ABD doğalgaz savaşlarını başlattı…
Suriye ve İran’a yönelik saldırının doğalgaz boyutu.
1998 Şubat’ında Humus kenti ile yönetimce adı saklı tutulan başka bir kentte zengin doğalgaz bulunduğunu yazmış, gelişmeleri şöyle özetlemiştim:
Devlet Başkanı Hafız Esad rezervlerin büyüklüğü yüzünden çıkarılma, üretim ve dağıtımın çok büyük sermaye gerektirmesi karşısında ABD petrol devi Conoco ile yatırım anlaşması görüşmelerine başladı. Conoco’nun rezervler üzerinde tam denetimde ısrarı üzerine görüşmelere son verdi. Babasının vefatından sonra Devlet Başkanı olan Beşar Esad da yine Conoco ile görüşmeler yaptı, fakat O da babasıyla aynı nedenlerle bir süre sonra görüşmeleri sonlandırdı. Suriye; ABD’nin tüm baskı ve şantajlarına rağmen anlaşma yapmayı reddettiği için olası saldırının hedefi oldu.
Son yıllarda denizde; Suriye-İsrail arasındaki bölgede, Hayfa’ya 35 km mesafede çok zengin doğalgaz rezervleri bulundu, bir proje ile ABD; ExxonMobil, vb. doğalgaz-petrol devlerinin bu doğalgazı, ve Tarsus-Hayfa-Musul hattı ile Mesut Barzani’ye ait petrolü Hayfa’ya akıtarak; Hayfa’yı Ortadoğu’nun en büyük doğalgaz ve petrol terminali haline getirmeyi öngördü. (Cumhuriyeti, 12.8.2011, Hatay Milletvekili M. A. Edipoğlu’nun açıklaması)
İran, Rusya’dan sonra dünyanın en zengin doğalgaz rezervlerine sahiptir. Dünyadaki sıvı doğalgazın %18’inin tek geçiş yolu olan Hürmüz Boğazı’nı kontrol altında tutmaktadır.Doğalgazın çıkarılması ve dağıtımı için gerekli olan büyük yatırım sermayesi ve teknolojisine sahip değildir, fakat rezervlerini ABD petrol-doğalgaz tekellerinin yatırımlarına açmamaktadır. Ayrıca ABD; İran’ın Çin ile 2030 yılına kadar, her yıl 10 milyon metreküp doğalgaz ihraç anlaşması imzalamasını önleyememiştir.
Bu nedenlerle olası ABD saldırısının birincil hedefi olmuştur.
Doğalgaza talep neden arttı?
Doğalgazın, 1’inci derecede stratejik öneme sahip enerji kaynağı olan petrolün yerini almasının 6 ana sebebi şöyle sıralanabilir:
1) Japonya’da Fukushima nükleer santralinin patlaması sonucu eski petrol sahalarının verimsizleşmiş olması.
2) Dünyadaki petrolün %75’i Ortadoğu ve Afrika’da iken, doğalgaza dünyanın hemen hemen her bölgesinde rastlanıyor olması, ve 2012 yılında ABD petrol devlerinin yatırımlarını doğalgaza yönelik dönüştürme kararı almış olmaları.
3) Doğalgazın üretim maliyetinin düşük, arz güvenliğinin yüksek ve nükleer enerjiye göre toplumun algısı yönünden daha avantajlı olması.
4) Çin’in sıvı doğalgaz talebinin, dünyadaki toplam sıvı doğalgaz talebinin %30’u gibi çok yüksek bir miktara ulaşmış olması.
5) Doğalgaz üretiminde kullanılan teknolojilerde büyük ilerlemelerin kaydedilmiş olması.
6) Doğalgazın sıvılaştırılarak süpertankerlerle çok büyük miktarlarda dünyanın her yerine ulaştırılabiliyor olması.
Sıralanan talep artış nedenlerini objektif bir analize tabi tuttuğumuzda; emperyalist kapitalizminin çöküşte olduğu içilen geçilen bu süreçte ABD’nin, sözde hegemonyasını sürdürebilmek amacıyla “Doğalgaz Savaşları”nı başlatan küresel bir stratejiyi hayata geçirmekte olduğunu görüyoruz. Şöyle ki:
Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Dr. Fatih Birol’a göre; “doğalgazın altın çağı”başlayacakır. ExxonMobil, Chevron, BP ve Total gibi ABD denetimindeki uluslararası petrol şirketleri, doğalgaz şirketlerine dönüşecektir. 2012 yılında bu şirketlerin yatırımlarının %60’ı doğalgaz üzerine olacaktır. (Hürriyet, 11.5.2011)
ABD’nin petrol rezervlerinin azalmakta olduğu doğrudur fakat tüm Kuzey Amerika’da, gittikçe artan bollukta ve kendisine 100 yıldan daha fazla yetecek kadar doğalgaz rezervlerine sahiptir. Bu rezervlerin mevcudiyetiyle ABD, doğalgazda 1’inci sıradaki Rusya’yı 2’inci sıraya düşürmüştür. ABD bu üstünlüğünü doğalgazı çıkarmakta kullandığı yeni teknolojiler sayesinde elde etmiştir. (Cumhuriyet, 4.1.2009, Necdet Pamir)
Sonuçta; ABD’nin “Doğalgaz Savaşları”nı başlatmış olmasını, Suriye ve İran’ı hedefine almış olmasından da öngörebiliriz. Bunun için ABD; Eşbaşkanı’nı da taşeron olarak kullanmaktadır.
Türkiye için, tüm olumsuz koşullara rağmen milli devleti ABD emperyealist kapitalizminin boyunduruğundan kurtaracak bir çıkış yolu vardır; o da geçen hafta Çarşamba günü (24 Ağustos 2011) İlk Kurşun’da açıklamış olduğum “Çıkış Yolu”dur.
Erol Bilbilik
İLK KURŞUN