19 Mayıs 1919’da Doğan Güneş
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK yaşamı boyunca dünyanın hayranlığını kazanmış; O’nun önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Ortadoğu ve Balkanların en güçlü, en saygın devleti olmuştur. ATATÜRK, Başkomutanlık ve Devlet Başkanlığı süresince hiçbir yurtdışı gezisine gitmediği halde; dünyanın bir çok devlet adamı Türkiye’ye gelerek, O’nun bilgi ve deneyimlerinden yararlanmak istemişlerdir. Hepsinin adlarını yazmaya sayfamız yetmez. Bu nedenle biz (ülkemize geliş sırasına göre) sadece devlet başkanlarını anımsatmakla yetineceğiz: Afganistan Kralı Emanullah Han, Irak Kralı Faysal, Yugoslav Kralı 1’inci Aleksandr, İran Şahı Rıza Pehlevi, Büyük Britanya/İngiltere Kralı 8’inci Edward, Ürdün Kralı Abdullah, Romanya Kralı 2’nci Karol.-
Yukarıda sıralanan konuklar arasında, Kral 8’inci Edward’ın ziyareti büyük önem taşımaktadır. Çünkü İngiltere, o zamanlarda, “toprakları üzerinde güneşin hiç batmadığı” bir dünya İmparatorluğu idi. ATATÜRK konuğunu 4 Eylül 1936 günü, İstanbul’da Tophane rıhtımında karşıladı. Kendisine büyük bir ilgi gösterdi . 8’inci Edward ülkemizden çok mutlu olarak ayrıldı. Bu dostluğu sürekli kılmak için de; Londra’ya dönünce Dışişleri Bakanlığına talimat vererek, ATATÜRK’ ün doğum tarihini sordurdu. Böylece, her doğum gününde kutlama mesajları göndermek istiyordu. Çankaya’dan, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak imzasıyla 12 Kasım 1936 günü Dışişleri Bakanlığına gönderilen yanıtta; doğum günü “19 Mayıs 1881” olarak bildirildi. Aslında, ATATÜRK’ ün doğduğu gün, net olarak kayda alınmamıştır. Ancak, İngiltere Kralı’na verilen bu yanıt, O’nun yaşamındaki en önemli tarihin 19 MAYIS 1919 olduğunu kanıtlamaktadır.
DİĞER YAKIŞTIRMALAR
2007 yılında, İstanbul basınında yayınlanan bazı anılarda tutarsız iddialar vardı. Oysa, 1919 yılındaki bu tarihi olayın, her günü/ her saati kayıt altındadır. Yüzbaşı Ali Şevket (Öndersev) merhumun Bandırma gemisine Beykoz’dan yüzerek çıktığı iddiası başta olmak üzere, diğer yakıştırmalar tamamen hayal ürünüdür. 16 Mayıs,Cuma günü akşam üzeri Samsun’a hareket edecek olan, İsmail Hakkı (Durusu) Kaptan’ın yönetimindeki Bandırma Vapuru, Beykoz Koyunda değil Kızkulesi açıklarında demirlenmiş olarak, tarihi yolcusunu bekliyordu.
Halkımızın ve özelikle de genç kuşakların zihinlerini yanlış bilgilerle bulandırmamak için; basınımızın rivayetlere ve hayal ürünü anılara değil, hakikatlere itibar etmesi gerekir. Prof.Dr. Utkan Kocatürk’ün yoğun emek ürünü olan “KAYNAKÇALI ATATÜRK GÜNLÜĞÜ” (2007-Atatürk Araştırma Merkezi yayını) ve diğer bilimsel / tarihi kaynakların süzgecinden geçmeden, ATATÜRK ve Cumhuriyet Tarihimizle ilgili konularda desteksiz yayın yapılmamalıdır.
Ingiliz diplomasisi!
Bir akşam bana şunları anlattı:
“1919 yılında Piyade Binbaşı Salter olarak Samsun’daki İngiliz işgal Tabur komutanı idim. 18 Mayıs1919 günü İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığından şifreli bir telsiz telgrafı aldım. Bu telgraf; “16 Mayıs 1919 günü , Mustafa Kemal adında bir Türk generalinin, Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan görevli olarak ayrıldığını ve fakat vapurdan gönderdiği telgrafta istifa ettiğini, eğer Samsun’a inecek olursa tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesini” istemekte idi. Kumandanlığımın bu emrini en iyi şekilde yerine getirebilmem için ilk iş olarak tabur subaylarımı toplayarak kendilerine telsiz emrini okudum ve gerekli emirleri verdim. Şehirdeki durumu görmek için Samsun’a indim. Şehir her zamankinden daha kalabalıktı.
Bu kalabalık pazar kalabalığından farklı bir görünümde idi. Siyah çizmeli, kilot pantolonlu ve siyah kalpaklı, sert bakışlı kimselerin çokluğu dikkat nazarımı çekti. Sonradan, bunların Türk subayları olduğunu öğrendim. Durum çok nazikti. Dört gün önce Yunanlılar İzmir’i işgal etmişler Türkler buna çok sert bir tepki göstermişlerdi. Rum tercümanım çok korkuyor. Bütün gece hiç uyumadan yatağımda döndüm durdum.
19 Mayıs günü sabah erkenden iskeleye gittim. Sabah namazından çıkan herkes sahile inmişti. Kurtarıcılarını bekliyorlardı. Bir olay çıkmaması için taburumla bütün iskele ve civarını kordon altına aldım.
Denizde, batı tarafında bir duman göründü. Sahildeki kalabalığın heyecanı son haddini buldu. Bir de gördüm ki her askerimin arkasında siyah çizmeli kara kalpaklı bir Türk subayı duruyor. Hepsinin silahlı olduğu muhakkak.
Vapur iyice göründü. Bazı il ve belediye görevlileri sandallarla vapurun demirleyeceği yere doğru gitmeye başladılar.
Görevimi, iskele üzerinde yapamayacağımı düşünerek ben de motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Vapura ilk varan benim motorum oldu. Beraberimde getirdiğim iki erimi motorda bırakarak tercümanımla birlikte vapurun iskelesine tırmandım. İskelede beni selamlayan iki tayfaya; “Vapurdaki generali görmek istediğimi” söyledim. Bir tanesi önümüze düşerek bizi salonun kapısına kadar götürdü. Kapıdaki görevli, durumu içeriye bildirdi ve geriye dönüp bizi içeriye aldı. Herkes ayakta idi. Ortadaki mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: “Taburum emrinizdedir.”
Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi aklımdan dahi geçirmemiştim. Tercümanım bir an durakladı. Kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve Türkçe olarak generale iletti. Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Teşekkür etti ve beni de yanına alarak dışarıya çıktık. Öteki sandallar da vapurun etrafına varmışlardı. Gemiye çıkmış olan birkaç kişiyle tokalaştıktan sonra vapurdan benim motorumla ayrıldık. İskeleye vardığımızda muavinim koşarak yanıma geldi. Kendisine; Taburu safta toplamasını, silah çattırmasını ve Türk makamlarına teslim olmalarını söyledim. Biraz durakladıktan sonra emir tekrarı yaparak selam verip ayrıldı ve emrimi aynen yerine getirdi. Taburu o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişiler teslim almıştı. Yanılmamıştım. Onlar hakkında edinmiş olduğum bilgiler doğru çıkmıştı.
Mustafa Kemal Paşa; benim yanıma, o siyah çizmeli kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam otomobilimle –tabi kendi şöförümle birlikte- misafir edileceğimi söyledikleri Ankara’ya gönderdiler. Taburumun erleri de; Çorum, Çankırı ve Kastamonu’da kurulan esir kamplarına yerleştirilmişler.
Kurtuluş savaşının sonuna kadar Ankara’da, Ogüstüs Mabedi’nin yanındaki Hacıbayram Camii’nin önündeki cadde üzerinde bulunan iki katlı ahşap bir evde kaldım. Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir kadınla dört seneye yakın bir süre bu evde oturdum.
Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve taburum, Malta’daki Türk esirlerle değiştirildik. İngiltere’ye döner dönmez tutuklandım ve divanı harbe verildim. Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen ailem ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi. Onlardan yararlanarak, kısa, fakat öz bir savunma hazırladım. Bana isnad edilen suç taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi. Yüksek Askeri Mahkeme’nin önüne çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla okudum ve şu cümlelerle bitirdim :
Sayın hakimler Başbakanımız Lıoyd George’e Avam Kamarası’nda şöyle bir soru sorulmuştur: Yunanlıları silahlandırarak 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkardık ve o tarihten bu yana milyarları bulan (sterling) masraflar yaptık. Sonuç ne oldu? Yunanlılar İzmir’de denize döküldüler ve Anadolu’daki bütün Rumlar atıldılar veya muhacerete zorlandılar. Bizim kazancımız nedir?”
Bu soruya karşılık Başbakan Lıoyd George şunu söylemiştir: ‘Yüzyıllar bir veya iki dahi yetiştirir. XX. Yüzyılın dahisinin Türkiye’den çıkacağını ben nereden bilebilirdim?’
Görüyorsunuz sayın hakimler, karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği, XX.Yüzyılın dahisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi? Eğer ben başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun mezarlarını ziyarete gidecektiniz. Fakat şimdi, eceli ile ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir.”
Beraat ettim ve terhise tabi oldum. Sivil hayatta bir tütün şirketinde iş buldum. Şirketim “Abdullah Cigarette” adındaki Türk tütünü ve Virginia karşımı sigarayı çıkartıyordu. Ben Türkçeyi çok iyi konuştuğum için beni bir 20kursa tabi tutarak tütün eksperi yaptılar ve Türkiye’ye gönderdiler. İlk iş olarak Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ettim. Beni kabul buyurdular ve ilgililere, Türkiye’deki ikametim hususunda yardımcı olmalarını ve kolaylık göstermelerini emir buyurdular. Ailemle birlikte ikinci Dünya Savaşı’na kadar, tütün üreten köylerde, Türk köylüsü ile birlikte yaşadım. Ben ve ailem Türk köylüsünü o kadar çok sevdik ve o kadar çok benimsedik ki eğer hükümetimiz tarafından resmen İngiltere’ye çağrılmasaydık Türkiye’de kalmayı tercih ederdik.
İngiltere’ye döndüğümüzde beni hava bakanlığından çağırdılar ve yeni görevimi bildirdiler. Çok sevindim ve müjdeyi aileme büyük bir zevkle bildirdim. Beni terhis olduğum rütbe ile Kraliyet Ha va Kuvvetleri (RAF)’ne almışlardı. Görevim istihbarat Başkanlığında idi. Türkiye ile İngiltere arasında 1939’da yapılan bir anlaşmaya göre İngiltere’ye uçuş eğitimine gönderilecek olan subayların RAF ile irtibatını sağlayacaktım yani yine Türklerle birlikte olacaktım….”
Mr. Salter ile iki yıldan fazla bir süre birlikte bulunduk. Bu süre içerisinde bizleri daima savundu ve kendisini daima bizden saydı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE SAMSUN’A ÇIKANLAR
1. Kurmay Albay Kazım Dirik Müfettişlik Kurmay Başkanı
2. Kurmay Albay Mehmet Arif Ayıcı Kurmay Başkanı Yardımcısı
3. Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede Birinci şube müdürü
4. Binbaşı Kemal Doğan Müfettişlik Topçu Kumandanı
5. Dr. Albay İbrahim Tali Öngören Ordu Sıhhiye Başkanı
6. Dr. Binbaşı Refik Saydam Sıhhiye Başkan Yardımcısı
7. Yüzbaşı Cevat Abbas Gürer Müfettişlik Başyaveri
8. Üsteğmen Muzaffer Kılıç Müfettişlik ikinci Yaveri
9. Yüzbaşı Ali Şevket Öndersev Müfettişlik Emir Subayı
10. Üsteğmen Hayati, Kurmay Başkanı Emir Subayı
11. Yüzbaşı Mümtaz Tünay
12. Yüzbaşı İsmail Hakkı
13. Yüzbaşı Mustafa Süsoy Karargah komutanı
14. Üsteğmen Abdullah, İaşe Subayı
15. Birinci Sınıf Katip Faik Aybars Şifre Katibi
16. Dördüncü Sınıf Katip Memduh Şifre Katibi Yardımcısı
17. 3.Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bele
18. Üsteğmen Hikmet Gerçekçi Alb. Rafet Bey’in yaveri
Ş.Osman ARAS, Emekli Kurmay Albay
FBKG