İstanbul’u Türksüzleştirme projesi : Yeni Boğaz (City of Istanbul’a Yer Açılıyor)
“Türkiye’yi Türksüzleştirme” başlıklı raporu kaleme aldığımda sene 2004’tü.
Bu rapor ve başlığı, daha sonraları bizi çok yakından takip edip de okumuyor gibi yapan kalem erbabı tarafından kaynak gösterilmeden sıkça kullanılmaya başlandı.
Rapor; Türkiye’nin içine sokulduğu Türksüzleştirme sürecini ayrıntılandırıyor ve analiz ediyordu.
Bu rapordan bir sene sonra ise, “İkonik Terör Döneminde Uluslararası Koloni Yaratma Sanatı : King’s Cross’tan Haydarpaşa’ya Şehir İçinde Şehir Devlet Projesi “başlıklı raporu yayınladık.
Küresel güçler tarafından “El-Kaide” gibi taşeron yapılar üzerinden başlatılan terör dalgasının nihai hedefinin şehir devletler projesi için ulusal yapılar ile şehirler arasındaki doku bağını zayıflatmak ve şehirleri ulusal merkezlerden uzaklaştırıp küresel güvenlik/istihbarat ağına yakınlaştırmanın ilk adımları olduğunu yazdık.
Tayyip Erdoğan o sıra canla başla Haydarpaşa Port projesi için çalışıyor; arka planda ise Selimiye Rixos projesi pişirilmeye çalışılıyordu. (Bkz: Sırada Son Sarı Öküz Var: Selimiye Kışlasından, Selimiye Rixos’a )
Tam bu dönemde, 1. Ordu’nun ilgili yetkililerine bir proje sundum. Ellerindeki arazi bu proje için biçilmiş kaftandı. 2023 Bayrak Kulesi başlıklı bu proje; boğazın girişine dikilecek bir anıt bayrak kule projesiydi.
Çevresi halka açık bir park olarak düzenlenecek bu anıt kule, aynen Eyfel kulesi gibi içinde özel katları, sergi salonları ve bir gözlem katı bulunan ve tepesinde devasa bir Türk bayrağı bulunan çok özel bir yapı olacaktı.
Kule 2023 yılında 100. metreye ulaşacak şekilde özel bir mekanizma ile sürekli yükselecekti.
Bu projenin esas amacı ise, İstanbul’a yeltenen küresel güçlere bu şehrin bir Türk şehri olduğu gerçeğini sembolik olarak sürekli hatırlatmaktı.
Projeye bir cevap alamadım ta ki bir gün boğazdan vapurla geçerken, proje için kullanılmasını önerdiğimiz alanda bugün her yerde gördüğünüz cinsten bir yüksek bayrak direğini ve ucunda dalgalanan bayrağı görünceye kadar. İstanbul’daki bayrak direklerinin ilki Selimiye Kışlasına dikilmişti.
Bizim 100 metrelik anıt bayrak kulesi gitmiş, yerine bir kaç metrelik bir bayrak direği gelmişti. Buna da şükrettim. Ve bugün İstanbul’un her noktasında dalgalanan bayraklarımızı görünce kendi kendime seviniyorum bu çorbada bir tuzum olduğu için.
Bu anıt bayrak kule projesi bir yerlerden duyulmuş olacak ki, bir kaç ay sonra Kadir Topbaş, İstanbul boğazının girişindeki adalardan birine, ABD’nin Özgürlük Heykeli misali, devasa bir Mevlana heykeli dikilmesi projesini basına sızdırdı.
Türk bayrağına karşı Mevlana, İstanbul’un bir “dünya kenti” olduğu mesajını vermek için kullanılacaktı.Fatih’in torunları olmakla övünenler, İstanbul’un Türk kenti olduğu yönündeki mesajlardan rahatsız olmaya başlamışlardı.
Aslına bakarsanız, küresel güçlerin İstanbul’a diktiği esas bayrak Tayyip Erdoğan’dı.
Erdoğan , küresel güçlerin şehir devletler projesine teşne olduğunun mesajını başından beri veriyordu. 2001 yılında, küresel güçlerin düşünce kuruluşu (think thank) olan CFR ile bağlantılı bir lobi şirketinden Erdoğan’a yollanan bir yazıda aynen şöyle deniliyordu :
“Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir.
Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı takdirlerimizi sunarız…”
Dünya şehir devletler üzerinden yeniden kurgulanacaksa; Napoleon’un,
“Bir dünya devleti olsaydı, bunun başkenti İstanbul olurdu”
sözleri ile andığı bir şehrin bu ağın dışında bırakılması düşünülemez. Tayyip Erdoğan’ın da kendisini iktidara taşıyan küresel güçlerin takdirinden mahrum kalmayı göze alamayacağı gözönüne alınırsa, Erdoğan iktidarının en temel amaçlarından biri her zaman İstanbul’un dönüştürülmesi oldu.
Erdoğan’ın belediye başkanlığı ve daha sonra Başbakanlığı döneminde İstanbul’un yaşadığı devasa dönüşüm bizlerin kara kaşı kara gözü için yapılmadı.
Birileri bu şehri uluslararası bir koloniye dönüştürmeye kararlı ve bunun için şehrin altyapısının yenilenmesi, küresel sermaye için hazırlanması gerekiyordu.
İstanbul metrosunun ana finansman kaynaklarından birinin ; küresel güçlerin ağa babası Rothschild’in Avusturya’daki bir bankasının olması bu bağlamda bir tesadüf değil.
Şehrin son yıllarda çok ciddi uluslararası organizasyonların merkezin yerleştirilmesi tesadüf değil. Meşhur NATO zirvesi sırasında dünya liderlerine Topkapı Sarayı’nda verilen konser sırasında, İngiltere Başbakanının Tayyip Erdoğan’a “ofisinizi buraya taşısanıza” “esprisi” boşuna değil.
İstanbul’daysanız çevrenize bir bakın ve İstanbul’un süslenen bir gelin gibi gün geçtikçe daha afili bir hal aldığını göreceksiniz fakat gerdeğe sizinle gireceğini düşünürseniz çok yanılırsınız.
Çünkü gelin İstanbul’u bizimle gerdeğe hazırlamıyorlar. Bu şehre bu kadar yatırım sizin için yapılmıyor beyler, bayanlar.
Hatta; İstanbul’u küresel güçlerin koynuna tam olarak sokmadan önce tek bir engel kaldı. O da sizsiniz.
İşte İstanbul’u Türksüzleştirme projesi bu aşamada devreye giriyor.
Bakın nasıl?
Öncelikle şehre yapılan ulaşım yatırımlarına dikkat edin:
Ulaşım altyapısı şehrin merkezinde çalışan kitleleri şehrin dış çeperlerinde inşa edilen yeni cazibe merkezlerine hızla ve rahatlıkla aktaracak şekilde yapılandırılıyor.
Keza her gün gümbür gümbür reklamı yapılan konut projeleri ile, kitlelere çok uygun şartlarda şehrin çeperlerinde konut pazarlanıyor. Tayyip Erdoğan’ın gözbebeği TOKİ bütün bu furyanın lokomotifliğini yapıyor.
Çalıştığınız ortamlarda bir anket gerçekleştirin. Özellikle orta ve düşük gelirlilerin çoğunun artık şehrin çeperlerinden merkeze gelip gittiğini göreceksiniz.
Küresel güçlerin göz koyduğu şehrin merkezinde kiraların yüksekliği, özellikle yabancı sermayenin yarattığı dalga etkisi ile zaten kitleleri daha ucuz olan çeperlere taşınmaya zorluyor.Her yerde biten gökdelenler merkezinde durdukları alanları sadece elitlerin yaşayabileceği pahalı eko-sistemlere dönüştürüyor.
“Kentsel Dönüşüm Planları” adı altında bazı bölgeler tamamı ile üzerlerindeki fakir kitlelerden arındırılmaya çalışılıyor. (Bkz: “Roman açılımı”). Belediyelere tanınan yeni yetkiler, bu çerçevede , “kentsel dönüşüm” adına mülkiyet hakkınızı sıfırlıyor.
Kısacası; bütün bu dönüşümler , küresel güçlerin göz koyduğu İstanbul’un şehir merkezinin küresel elitler ve yerli taşeronları lehine boşaltılarak, çalışan kitlelerin çeperlerde oluşturulacak yeni cazibe merkezlerine taşınmasına hizmet ediyor.
Tayyip Erdoğan’ın geçenlerde açıkladığı son projesi küresel güçlere bu yönde sunacağı en önemli hizmetlerden biri.
Karadeniz’le Marmara’yı birleştirecek boğazın faydaları , zararları, mümkün olup olmadığı meselesine girmeyeceğim. Bu ayrı bir tartışma konusu.
Bu proje ile İstanbul’un iki nehir arasına alınacağını ve bunun “görsel” olarak “iki nehir arasında vaadedilen toprak” imgesini hatırlattığı ve bunun da İsrail’in bayrağı ve “megalo-idea”sı olduğu yolundaki “komplo” teorilerine de girmeyeceğim.
Dikkatinizi bu projenin yukarıda sıraladığım noktalarla bağlantısına çekmek istiyorum.
İstanbul’a ikinci boğaz projesi, doğu veya batı yakasında öyle bir cazibe alanı yaratacaktır ki, bu şehir merkezindeki kitlelerin çepere taşınmasını hızlandıracaktır.
Tayyip Erdoğan ve şürekasının oluşacak emlak rantını nasıl değerlendireceği zaten malumunuz. Bu konudaki tecrübeleri sabit. Fakat Tayyip Erdoğan için esas rant küresel güçler nezdinde siyasi ömrünü uzatmak olacaktır.
Türkleri (ve tabiki kadim ikizi Kürtleri) şehirden uzaklaştırıp, şehir merkezi ile mülkiyet ve sosyal bağını zayıflatıp, İstanbul’da boşaltacağı alanlara finansal, siyasi ve dini merkezlerini inşa etmesine fırsat yaratacak bir Başbakan’ı kim istemez.
Bu yönü ile Tayyip Erdoğan’ın projesi, İstanbul’a ikinci boğaz değil, İstanbul’un içine yeni bir şehir devlet kurma projesidir.
Londra’nın içinde kendine özgü idari yapısı ile City of London bulunmaktadır.
New York içinde kendi özgü idari yapısı ile Port Authority of New York vardır.
Bu iki şehirdeki ikonik terör saldırıları da, şehir içindeki bu küçük şehirciklerde meydana gelmiştir.
Küresel güçlerin Tayyip Erdoğan’dan beklediği de, İstanbul’u Türksüzleştirdikten sonra, şehrin merkezini küresel bir koloniye dönüştürüp, bir “City of Istanbul”kurmasıdır.
Yeni boğaz bu süreci hızlandıracaktır.
En sonunda sıra idari düzenlemeye gelecektir ki, zamanında yoğun nüfus bahanesi ile “İstanbul’a pasaportla girilsin”önerisini getiren Tayyip Erdoğan’ın zamanı gelince buna da uygun bir proje kılıfı bulması zor olmayacaktır.
2000’li yılların başında Ritz Carlton’un altındaki Chocolate kafede oturmuş kahvemi içerken arkama iki Yunalı ve tercümanı oturdu.
Yunanlının şu cümlesi o günden bu güne hafızama kazılı:
“Bu şehir çok güzel ama bize de yer açmanız lazım. Bu şehrin güzelliği üzerindeki yığıntı kitlelerle zarar görüyor”
Sokağa çıktığınızda İstanbul’a bir de bu gözle bakın.
Her gün İstanbul’un merkezinden uzaklara taşınan kitleleri izleyin.
Şehirden çok nazikçe uzaklaştırılmaya başlandığınızı göreceksiniz.
İstanbul bir gelin gibi hazırlanıyor.
Fakat sizin için değil!
B. G.
AÇIK İSTİHBARAT