Tarihten bugüne: Türk adını silme planı! – 3
“Türk” diyemeyenler, demekten imtina edenler o dönemde MTTB, Millî Selâmet Partisi Gençlik Kolları ve Akıncılar Derneği içinden yetişmişlerdir. Recep Tayyip Erdoğan, Metin Yüksel ve Müfit Yüksel’le aynı dönemde “lider” konumundaydı.
Müfit Yüksel, “İslâmcı” tabir edilen kesimin çok itibar ettiği bir isimdir. ODTÜ’de sosyoloji okumuştur. Ailece tanınırlar. Babaları Sadreddin Yüksel (1920-2004) bir din âlimidir. Bir ağabeyi Metin Yüksel, akıncıların liderlerindendi. Recep Tayyip Erdoğan’la aynı dönemdendir. 23 şubat 1979’da Fatih Camisinin avlusunda Ülkücülerle karşı karşıya geldiler, vurularak öldürüldü. Aslında Akıncılarla Ülkücüler birbirlerine silâh çekmezlerdi. Konumuz bu değil… Müfit Yüksel’in büyük ağabeyi Edip Yüksel, farklı bir dinî anlayışın peşinden gitti.
Müfit Yüksel’le İstanbul Fatih’te buluştuk. Anlattıkları, Recep Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir atmosferde yetiştiğini ve neden “Türk”, “Türk milleti” diyemediğine, dediğinde de dilinin neden dolandığına açıklık getirecektir.
“Türk” diyemeyenler, demekten imtina edenler o dönemde MTTB, Millî Selâmet Partisi Gençlik Kolları ve Akıncılar Derneği içinden yetişmişlerdir. Recep T. Erdoğan, Metin Yüksel ve Müfit Yüksel’le aynı dönemde “lider” konumundaydı. MSP’de Necmettin Erbakan’ın dizi dibinde faaliyet göstermiş, önce Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanlığı, ardından Fatih Gençlik Kolları Başkanlığı, sonra İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı yapmıştır.
Erdoğan’ın danışmanından Avrasya teklifi
1995-1998 yılları arasında Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanıyken dört yıl onun danışmanlığını da yapan Müfit Yüksel’in söylediklerini not aldım. Açıklama mahiyetindeki parantez içleri bana aittir.
“MTTB, 1969’da İslâmî duyarlığı olanların yönetimine geçti. Solun elinden alınmıştı. Daha öncesinde CKMP (sonra MHP oldu)’ye yakın gençlerin elindeydi. Kayseri’de kongre toplandı, Burhanettin Kayhan’ın genel başkan seçilmesiyle İslâmî çizgiye kaydı. MTTB binasına o yıl bir bomba atıldı ve Mustafa Bilgi adında bir genç şehit oldu. (Mustafa Bilgi’ye Ülkücüler de sahip çıkmışlar ve ‘Ülkücü şehit’ saymışlardır.)
1975’te Rüştü Ecevit’in genel başkanlığı sırasında MTTB’nin bozkurtlu amblemi değiştirildi; hilâl içinde kitap oldu. Bu dönemler Necip Fazıl Kısakürek’in konferanslar verdiği dönemlerdir.
1976’da MTTB’de parçalanma olmuş ve İskenderpaşa Cemaati ile Erenköy Cemaati karşı karşıya gelmiştir. İskenderpaşa Cemaatinin şeyhi Mehmet Zahit Kotku (1897-1980), Erenköy Cemaatinin şeyhi ise Sami Efendi (1892-1984)’dir.
MTTB Başkanlığı, Sami Efendi Cemaatinde kalmıştır. Başkanlığa Cemalettin Tayla seçildi. Necip Fazıl İskenderpaşa Cemaatini desteklemişti.
İskenderpaşa Cemaatinden Yıldız Grubu seçime girmişti. Yıldız Teknik Üniversitesinde aktif bir gençlik kitlesi vardı. O dönemin kavgalarına girme taraftarıydılar ama Sami Efendi Cemaati çatışmalardan uzak duruyordu.
Akıncılar Derneği 1976’da kuruldu. Derneğin genel merkezi Ankara’da idi. MSP’ye bağlı faaliyet göstermiştir. Kurucu başkan Tevfik Rıza Çavuşoğlu idi, sonra Mehmet Tezel oldu. Ardından İstanbul şubesi kuruldu. Yakup Kaldırım başkan idi.
Tayyip Bey, Beyoğlu, Fatih, sonra 1978’de İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı yaptı.
Akıncılar Derneği ve MSP Gençlik Kolları iç içeydi. Akıncılarda ve partide ’Osmanlıcılık’ fikri hâkimdi. Sonra Müslüman Kardeşler literatürü girmeye başladı. Müslüman Kardeşlerin fikrî öncüleri Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub, Mevdudî, Said Havva’nın kitapları okunurdu. Bu kitapların çevrilip yayınlanmasına Hilâl Yayınlarının sahibi Salih Özcan öncülük etmiştir.
Millî Mücadele’yi başlatanlara, Osmanlı’yı yıktılar, gözüyle bakılıyordu. Cumhuriyet kurulduktan sonra dindarları tasfiye etmişlerdi.
Birinci Meclis’e (23 Nisan 1920-1 Nisan 1923) olumsuz tavır yok; çünkü herkes var. Ama Mustafa Kemal kadrosuna bir tavır var.
‘Türk’ diye adlandırmaya sempatiyle bakılmaz. İslâmiyet geri plana itiliyordu.
Kimse Türk’le kavga etmez; çünkü, padişah Türk’tü.
Mustafa Kemal Irak’ta Türkmen’i kendisinden sayıyor, Kürt’ü saymıyor. Kürtler de imparatorluk bakiyesidir. Kırılma noktalardan biri budur.
Türkiye ya genişleyecek ya da parçalanacak.
Osmanlı’nın yani imparatorluk bakiyesinin çekilebileceği en son sınırdayız.
Genişleme ise komşularıyla federasyon kurarak olur.
‘Türkiye’de yaşayan herkese Türk’ denmiştir. Niçin ‘Türk’ densin? Onun için tepki çekiyor. ‘Türk milleti’ yerine ‘Müslümanlar’ denmelidir.
Lozan Antlaşması bir zafer değildir. Hitler, Versay Antlaşmasını yırttı; Türkiye de Lozan Antlaşmasını yırtabilir, İkinci Dünya Savaşı şartlarında 1940’lı yıllarda, fırsat varken tekrar genişleyebilirdi.
‘Ne Mutlu Türk’üm diyene’ sözüne karşıydık. Başkaları da bu ülkede yaşıyor.
Ulus-devlet değişmelidir.
20’li, 30’lu yıllarda şekillenen ideoloji devam edemez, herkes kendisini etnik kimlikle ifade edebilmelidir. Kimlikler yasaklanmamalıdır.
Anayasa’nın ilk üç maddesi tartışmaya açılmalıdır.
Resmî ideoloji giderse ülke parçalanır, deniyor.
Diyoruz ki; resmî ideoloji gitsin ama ülke parçalanmasın. Parçalanmama çok önemlidir.
Müslümanlığın asırlardan beni getirdiği ortak değerler ön plana çıkarılmalıdır.
Ülkeye ‘Türkiye’ denmesi bile tartışmaya açılabilir; meselâ, ‘Avrasya’ denebilir.
Türkiye parçalanırsa ikinci Balkanlar, ikinci Endülüs olur. Bunu istemiyoruz.
Rumeli göçmenleri kendilerini bu ülkenin asıl sahipleri gördüler, aşırı laik tutumu benimsediler, kimlikleri inkâr ettiler.”
Recep Tayyip Erdoğan’ın eski “dava” ve mesaî arkadaşı Müfit Yüksel’in anlattıklarını dikkate alın, bir de Başbakan’ın ilk hükûmeti kurduğundan beri dile getirdiklerini. Benzeşenleri ve benzeşmeyenleri hemen bulursunuz!
Alman Alman’dır Türk Türk değildir!
“Türk” rahatsız ediyor. Türk insanının değişmez kaderi. “Türk” olarak savaşacaksın, “Misak-ı Millî’nin hepsini bile içine alamadan, Kerkük-Musul hattı, hatta Nahcivan ve hatta Batum, sınırlarına dâhil edilemeden, eldekine çok şükür diyeceksin ve bunu dahi savunurken “Türk milleti” olarak ortaya çıkacak ve kimse buna itiraz etmeyecek ama devletin sınırları kurulduktan sonra “Niye Türk?” diye itiraza uğrayacaksın…
Garabet bir bizde var. “Büyük devletler”in halkı “Fransız”dır, “Alman”dır, “Amerikan”dır, “İspanyol”dur, “İtalyan”dır… Türkiye’nin halkı “Türk” değildir; asla ve kat’a olamaz!
Türkiye’nin adını da değiştir; Anadolu Federe Devleti olsun (Turgut Özal’ın teklifidir. Onu da yazacağım. Belli elit kesimin dışında kimsenin bilmediği bir şeyi daha yazacağım; devletin adının “Türkiye” diye tescillendiği yıllarda, bu ada itiraz edenleri, devletin adı “Anadolu” olsun diyenleri. “Anadolu” adını teklif edenler, şimdiki “Türk” düşmanlarının ağababaları değil… Onlar millî kültürümüzün mümtaz simalarıdır; kaygıları başkadır.)
Anayasa’nın başlangıcı ve değişmez maddeleri
Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri ve “Türklük” vurgusu AKP’yi, CHP’yi ve BDP-PKK’yı rahatsız etmektedir. Türklüğü ilgilendiren şeyler Anayasa’dan çıkarılırsa her şey düzelecektir. Bu şuna benzer:
“PKK’nın isteklerini karşılarsak sükûnet sağlanır; öyleyse verelim!”
Başka bir benzetme aklınıza geliyorsa söyleyin yazalım!
Anayasa’nın “Başlangıç”ında “Türk” ve “Türklük” vurgusu sık yapılmaktadır. “Başlangıç” 1995’te ve 2001’de iki defa değişikliğe uğramıştır.
“Dibace”yi okuduğumuzda kimin neden rahatsız olduğu daha rahat anlaşılacaktır.
Önce Başlangıç’ı, sonra Anayasa’nın ilk iç maddesini vereceğiz:
BAŞLANGIÇ (Değişik: 23.7.1995-4121/1 md.)
Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedî varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
(Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.
Anayasa’nın değişmez ilk üç maddesini hatırlayalım:
MADDE 1: Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.
MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.”
CHP’nin Türk alerjisi
Yeni CHP’de “Türk” yok sayılmak isteniyor. Ki bu partiyi Mustafa Kemal kurdu. Mustafa Kemal Türk Ordusu’nun Başkumandanıydı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı.
CHP’de geçen dönem milletvekilliği yapan Prof. Dr. Esfender Korkmaz, Kemal Kılıçdaroğlu parti başkanı olduktan sonra CHP içinde de “Türk”ü silme çalışmasının hızlandırıldığını yazmıştır.
“Neden Türk’e ve Türklüğe dolaylı ve dolaysız sürekli saldırı oluyor?” diye soruyor ve cevabını da veriyor:
“Başta gelen nedeni, AKP ve Yeni CHP’nin Türk’e ve Türklüğe karşı tutumudur. Bu tutum nedeniyle, ‘Türkiye de Türk yoktur’ iddiasında bulunanlar bile oldu.
2010 yılında, AKP gurup başkan vekili, “Türk sözünü anayasadan çıkaracağız” dedi. Yeni CHP de Türklük karşısında tutum geliştirdi… Örneğin, bir YCHP parti meclisi üyesi 2010 yılı Ekim ayında, “Ne mutlu Türküm diyene gibi otoriter bir anlayışın dillenmiş olması talihsizliktir” dedi ve ilave etti ‘Andımız yerine Rakel Dink’in sevgilim diyen mektubunu okutmalıyız.’
Yeni CHP’nin bu söze hiçbir tepkisi ve uyarısı olmadı.
31 Mart 2011’de Kılıçdaroğlu ‘anayasadan Türk tanımı kaldırılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır denilebilir’ şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Genel başkan yardımcısı Süheyl Batum, anayasa taslağını açıklarken, anayasanın 66. maddesinin ‘Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür yerine, Türkiye vatandaşıdır şeklinde yeniden düzenleneceğini’ ifade etti.
Siyasi partilerin bu yaklaşımı, sözde Ermeni soykırımı iddiasında olanlara da cesaret verdi. (Esfender Korkmaz, Yeniçağ, 3 Ağustos 2011)
Parti yönetimine gelmiş insanların ciddiyetsizliği ortada… Bu kadroyla bu parti nereye varabilir?!