Sinema üzerinden dünyayı yönetenlerin beyin yıkama yarışı: Vatikan ve Masonlar
Tam Türkçe çevirisiyle ‘rahip’ isimli bir kıyamet sonrası vampir bilimkurgusunun varlığından söz edince aslında ilk izlenim dine batmış, muhafazakar ve sağcı Amerikan propagandasına çıkıyor. Özellikle de söz konusu olan bir stüdyo projesiyse bu noktada gerçek anlamda kuşku duyabilirsiniz. Ancak yönetmenlik koltuğunda Scott Charles Stewart gibi B filmi güdüsüne hakim, bu politik ideoloji ile de dalga geçebileceğini ilk eseriyle ispatlayan bir isim olunca hemen fikriniz değişebilir.
İnsan ırkını kilisenin ya da dinin kontrol ettiği distopik bir dünya portresi
Zira yönetmen “Kıyamet Melekleri”ndeki (“Legion”, 2010) alaycı duruşunu burada da gelecek portresinin içinde kiliseden ve Tanrı’dan emir alan ‘rahip vampir avcısı’ karakterinin üzerinden canlandırmış. Neredeyse hıristiyan topluma şeriatın geldiği bir dünya düzeninde yol alırken, bu durumu hem ‘kötü geleceğimiz’ olarak gösterip, hem de eleştiri yağmuruna tutmayı becermiş. Zira genelde iyilerin yanındaki dini inanç, burada ‘kötü adam’ konumuna yerleştiriliyor. Fütüristik şehrin kapkaranlık halinin müsebbibi olarak gösteriliyor. Cinayet aleti haç olan ve dinsiz vampirlerin peşine düşen ‘rahip’ ise burada sanki, eski çağların aristokrasi konformizminin dinsel otorite ile yıkıldığını ya da sınıfsal düzenin yüzde yüz anlamda tersine çevrildiğini anlatıyor gibi.
Stewart, “Kıyamet Melekleri”ndeki uzaylı istilası filmi, felaket filmi ve zombi filmi gibi ‘ötekinin tukaka edildiği’ alt türlerin eğilimlerini tersyüz etme anlayışını ise farklı bir boyuta çekiyor “Kutsal Savaşçı”da (“Priest”, 2011). Zira yönetmen Min-Woo Hyung’in çizerliğini yaptığı seriye dönüşen Kore çizgi romanından yola çıkması sayesinde dokusal ve metinsel bir güç almış arkasına. Bu doğrultuda Japon animelerinden alışık olduğumuz gelecek portresinin 1970’lerde bilimkurgunun altın döneminde görmeye alıştığı ‘distopik’ bir dramatik damarla canlandırıldığını söyleyebiliriz. Böylece ‘Matrix Çağı’nın uzağında bir yeni milenyum bilimkurgusuyla yüzleşiyoruz.
“Gece Nöbeti”ne atıfta bulunan bir prologla açılıyor
Çünkü “Kutsal Savaşçı”, feodal bir düzene kavuşan dünyanın kıyamet sonrası portresini tasarlarken, siber-punk mimari ile tasarlanmış insanların yaşadığı ana kıtanın yanında çölün içine de vampirlerin ikamet ettiği western kasabasını yerleştirmiş. Böylelikle alışık olduğumuz ‘üst sınıf-alt sınıf’ ya da ‘aristokrasi-proletarya’ ayrımının burada daha farklı bir noktaya açıldığını görebiliyoruz.
Bunu yaparken yönetmenin Timur Bekmambetov’un “Gece Nöbeti”ne (“Nochnoy dozor”, 2004) benzer bir şekilde vampirler ile insanların yaptığı anlaşmanın sonucunda oluşan dünya düzenini bir prolog ile göstermesi önemli. Zira Japon animesi çizgileriyle var edilen bu animasyon kısım, sınıfsal şekillenmeyi en temel hatlarıyla anlamamızı sağlayacak derecede akıcı.
Dini inançlara alaycı bir bakış atarken ciddiyetini kaybetmemiş
Aslında cesaretini o filmden alan; vampirler, melezler ve insanların yaşadığı dünyadaki bölünmüşlüğün distopyaya kavuştuğu kıyamet sonrası portre, bir anlamda destansı bir yapıya kavuşturulmuş. Ancak bu bilimkurgu evreninde yaradanın ya da liderin Orta Çağ düzenindeki ‘kral’ ya da teknolojik gelecekteki ‘bilgisayar’ yerine Tanrı olması manidar.
Zira yönetmen, o noktadan alaycı bir bakış depolamış. Bu konuda en kilit örnek, Bettany’nin rahip karakterinin her vampire saldırdığında yönetmenin bir es koyup onun incil okumasını ve bıçaklı haçları duruma göre yönlendirmesini beklemesi. Tabii bunun gibi akılcı detaylar çoğaltılabilir.