Çılgın proje: PKK istiyor, AKP yapıyor
Türkiye seçime bir çılgınlıkla gidiyor. Başbakanın açıkladığı çılgın projeyi kastetmiyoruz. Onun çılgın değil, çalgın olduğunu daha önce anlatmıştık.
Nitekim, çalıntı olduğunun anlaşılması üzerine, zevahiri kurtarabilmek için her zaman olduğu gibi saldırarak, hakaret ederek üste çıkmaya çalışıyorlar. Kaldı ki, ortada bu kadar gürültü koparmayı gerektirecek bir proje de yoktur. Sadece bir ham hayal vardır ki, o hayalin zaten 500 senedir kurulduğu sadece Türk milletinin değil, bütün dünyanın malumudur.
Felakete davetiye
Biz gerçek anlamıyla AKP iktidarının Türkiye’yi karşı karşıya bıraktığı çılgınlıklara dikkat çekmek istiyoruz. “Çılgın” kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki anlamı, “aşırı davranışlarda bulunan, deli, mecnun” olarak geçiyor. Mecazi anlamı da gerçek anlamına çok yakın. Macera aramayı, olmayacak tehlikelere atılmayı ve sonu felaketle sonuçlanacak işlere kalkışmayı anlatır. Akıl yolu dururken çılgınlığı seçmek, felakete davetiye çıkarmaktır. Türk milletinin AKP’yi iktidar yapması zaten başlı başına bir çılgınlık olmuştur ve bunun bedelini çok ağır biçimde ödemiştir. Bu çılgınlığın sonuçları aklı, vicdanı, imanı, ülke ve millet sevgisi olan herkesi çıldırtacak cinstendir.
Bölünmeye zemin hazırladılar
Her biri bilinçli, sistemli ve devamlı şekilde uygulanan çılgınlıklar saymakla bitmez. En sonuncusunu belki de en başa yazmak gerekiyor ki, aylardır beklenen çılgın projenin aslı budur. Kanal açma masalı, gerçek projeyi gizlemek ve tepkileri bastırmak içindir. AKP’nin 9 yıldır hayata geçirmeye çalıştığı en çılgın proje, Türkiye’yi bölünmesine zemin ve imkan hazırlamaktır. Projenin ayrıntılarında İmralı canisi ile yapılan pazarlıklar ve o pazarlıkların nasıl hayata geçirileceği vardır. Yaşadığımız son olaylar, bu ihanet projesinin referandumla yapılan anayasa düzenlemesinin rahatlığı ile artık sonuç verdiğini gösteriyor.
Eşi emsali görülmemiş vahamet
Türk milletinin malumu olduğu gibi, seçim takviminin işlemeye başlamasıyla birlikte ihanet projesi yeni bir aşamaya geldi. Yüksek Seçim Kurulu, PKK uzantısı BDP’nin bağımsız aday olarak piyasaya sürdüğü bazı adaylara, sicillerinden dolayı veto koydu. Daha doğrusu adaylıklarını iptal etti. Anayasamız YSK’nın son karar mercii olduğunu söylüyor. Verdiği kararların değiştirilmesi de, geri alınması da mümkün değildir. Ancak, hükümetin sessizliği ve yetersizliği ile meydanı boş bulan bu ihanet güruhu, kararın açıklanmasından sonra derhal harekete geçti. İstanbul dahil olmak üzere neredeyse bütün Türkiye’de bir kalkışma başlattı. Şehirler yakılıp yıkılırken, ağır tehditler arkası arkasına geldi. Yapılması gereken hukukun işletilmesi ve güvenlik güçlerinin devreye girerek huzuru sağlamasıydı. Ancak, eşi emsali görülmemiş bir vahamete şahit olduk.Cumhurbaşkanı aleni olarak, hükümet el altından devreye girdiler ve 12 Eylül referandumunun niçin yapıldığını ibret verecek biçimde gösterdiler. Bazı mahkemeler 2 ayda veremeyecekleri, belki hiçbir zaman vermemeleri gereken kararları, aynı gün içinde verdiler. Çok daha acı olanı, Diyarbakır mahkemesinin kararını Ankara’da başka bir mahkeme tersine çevirerek duruma ve şartlara uydurdu. YSK, örneği görülmemiş şekilde tekrar toplanarak önceki kararını geri aldı ve iptal edilen adaylara yeniden seçime girme yolunu açtı.
PKK istiyor, AKP yapıyor
İtiraz etmek bir haktır. Normal hukuk sistemi içinde itirazın sonuç vermesine elbette söyleyecek bir şeyimiz olamaz. Ancak bunun hiçbir yerinde normallik de, hukuk da yoktur. PKK ve uzantıları tehdit etmiş, AKP hükümeti bu tehditlere boyun eymiş, yargı kurumları da gereğini yapmıştır. İşin aslı budur. Bu gelişmeler hiç şüphesiz ihanet güruhunu daha da azdırmış ve cesaretlendirmiştir. Tehdit ve terör yoluyla istedikleri her şeyi elde edebileceklerini görmüşlerdir. İmralı canisi bu fırsatı kaçırmamış ve yaptığı açıklamalarla bu fırsatı son sınırına kadar kullanmak istediğini göstererek, yeni tehditlerle talepler sıralamıştır. İşin en acı tarafı bu taleplerin AKP tarafından masaya konulmuş olması ve seçimden sonra yapılacak yeni Anayasa’da yer alacakları konusunda teminat verilmesidir. Şimdi bu gerçek anlamıyla da olsa, mecazi anlamıyla da olsa bir çılgınlık, hatta çılgınlığın çok ötesinde bir çıldırmışlık değil de nedir? İşte gerçek çılgın proje budur ve kanal masalı bunu gizlemek içindir.
İhanete son şekli veriliyor
Bu çıldırmışlık noktasına daha önceki çılgınlıklarla gelindiği unutulmamalıdır. İmralı canisine “sayın” denilerek yola çıkılmıştır. Zanagillerin bir gecede sokağa salınıp, arkasından resmi konutlarda ağırlanması ile mesafe alınmıştır. PKK’nın önce Kandil’de, sonra bölgede yeniden faaliyete geçmesine izin verilmesiyle ihanet yoluna devam edilmiştir. Dağdan inen teröristlerin Habur’da devlet töreni ile karşılanıp, resmi protokollerde boy göstermeleri zirve noktası olmuştur. Bu amansız ve kesintisiz çılgınlığa bugün pazarlık masalarında son şekli verilmektedir.
Artık son verilmeli
Ortada bir çıldırmışlık hali olduğu tartışmasızdır. Önemli olan bu vahim durum karşısında Türk milletinin ne yapacağıdır. Günlük hayatta çıldıranlar için yapılan ve yapılacak şey bellidir. Önce tecrit edilir, sonra da tedavi edilirler. Ancak ortada bir siyasi çıldırmışlık var. Sonucu çok daha tehlikelidir ve bu ülkede yaşayan herkesi birinci derecede ilgilendirmektedir. Dolayısı ile gereğini de millet yapmalıdır. Yapmak zorundadır. 12 Haziran bir fırsattır. Daha doğrusu son fırsattır. Bu fırsatın doğru şekilde değerlendirilmesi ve çıldırmışlığa bir son verilerek, normalleşmenin sağlanması hayati önemdedir. Aksi halde bu çıldırmışlık siyasetinin acı sonuçlarına katlanmak ve bedel ödemek zorunda kalırız. Zaten bugünden bu bedeli ödemeye başladık. Günlük menfaatleri, küçük hesapları bir kenara bırakmak ve ülkenin varlığını ve birliğini herşeyin üzerinde tutmak zorundayız.Başkalarının olabilir, ama bizim ne gidecek, ne yaşayacak başka bir ülkemiz yok. Bu ülkeye sahip çıkmak, birliğini ve bütünlüğünü herşeyin üstünde tutmak hem varlık sebebimizdir, hem ortak faydamızdır.
Başka çılgınlıklar da var
AKP’nin 9 yıldır bu millete reva gördüğü çıldırmışlık siyaseti elbette ihanet çılgınlığı ile bitmiyor. Bu milletin aklıyla, hassasiyetleriyle, değerleriyle alay eden başka çılgınlıklar da var. Demokrasinin gerçekten var olduğu, hukukun doğru şekilde işlediği ülkelerde her biri hükümet düşürecek, sebep olanların hesap vermesini gerektirecek bu çılgınlıkları, ayrı bir yazı konusu yapacağız.
Orhan Karataş