Dersimiz Atatürk!..
Mesele “Dede koruk yedi, torununun dişi kamaştı.” olayı değildir. Her ne kadar bir zamanlar, “Derviş Mehmet benim dedem değildir.” demişse de, gerçek belgeler ortaya dökülünce susmak ve geri adım atmak zorunda kalmıştır Derviş Mehmet’in torunu…
“Gavura kurşun sıkmayan” bir tarikatın şeyhinin neslinin devamıdır kendileri… Onlar iliklerine kadar işlemiş teslimiyetçiliğin genleri ile kul olmaktan sıyrılıp Cumhuriyet’le birlikte yurttaş olmayı asla hazmedememişlerdir.
Kimi bu rejim (cumhuriyet) sorgulanmalıdır der, bir diğeri ise “Ne Mutlu Türk’üm Diyene sözünü dağa taşa yazmak ilkelliktir.” diyerek bu ülkenin, milletin en yüce değerini ilkellik olarak kabullenir.
Onlar için şehitler “KELLE”, Öcalan ise “SAYIN”dır. Millet ise alandan “Ananı al da git” denebilen bir çoğunluktur. Onlar emperyalizmin, Müslüman geçinip, Haçlı işgali için ter döken maskeli süvarilerdir. Kabeye sırtları çevirip, emperyalizme teslim olmanın verdiği sarhoşlukla seccadelerini Vaşington’a ve Bürüksel’e doğru serip, Kıblelerini bile değiştirmişlerdir. Haçlı ordusunun emperyalist güçlerine, hizmet etmeyi şiar kabul edenlerin söylemleri, Anayasa’dan Türk’lüğü kaldırtma doğrultusundadır.
Ulus olmayı, ümmet ve kul olmaya tercih edenlerin edenlerin, “Büyük Abi“nin kendi çıkarları doğrultusunda seçtikleri siyasetçilerin, daha sonra da “BOP Eşbaşkanı” olarak ödüllendirdiklerinin (!) görüşüdür Anayasa’da varlığı asla tartışılmaması gereken ilk üç maddenin değiştirilme çabaları…
Aslında halen yürürlükte olan 82 Anayasa’sına göre, bir “Anayasa’yı İhlal suçu” işlenmektedir.
Elbette, her şeye rağmen halen TSK’leri ulus devletin ve Cumhuriyet’in en kuvvetli savunucusu ve en güçlü ayağıdır. Bu nedenle Cumhuriyet’i asla kabul edemeyenler, hatta bir vakitler şimdi BDP’nin yaptığı gibi Türkiye’yi “Dar-ül Harp” ilan edenler, sorguladıkları rejimin yanı sıra bu güçlü dayanağı, Türk Silahlı Kuvvetlerini karalama kampanyasına devam etmektedirler.
Bursa Girişimci İş Adamları Derneği’nin düzenlediği bir yemekli toplantıda başta Leyla Zana olmak üzere BDP’nin, diğer adıyla PKK’nın desteklediği adaylara selam gönderen Bülent arınç, meydanı boş bulunca“Civanım”dan aldığı güçle, Derviş Mehmet’in has torununa yakışır bir söylemde bulunmuştur. 27 Nisan e-muhtırasına değinen Arınç, askerin dersini aldığını açıkça ima etmiştir.
“…28 Nisan sabahı derslerini aldılar. Artık topuk selamı verip “Cumhurbaşkanım” diyorlar. Zannettiler ki korkup kaçacağız. Sen benim emrimde bir memursun.”
Arınç’ın bu sözleri TBMM başkanlığı yapmış bir kişinin, Türk ordusuna yaptığı saldırının küçük bir örneğidir. Amaç ve en önemli nokta, Cumhuriyet’in kurucu felsefesinin koruyucu gücü olan orduyu pasivize ederken, Türkiye’nin temelini çökertmektir.
Ancak ordunun pasifize edilmesinden mutlu olanlar ve AKP’yi alkışlayan Orhan Pamuk gibi, kendi ülkesini ve şöhretini milyon dolarlara pazarlayan yazarlar, bu gidişattan son derece memnundur. Onlar her zaman ki gibi “Büyük Abi”nin emirlerini uygulamaktadırlar.
Hedef sivil anayasa değildir.Sivil anayasa ise uydurma bir söylemdir. Anayasa bir ülkenin milli manifestosudur. Bu nedenle giriş ve başlangıç maddeleri son derece önemlidir. 1924′den bu yana defalarca değiştirilen anayasaların ortak özelliği, Cumhuriyet’in Anayasası Lozan’ı temel kabul etmeleridir.
Burhan Kuzu’nun “rahatsız edici” bulduğu ilk üç madde, yaşayan, soluk alan ve her şeye rağmen ayakta duran cumhuriyet rejiminin olmazsa, olmaz özellikleridir.
“Laiklik karşıtı odak” olduğu Anayasa Mahkemesi’nde Haşim Kılıç’a rağmen tescillenen ve bu suç adli siciline kayıt düşülmüş iktidar partisinin tek amacı, hala milli olmakta direnen devleti şirketleştirmek, şirket devleti haline getirmektir.
Elbette bu dev şirketin yarıdan fazla hissesine sahip olan ABD her zaman, söylenecek son sözün sahibi olacaktır. İktidar ise bu sefer, BOP eşbaşkanlığı’nın yanı sıra Türkiye eşbaşkanlığı ile övünecektir.
Ankara’yı başkentsizleştirme operasyonu derhal uygulamaya konulmuştur. Banka genel müdürlükleri yavaş, yavaş İstanbul’a taşınmaya başlamıştır. Bunun en son ve en zelil örneği ise bir devlet bankası olan Vakıf Bank’ın 16 Mayıs itibariyle Genel Müdürlüğü’nü İstanbul’a taşıdığını ilan etmesidir.
Bu ve bu tip İstanbul’a taşınmalar ile Bağımsızlık Savaşı’nın bozkırdaki kalesi Cumhuriyet’in başkenti Ankara yoksullaştırılmaktadır. Cumhuriyeti ayakta tutan değerler yok edilmekte ve siyasiler bu kirli oyuna “sivil anayasa” adını vermektedir.
Emperyalizmin tüm hayalleri bu iktidarla birlikte, düşten gerçeğe dönüşmüştür. Artık sinsi işgal, örtüsünü tereddütsüz kaldırmış, ipleri elinde olan kuklalarla yoluna devam etmektedir. Türkiye’nin milli manifestosu Anayasa’nın değişmez maddeleri tartışmaya açılarak, milli değerlerimiz toprağın altına gömülmek istenmektedir.
Toprağın altı!.. Kuvva-i Milliye şehitlerinin yurdu.. Toprak isyan edecektir. Türk milleti bu dönüşümü asla kabul etmeyecektir.
AKP tekrar iktidara gelse bile, Türk milleti bir daha 12 Eylül masalını dinlemeyecek, “darbe hesaplaşmaları” ile kandırılamayacak, referanduma götürülecek değişiklik ret edilecektir.
Ayrıca tekrar ediyorum, halen yürürlükte olan Anayasa’ya rağmen değiştirilemez ve değiştirilmesi bile teklif edilemez ilk üç maddenin ve ilk üç maddeye bağlı olan 4. maddenin tartışılması, hatta referanduma götürülmesi bile “Anayasa’yı ihlal” suçudur.
Türkiye’yi dönüştürme, hatta sömürgeleştirme çabalarına verilecek bir cevabımız vardır. Nesilden, nesile aktarılan ihanetin çocuklarının karşısında yurtseverler ülkelerini savunmaya devam edeceklerdir.
Kalemlerimiz asla elimizden düşmeyecek, Nutuk asla tozlu raflara kaldırılmayacaktır.
Bakmayın, siz Derviş Mehmet’in torununun ” Korkup kaçacağımızı zannettiler. 28 Nisan sabahı derslerini aldılar” demesine.. Aldırmayın, inanmayın, onlar eninde sonunda “Korkup, kaçacaklardır.”
Çünkü biz Atatürk’ü yeniden öğreniyoruz ve öğretiyoruz. Kemalizm’in “din düşmanı” olmadığını, Türk’ün onuru ve şerefi olan bağımsızlığı anlatıyoruz onlara. Hiç girmediğimiz kapılardan içeri giriyor, Ayşe teyzelerin, Fatma Bacıların sofrasına konuk oluyor, sohbetin bal gibi tadında Mustafa Kemal’i konuşuyoruz.
Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu gençlerle Cumhuriyet’i paylaşıyor, kadınlarla Atatürk’ün “Kadın devrimi”ni konuşuyoruz.
Anlıyorlar, sorular soruyorlar..Ve Antalya L tipi Cezaevi’nde Mardinli U…, ” Türkiye Cumhuriyeti bölünmez bütündür. Dili Türkçe’dir. Ben Atatürk’ü böyle anladım.” diyor. İçimiz rahatlıyor. Mardinli Kürt kökenli U…’a,” Doğru anlamışsın.. Atatürk bölünmez bütünlüktür, bağımsızlıktır” diyoruz ve yolumuza devam ediyoruz.
Malum “Dersimiz Atatürk“.. Öğreniyor ve öğretiyoruz.
“Dersimiz Atatürk” bizim. Çünkü bu vatanın kurtuluşunun tek reçetesi, Kemalist (MİLLİ) Devrim’in yeniden inşa edilmesi ve “Ya İstiklal-Ya Ölüm” şiarının tekrar hayata geçirilmesidir.
Unutmayın. Dersimiz Atatürk bizim.
Figen ÖZEN
İLK KURŞUN