Kahramanların eserini hainler yıkamaz!
Büyük Zafer’in 89. yılında, Genelkurmay Başkanlığı isabetli bir kararla geleneksel akşam davetini iptal etmiş. Zira; personeli bir taraftan alçakça saldırılarla şehit düşüp, diğer taraftan da o terörü destekleyenlerin artık herkesçe bilinen nedenleri ve yöntemleriyle vatanında esir durumundayken Bayram Balosu düzenlenmesi bu köklü ve vefalı kuruma yakışmazdı. Karargâh’taki kutlamalarda ise, askerlerin önünde bir sivilin olacağını gazetelerden öğreniyoruz.
Yazık ki; biz Türkler için çok önemli ve değerli olan makamlar, ele geçirenlerin Cumhuriyetimiz’le olan kan uyuşmazlığı nedeniyle güvenilirliğini, saygınlığını ve inandırıcılığını yitirmiş bulunuyor. O bakımdan, ülkenin altında ve üstünde satılmadık değer ve varlık bırakmayan ve bölünmemiz konusunda her türlü gafleti gösteren, gizli anlaşmalar yapan, hepimizi her gün gerecek konular bulan bir iktidarın temsilcilerinden orada kimin duracağı toplum olarak bizleri pek fazla ilgilendirmiyor.
Ama bizi ilgilendiren tek konu var. Devletimizin bekası, ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve geleceği.
Bu Cumhuriyetin temelinde, bayramını kutladığımız Büyük Zafer’in gücü, onuru, kahramanların teri ve kanı var. İşgal yok. Talan yok. Haram yok. Arkalama yok. Onun için sağlamdır. Hainler yıkamaz!
Fakat bu, tedbirsiz, dikkatsiz, tepkisiz, dirençsiz, umursamaz olmamızı gerektirmiyor. Atatürk’ ümüz her zaman olduğu gibi günümüzü aydınlatırcasına bakın nasıl uyarıyor:
“Bağımsızlığımızın düşmanı olan, bizi ekonomimizi geliştirme gayretinden, böylece kalkınma hedefimize erişmekten alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış bedhahlardır(her işin fenalığını isteyen). Bunlar ülkemizi sömürge yapmak isteyenlerdir, bunun için de uyanmamızı, kalkınmamızı istemeyenlerdir. Ancak bizim için dış düşmanlardan daha zararlı, daha öldürücü birileri daha vardır ki onlar da iç bedhahlardır. Bunlar “biz büyük bir devletin yardımı olmaksızın varlığımızı koruyamayız” der, dış düşmanlara yanaşır, onlara hizmet ederler. Ulusal bağımsızlığımızın en büyük düşmanı, asıl bunlardır.”
Onların da kimler olduğunu biliyor ve görüyoruz. Dünyanın, bölgemizin geleceği belirsiz.Doğal afetlerden ekonomik krizlere, enerji darboğazından susuzluğa ve açlığa uzanan sorunlar hızla yaklaşıyor. Kaçınılmaz bir dünya savaşı kapımızı çalabilir. Demokratik rejim içinde umut bağlayabileceğimiz siyasal partiler ve özellikle bağımsız yargı bakımından tutunacak dal sıkıntımız var. Fakat hepsinin çaresi bulunur. Yetişmiş insan gücümüz azımsanamaz.
Yedeklenemeyecek olan tek kurumumuz Silahlı Kuvvetler. Bir komutanın yetişmesi uzun yıllar alıyor. Öylesine saldırı altında ki, vatandaşlar olarak desteğimize, güvenimize, sevgimize ihtiyacı var.
Örneğin; “Şurayı üçe kapatın, şuna yirmi yollayın” şifrelerini değil, babacan bir Komutan’ın daha iyiyi arayan gerçekçi değerlendirmelerini ve özeleştirilerini içeren sızdırmaların amacını düşünelim. Bandın tümü doğru mu? Nasıl kaydedildi? Neden şimdi servis ediliyor? Bunları dikkate alalım.
Falih Rıfkı Atay diyor ki: “Nemiz varsa; eğer bağımsız bir devlet olmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak; yurdumuzu batının, vicdanımızı ve düşüncemizi Arapların pençesinden kurtarmışsak; şu denizlere bizim diyor bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ ne borçluyuz.”
Borcumuzu nasıl ödeyeceğimizi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Gençlere Söylevi’nde çok güzel anlatıyor!
O kahramanların halefi olan, bizleri şanlı bayrağımız altında özgür yaşatan sabırlı, fedakâr Silâhlı Kuvvetlerimizi minnet ve şükran duygularımızla selamlıyoruz
Reşit Çağın E.Dz.Kur.Alb. İLK KURŞUN 26 Ağustos 2011