Yabanlar bir gün gidecek, Cumhuriyetimiz sonsuza dek yaşayacaktır
Evinize hırsız girdiğinde; “Pek bir şey almamış” diyerek şikâyet etmez ve herhangi bir önlem almazsanız, hırsız sizi yoklamaya devam ederek tam takır bırakıncaya kadar soygunu sürdürür. Tekrar girmemesi için kilidi değiştirir, demir parmaklık yaptırır, alarm taktırırsanız, caydırıcı önlemler aldığınızı gören hırsız da, ya yöntem değiştirir ya da sizi soymaktan vazgeçip başka kapıya gider.
Eğer, profesyonel güvenlik elemanları ile korunmayı seçerseniz, hırsız veya mensubu olduğu çete bu engeli aşmak için; onların içine sızıp zayıf noktalar hakkında bilgi almak, onları satın almak veya korkutmak yollarını deneyebilir. Ayrıca; apartman veya site yönetimi, güvenlik personelini haksız yere horlayıp itibarsızlaştırır, mahkemelerde süründürüp hapse attırırsa, güvenlik kurumunun caydırıcılığı ve önleyiciliği azalacağından hırsızın işi daha da kolaylaşır ve elini kolunu sallayarak içeri girer.
Bir başka örneği de çocuklardan verebiliriz. Çocuk, büyüklerin yasakladığı bir hareketi yapmak, göz koyduğu nesneyi almak istediği zaman, önce ortamı gözler. Uygun olduğuna kanaat getirirse yavaş yavaş yaklaşır. Görüp de uyaran olursa geri çekilir. Sonra yine yaklaşır. Engellenirse ağlar.Kararlılık görürse vazgeçer. Kısacası hâkim güçlerin davranışına göre ilerler, geriler ya da pes eder.
İşte; Anadolu’da gözü olan, bütünlüğünden rahatsızlık duyan, Türk kelimesine alerjisi olan, Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu hazmedemeyen, Lozan’ı unutmayan “yabancılar” ile, onlarla hemen hemen aynı duygulara ve hedeflere sahip olaniçimizdeki “yabanlar”, tıpkı hırsızların ve çocukların taktiği ile içimize girmiş ve devleti adım adım ele geçirmişlerdir.
Ömrü yüzyıla yaklaşan Cumhuriyetimiz’de de bugünlere; hırsızları ve yöntemlerini bile bile, hele günümüzün haberleşme koşulları nedeniyle hiçbir şey gizli kalamaz bir halde iken yaklaşan tehlikeleri göre göre akıl almaz bir aymazlıkla hiçbir önlem alınmadan, tepki verilmeden, direnç gösterilmeden gelinmiştir. Görevini yapmayan, ihmal eden, savsaklayan, korkan, şantaja boyun eğen, gününü doldurmaya bakan siyasetçileri, devlet adamlarını, askerleri, hukukçuları, bilim adamlarını, üniversite yöneticilerini, aydınları, basın mensuplarını, iş adamlarını affetmek hiçbir zaman mümkün değildir!
Tüm bu gerilemelerden sonra kalkıp da: “Askere nasıl davranıyorlar?”, “Meclis’te konuşulanlara bak!”, “Din devletine doğru koşar adım”, “Atatürk’ü silmeye kalkıyorlar”,”Bölünüyoruz”, “Göz göre göre savaşa sürükleniyoruz”, “Silivri’deki hukuksuzluk nereye varacak?” diye sormanın,şaşırmanın, dövünmenin, karalar bağlamanın ne âlemi ne de yararı vardır.
Olan olmuştur! Ama olduğu gibi kalamaz ve kalmayacaktır.Çünkü binanın kurucularca atılan temeli, bu kaçak yapıyı taşıyamaz!
Kimse de, onların alınteri, kanı, çilesi ve yüreği ile kurtarılan bu vatanın ve devletin üzerine konamaz!
Hele hele, Kurtuluş Savaşı’nda emperyalistlerle işbirliği yapan hainlerin devamı olanlar, yani bu temelin harcında bir gram hakkı olmayanlar, bu kadar yıl geçtikten sonra aynı emperyalistlerin arkalaması ile, yalan, zulüm ve hileler ile hazıra konamaz, dağdan gelip bağdakini kovamazlar!
Hani; Abdülaziz’in 1867’deki Paris seyahatinde 3.Napolyon, Hariciye Nâzırı Keçecizâde Fuat Paşa’ya Girit’i Yunanistan’a satarak sorunun çözülmesini önermiş ve ne kadar para isteyebileceğimizi sorduğunda: “Aldığımız fiyata veririz haşmetmeap” demiş ya!
Bizimkisi de o hesap: Ödeyemeyecekleri bir fiyatı var bu vatanın ve devletin. Türkleri tanımıyorlar!
Edmund Burke;“Kötülüğün zaferi için gerekli tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamalarıdır”demiş.
Bu uyarının gereğini yerine getirirken Epikuros’un:“Kim demiş çevresine korku salan korkak değildir diye” sözünü de göz önünde bulundurmak, bir hastalığın çıkar pazarını nasıl karıştırdığını, mantar karakterlerin nasıl satha vurduğunu unutmadan zalimlerin gücünü abartmamak gerekiyor. Az kaldı;
Cesaret, özveri, ahlâk ve faziletle kurulan Cumhuriyet yaşayacak, yabanlar bir gün defolup gidecektir.
Reşit ÇağınİLK KURŞUN