapacaktır.
Bunun gibi, CHP yönetimi, kitle iletişim araçlarının sahiplerinin de yayıncılık dışında etkinlikte bulunamayacaklarını, bunların sahip, genel yönetmen, yazar, … konumlarındaki kişilerin, tıpkı milletvekillerinde aranması gerektiği gibi, “aftan yararlanmış bile olsalar hiçbir yüz kızartıcı suçtan hükümlü insanlar olmamasını, düzenli ve kamuya açık olarak mal ve gelir bildiriminde bulunmalarını” zorunlu kılacak yasal düzenlemeyi ulusa söz vermesi, ulusumuza aynı güven ve ferahlık duygusunu yaşatacaktır.”
CHP yönetiminin bu iki temel gereksinime ilgisiz kalması, Anayasa referandumu ve seçim dönemi çalışmalarında bu fırsatı kaçırması, tekke-zaviye savunucusundan “Dersim iftiracısı”na, cemaat-mahalle ortaçağcıllığını demokrasi diye sunan sözde toplumbilimcilerden, hiç tanımını yapmadan “Kürt sorunu” deyimini siyasal söylemlerinde kullananlara, ve .. gece-yarısı maaş arttırıcısına değin kimlerin partiye milletvekili olarak girebilmesine yol açtığını, kısa sürede ortaya koymuştur!
CHP’nin ulusa karşı bu iki temel konuda söz vererek gerekçeleriyle gündemde canlı tutmayı savsaklaması, Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya and içmiş iç ve dış düşmanların kötücül emellerini olağanüstü kolaylaştırmaktadır.
Toplumbilimci
Prof. Dr. Özer OZANKAYA
İLK KURŞUN