Bahçeli: Asil Bozkurtlarımı yanındaki çakallarla mı karıştırıyorsun?
Bahçeli’den Erdoğan’a cevap: Ben bir bozkurt olarak elbette bozkurtlarla dolaşıyorum…
İzmir Halkapınar Spor Salonu’nda düzenlenen “Millet ve Devlet Bekası İçin İzmir Sevdalıları Harekete Geçiyor” milletvekili adaylarını kamuoyuna tanıtma toplantısına katılan Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın, “Duydum ki bir meydan okuma yapmış. Allah, Allah! Sayın Bahçeli sen bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahluk olan insanlarla dolaşıyorum” sözlerine yanıt verdi.
Bahçeli, konuşmasının büyük bir bölümünü, hükümetin icraatları ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın üslubuna ayırdı:
Bahçeli’nin konuşmasının tam metni şu şekilde:
Muhterem İzmirliler,
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Değerli Milletvekili Adayları,
Kıymetli Basın Mensupları,
İzmir’de olmaktan ve sizlerle buluşmaktan dolayı son derece bahtiyarım.
Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Bugün burada, 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan Milletvekilliği Genel Seçimi’ne katılacak olan aday arkadaşlarımı takdim etmek üzere toplandık.
Onları önce Cenab-ı Allah’a, sonra da aziz İzmirli kardeşlerime emanet etmek için koşup geldik.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin tek başına iktidar yürüyüşüne İzmir’den ses vermek ve söz almak için umutlarımızı, heyecanlarımızı bu salona getirdik.
24. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İzmir’in ve İzmirli kardeşimin hakkını savunacak milli yürekleri tanıtmak ve destek istemek için kucaklaştık.
Aliağa’nın, Balçova’nın, Bayındır’ın, Bergama’nın Beydağ’ın, Bornava’nın, Buca’nın, Çeşme’nin, Çiğli’nin, Dikili’nin sesi olmak için karar verdik.
Foça’nın, Gaziemir’in, Güzelbahçe’nin, Karaburun’un, Karşıyaka’nın, Kemalpaşa’nın, Kınık’ın, Kiraz’ın, Konak’ın, Karabağlar’ın, Menderes’in, Menemen’in nefesi olmak için yola koyulduk.
Narlıdere’nin, Ödemiş’in, Seferihisar’ın, Selçuk’un, Tire’nin, Torbalı’nın, Urla’nın ve Bayraklı’nın mesajı olmak yemin ettik.
Karanlığı aydınlatmak için İzmir’den ses veriyoruz.
Türkiye’yi lider ülke hedefine ulaştırmak için destek istiyoruz.
Milliyetçi Hareket’i tek başına iktidar yapmak için uzanacak el bekliyoruz.
Cumhuriyet’i korumak için sesimize kulak verilmesini talep ediyoruz.
Ses Ver İzmir, Sesime Kulak Ver İzmirli kardeşim.
Dertleri bitirebilmemiz, yapay çatışmaları önlememiz, kavgayı sonlandırmamız ve İzmir’in kurtuluşunu sahiplenmemiz için ses bekliyoruz.
İzmir’in sevdalısı siz değerli milletvekili aday arkadaşlarımla Allah’ın izniyle her zorluğun üstesinden geleceğiz.
İzmir’in her köşesine ulaşacağız.
Her kapısını çalacağız.
Vatan, bayrak, millet, Cumhuriyet diyen her gönülü kazanacağız.
Bölünmeye karşı duran, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili kaygısı olan, ekonomik sorunların bitmesini isteyen, iş ve aş arayışına odaklanan her insanımızın elini tutacağız ve desteğini isteyeceğiz.
Dün kutlu ecdadımız işgalcileri Ege’nin derinliklerine nasıl gönderdiyse, inanıyorum ki biz de AKP zihniyetini 12 Haziran’da sandıkta aynı şekilde göndereceğiz.
Burada bulunan her bir dava arkadaşımın artan bir sorumluluk duygusu içinde çalışmalarını sürdüreceğini biliyorum.
Size inanıyorum, size güveniyorum.
Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Değerli Milletvekili Adayları,
Türkiye AKP’nin dokuzuncu yılına yıkım ve tahribatın her alanda yaygınlaşmasıyla girmiştir.
Geride kalan AKP’li iktidar yıllarında, aziz milletimiz çok ağır ekonomik ve sosyal sorunlar altında kalmıştır.
“Kriz, Kargaşa, Kaos, Korku, Kutuplaşma, Kavga ve Karanlık” dan oluşan “7-K”lı tahribat zinciri AKP tarafından imal edilmiş ve her tarafı sarmıştır.
Siyasi ve ahlaki hiçbir ölçü tanımayan AKP iktidarıyla Türkiye çok kritik ve sancılı bir noktaya gelmiştir.
İlkesiz, iradesiz ve dermansız iktidar kadroları Türkiye’yi köşeye sıkıştırmıştır.
Yalandan beslenen, riyakârlıkta sınır tanımayan ve istismar etmedik değer bırakmayan bu zihniyet ülkemizin mahvına yol açmak üzeredir.
AKP ikmalli, merkezli ve himayeli yolsuzluk, kanunsuzluk ve soygun çeteleri milletimizi canından bezdirmiştir.
İşte bu şartlar altında Türk milleti 12 Haziran 2011 tarihinde sandık başına gidecektir.
49 gün sonra yapılacak olan genel seçim ülkemiz için tarihi bir dönüm noktasıdır.
AKP başarısız, aciz ve art niyetlidir.
Yıkım, tahribat ve afettir.
Sorumsuz, vicdansız, arsız ve kokuşmuş bir haldedir.
Tek başına iktidar gücü ile israf ve heba edilen Türkiye manzarasında;
- Etnik kimliklerin bir bir sayılarak aziz milletimizin 36 parçaya ayrılması vardır.
- AKP destekli bölücü tahriklerden dolayı bin yıllık kardeşliğimizin ağır hasar alması vardır.
- Kamplaşma ve kutuplaşmanın ileri bir aşamaya taşınması vardır.
- Çatışmanın, hizbin, ihtilafın ve çöküşün her alana yayılması vardır.
- Suçlulara tolerans, tacizcilere kolaylık, tecavüzcülere imkan bulunmaktadır.
AKP’yle birlikte;
- Masumlarla katiller birbirine karıştırılmış,
- Helalle haramın yeri değiştirilmiş,
- Devlet kurumları kuşatılmış, siyaset kirlenmiş,
- Ahlak çökmüş, sosyal yapı çözülmüş, kültürel çürüme dayanılmaz bir noktaya ulaşmış,
- Eşkıyaya gün doğmuş ve İmralı rahata ermiş,
- Kandil fitnesinin, peşmerge kalıntısının ümitleri tazelenmiştir.
Bugün milletimiz aç, işsiz ve yarınından endişelidir.
Yoksulluktan kaynaklı çaresizlik her eve ateş topu gibi düşmüştür.
Karşımızda; tek kelimeyle ifade edecek olursak tam bir enkaz vardır.
Harap olmuş devlet, bitap düşmüş millet, peşkeş çekilmiş milli varlıklar gerçeği Türkiye’yi geriye götürmüştür.
- Hayatın güçlüklerine kaşı durmaya çalışan milyonlarca insanımız,
- Kapanan dükkânlar, iflas eden şirketler, kapısına kilit vurulan işyerleri, ödenemeyen senetler, karşılıksız çıkan çekler,
- Dalında çürüyen meyveler, para etmeyen ürünler, banka hacizlerine teslim olan mahzun yüzler,
- İntiharlar, cinnet haberleri, ayrılıklar ve aile içi dramlar,
- Sönen ocaklar, feryat eden yürekler, ağlayan gözler,
- Evine ekmek götüremeyen babalar, mutfakta tenceresi kaynamayan analar,
- Soğuktan titreyen küçücük eller, simit dahi alamayacak parası olmayan onurlu kişiler bir AKP eseridir ve AKP politikalarının sonucudur.
Hükümetin dışta yaratmaya çalıştığı sanal ve yapay kahramanlıkları, içteki sorunların üstünü örtemeyecek bir seviyeye gelmiştir.
Bu kurnaz yaklaşımın artık millet vicdanında bir karşılığı bulunmamaktadır.
Kaldı ki AKP tüm yalan ve aldatmalarına rağmen dış politikada iflas etmiş ve küresel güçlere elleri önünde baş eğmiştir.
- Taşeron olmuş, teslimiyetçiliği markalaştırmıştır.
- Dikleşmeden dik durduk diyerek, tavizin denklemini kurmuştur.
- ‘Ön aldık, sözü dinlenir ülke olduk’ hezeyanlarıyla kendini avutmuş ve milletimizi kandırmıştır.
- AKP; ver kurtulcu zihniyetle Rumlara göz kırpmıştır.
- Milli çıkarlarımızı tehlikeye sokmuş ve değersizleştirmeye yeltenmiştir.
- Ülkemizin haysiyetinin, itibarının ve tarihi gücünün ayaklar altına alınmasına müsaade etmiştir.
- Uluslararası meselelerde görüntüyü kurtarmak adına önce efelenen, ardından hemen sinen bu iktidardan başkası olmamıştır.
AKP’nin iktidar döneminde;
Yabancı başkentlerin çekim alanına göz göre göre girilmiştir.
ABD’nin küresel projeleri sahiplenilmiş ve yakın coğrafyalarımıza ciro edilmiştir.
AB’ne yaranmak, ilgisine mazhar olabilmek için her dayatmaya boyun eğilmiştir.
Kıbrıs’ta Rumlara, Irak’ta Barzani’ye, Kafkasya’da Ermenilere kucak açılmıştır.
Balkanlarda ise küresel planların uygulanmasına teşrifatçılık yapılmıştır.
Bir tarafta AKP hükümeti yabancı dostlarına ve işbirlikçilerine sevimli görünmeye çalışırken;
Diğer tarafta;
Kıbrıs Türklüğüne hakaret etmiş,
Kerkük’ü, Musul’u, Telafer’i hatırına bile getirmemiş,
Dağlık Karabağ’ı unutmuş, Azerbaycanlı kardeşlerimizi küstürmüş,
Batı Trakya’nın sorunlarıyla birlikte Balkan Türklüğünü de kaderine terk etmiştir.
Bütün bu gerçekler AKP döneminde yaşanmış ve ortaya çıkmıştır.
Milli tezlerimiz, iddialarımız ve hedeflerimiz bir avuç batı taşeronu tarafından zarara uğratılmıştır.
Başbakan Erdoğan’ın sahte, temelsiz, asılsız ve yapmacık tavırları yandaş medya ve kalem sahipleri tarafından şişirilmiş ve toplumsal yapıya bu şekilde servis edilmiştir.
Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin millet ve devlet hayatımızın akıbeti ve bekası uğruna küresel alanda alkışlayacağımız bir duruşu ve icraatı olmamıştır.
Okyanus ötesinin ve AB’nin politikalarına sarılarak içeride meşruiyet sağlamaya çalışan bu hükümet etme anlayışının duvara tosladığı açık ve ortadadır.
Bu iktidarın artık Türkiye’nin hayrına ve milletimizin yararına yapacağı bir şey yoktur.
AKP, zaman kaybıdır.
AKP, israftır.
AKP, ziyandır, tükeniştir.
AKP’nin küstahça kara çalmaya cüret ederek gavur sıfatını hayasızca reva gördüğü İzmir, inşallah 12 Haziran’da kimin gavur kimin Türk olduğunu açıkça gösterecektir.
İzmir ses verecek, AKP’yi denize dökecektir.
İzmir ses verecek, AKP’yi silecektir.
Ve İzmir ses verecek AKP’yi felç edecektir.
Buna inanıyor ve bunu yapacak olan aziz İzmirli kardeşlerimle ve siz değerli dava arkadaşlarımla iftihar ediyorum.
Muhterem Milletvekili Adayı Arkadaşlarım,
Değerli İzmirli Kardeşlerim,
Türkiye’nin bugün çok fazla sorunu ve sıkıntısı vardır.
Artan ve kabından taşan bunalım hali toplum ve devlet hayatını istila etmiş durumdadır.
Ekonomi çökmüş, kendi gerçeklerimizden kopmuş, insanı dışlamış ve küresel alana bağlanmıştır.
Siyaset sorun ve çare üretmekten uzaklaşmış ve ahlaki zafiyete düşmüştür.
İlave olarak çok ağır bir terör ve bölücülük açmazı vatanımızı pençesine almıştır.
Ülkemizin her tarafı yangın yerine dönmüş, bölücü hainler AKP’den aldıkları destekle zıvanadan çıkmışlardır.
Gözlerini kan bürümüş alçaklar Türkiye’yi savaş alanına çevirmişlerdir.
Özellikle, PKK’nın siyasi uzantısı olan partiye mensup bağımsız adayların, Yüksek Seçim Kurulu tarafından müracaatları reddedildikten sonra ortaya çıkan olaylar vahim bir hal almıştır.
Yüksek Seçim Kurulu, bir yılı aşan kesinleşmiş mahkûmiyetleri bulunduğu gerekçesiyle bazı terör yandaşı bağımsız adayın adaylıklarını iptal etmiştir.
Elbette hukukun kararına saygı duymak hepimizin sorumlulukları arasındadır.
Buna karşılık, PKK uzantılarının aday olamayacağının Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanması üzerine Türkiye bir dehşet ve şiddet sarmalına sokulmuştur.
Nitekim bu süreçte;
- Bankalar yakılmış,
- PTT şubelerine molotof kokteyli atılmış,
- Belediye iş makineleriyle polis panzerlerinin üstüne saldırılmış,
- Sokaklar talan edilmiş ve kanlı terör pisliğini her tarafa bulaştırmıştır.
Terör maşaları kinlerini kusmuşlar ve savaştan bahsedebilecek kadar kendilerini kaybetmişlerdir.
Hukuki bir içeriği olan konu, birden bire ülke güvenliğini ve vatandaşlarımızın emniyetini tehdit eden bir hüviyete bürünmüştür.
Diğer tarafta da gazete köşelerinde, ekranlarda mayınlı demokrasiyi savunan, C-4 etiketli özgürlük ve barışa arka çıkan çürümüş kalem ve fikir sahipleri el birliği etmişçesine siyasi bölücüleri desteklemenin demokrasiye sahip çıkmak olduğunu iddia etmişlerdir.
PKK taleplerine duyarsız kalmayan ve AKP’yle aynı kaptan yiyen ana muhalefet partisi CHP ise Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırmıştır.
AKP de kararı eleştirmiş, Meclis Başkanı kararın gözden geçirilmesini istemiş ve Cumhurbaşkanı ise herkesi yapıcı olmaya ve sorunun aşılması için hukuki ve siyasi çaba vermeye davet etmiştir.
Bunlar hepimizin gözü önünde cereyan eden beyanlardır.
Yüksek Seçim Kurulu’nun 17 Nisan’da seçilme yeterliliğine haiz olmadığını belirlediği siyasi bölücülerin, yapılan itirazlar neticesinde 21 Nisan’da aday olmalarının önü açılmış ve kararlaştırılmıştır.
Şimdi şu soruları millet adına sormak hakkımız ve görevimizdir:
Türkiye’nin üçgünlük zaman zarfında muhatap olduğu öfkenin ve zararın hesabını kimler nasıl verecektir?
Madem seçilmeye engel mahkûmiyetlerin olduğu baştan bellidir ve memnu hakların iadesi gerekmektedir; o halde buna Yüksek Seçim Kurulu tarafından neden riayet edilmemiş, gerekli ikazlar neden yapılmamıştır?
Üç günlük süre içinde kimler, hangi vasıtalarla Yüksek Seçim Kurulu’nu etkilemeye ve kararını değiştirmeye zorlamıştır?
Cumhurbaşkanı’nın Yüksek Seçim Kurulu nezdindeki girişimlerini ve ‘belgeler tamamlandığına göre bir problem olmaması gerekir’, sözlerini nasıl anlamak ve ne şekilde yorumlamak gerekecektir?
Dört bir koldan PKK’yı Meclis’e sokmaya ve hukuku sefil bir hale getirmeye kimin ne hakkı ve ne haddi vardır?
Türkiye’nin bu zillete düşmesinin ve maruz kaldığı aşağılanmışlığın hesabını hangi çürümüş devlet ya da siyaset adamı verecektir?
Yüksek Seçim Kurulu’nu kimler tesir, tavsiye, yönlendirme altına almaya çalışmıştır?
Bundan sonra şiddet yoluyla her kararın değişeceğini gören hainlerin nerede ve hangi seviyede duracağını kestiren, bununla ilgili bir değerlendirmesi olan var mıdır?
Başbakan Erdoğan’ın; bölücü kalkışma yaşanırken, caddeler alev alev yanarken, devlet ve millet onuru tahrip edilirken neden konuşmadığı ve herhangi bir tepki vermediği açıklığa kavuşturulmalıdır.
AKP hükümeti, üç gün içinde teröre bir kez daha teslim olmuştur.
Tehditlere, şantajlara bir kez daha boyun eğmiştir.
Ve PKK’nın Meclis’e girebilmesi için bir kez daha harekete geçmiş ve inisiyatif almıştır.
Hukuku etkilemek ve alınan kararları etkisizleştirmek için her yol denenmiş ve PKK’lıların TBMM’ne taşınması için geniş bir kirli ittifak faaliyet içinde olmuştur.
Dün siyasi bölücüleri konutlarda ağırlayanlar, bugün Meclis’e girebilmeleri için olağanüstü çaba sarfetmişlerdir.
Hukuk yandaşların elinde ve telkini altında tel tel dökülmektedir.
Karşı karşıya olduğumuz bu tablo şüphesiz 12 Eylül Referandumunda çıkan evet kararının sonucudur.
Habur’da düzmece mahkemeler kurarak teröristleri affedenler, Hizbullah militanlarını ahlaksızca salıverenler bu defa da, bölücü mihrakları Meclis’e taşımak için hukuku hayasızca eğip bükmüşlerdir.
AKP hükümeti hukuku temelinden sarsmış, adaleti dumura uğratmış ve üstünlerin hukukunu ortadan kaldırayım derken, kendi hukukunu tesis etmiştir.
Bu AKP’nin bölünme hukukudur.
Yeni Türkiye olarak şimdiden fikri altyapısı oluşturulmuş bölünmüş Türkiye’nin hukukudur.
Bu İmralı ve Kandil hukukudur.
Yeni Türkiye’nin siyasal yapısında bir AKP vardır ve bir de PKK’nın siyasi uzantıları yer almaktadır.
Bu projenin içinde Türk yoktur, Türk milleti dağılmış haldedir.
İşte bunun için bölücülerin Meclis’te olması gerekmektedir.
Caniler bu uğurda her şeyi göze almışlar, her iğrençliği sergilemekten imtina etmemişlerdir.
Öyle ki, PKK uzantılarının adaylıklarının sarsıntıda olduğu süre içinde; şerefsiz eller Türk bayrağına musallat olmuşlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büstlerini harap etmişlerdir.
Bayrağın hakarete uğraması, yerlerde çiğnenmesi ve yırtılıp atılması PKK’yı Meclis’e taşımaya çalışanlar için ne ifade etmektedir?
Vatan, milli kimlik, millet, namus ve Cumhuriyet’ten bunlar ne anlamaktadır?
Bölücülerin başvuru belgelerini yakından takip eden Cumhurbaşkanı, milletimizin itibarıyla ve milli değerlerimizle neden bu kadar ilgilenmemektedir?
BOP Eşbaşkanı ise kendisinden beklenildiği gibi gelişmelere sessiz, tepkisiz ve seyirci kalmıştır.
Ancak sıra Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve Türk milliyetçilerine geldiğinde Başbakan’ın hakaretleri, küfürleri ve kötü sözleri peş peşe sıralanmaktadır.
Hıyanet mensupları ne yaparsa yapsın, ne derse desin sesini çıkarmayan Başbakan, Milliyetçi Hareket’e karşı her fırsatta düşmanlık yapmaktadır.
Zehirli dilini sürekli çıkarmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda yaşanan kopya rezaletini protesto etmek için gösteri yapanların karşılarına beş-on bin kişi çıkarmaktan bahseden Başbakan Erdoğan’a demiştim ki; Sayın Erdoğan, on bin milisinle Taksim’e gel, ben de bin bozkurtumla oraya geleyim. İnanıyorum ki Kasımpaşa’ya kadar ardına bakmadan kaçacaksın.”
Şimdi tekrar söylüyorum.
Buradan bir kez daha meydan okuyorum.
Başbakan’a ve yanaşmalarına bir defa daha sesleniyorum.
Madem gençlerin karşılarına çıkaracak kadar on bin kişilik milis gücün ve kara gömleklilerin vardır.
O zaman ben de seni, Taksim’de bin bozkurdumla karşılamaya hazırım.
Titre titreye Kasımpaşa’ya kadar arkana bakmadan kaçacağından eminim.
Eğer cesaretin varsa, yüreğin yetiyorsa önce İstanbul’u yaşanmaz hale getiren çetelerden, bölücülerden temizle.
Madem milislerine bu kadar güveniyorsun ve gençlerin karşılarına çıkaracak kadar besledin; o halde bu zamana kadar İstanbul’u yakıp yıkanlarla neden mücadele etmelerine rıza göstermedin?
Türk gençliğinin hakkını savunmak için varız, ayaktayız ve Recep Tayyip Erdoğan’a asla fırsat verdirmeyiz.
Kuru sıkı atmasına, palavralarla korku yaymasına biz aldırmayız.
Bozkurdun sesini duyan bu zihniyet, birden bire asıl yüzünü de ele vermiş ve benim aziz dava arkadaşlarıma hayvan imasında bulunarak alçakça ve rezilce bir ifade kullanmıştır.
Başbakan Erdoğan, şahsıma hitaben; bozkurtlarla mı dolaştığımı sormuş ve kendisinin ise eşrefi mahlukatla dolaştığını söyleyerek bize küçümseyici ve hakaret dolu ifadelerle saldırmıştır.
Evet, Recep Tayyip Erdoğan ben bir bozkurt olarak elbette bozkurtlarla dolaşıyorum.
Ama senin etrafında eşrefi mahlûk olarak gördüklerin aslında “Esfele Safilin”dir.
Sen onları iyi bilirsin. Emir aldıkların ve taşeronluğunu yaptıkların da Esfele Safilin’dir.
Müslümanları katleden, eşrefi mahlukata kıyan da yanında hizaya girdiklerindir.
Başbakan Erdoğan, sen asil bozkurtlarımı yanındaki çakallarla mı karıştırıyorsun?
Etrafında bulunan insan suretindeki ahlaksızlarla, aziz dava arkadaşlarımı bir tutmaya nasıl cüret edersin?
İzmir’den diyorum ki; bozkurdu bilmeyen, hakaret eden ve dava arkadaşlarıma küfür eden Recep Tayyip Erdoğan’a en büyük dersi büyük Türk milleti verecektir.
Başbakan Erdoğan varsın ihanetle el birliği etsin.
Varsın Okyanus ötesinden güç ve destek alsın.
Varsın tüm menfaat grupları safında toplansın.
Varsın dili ve sözcükleri fitne saçsın.
Biz tüm oyunları bozarız.
Her iftirayı yararız.
Her tertibi aşarız.
Her saldırıyı önleriz.
Her şeyin üstesinden Allah’ın izniyle geliriz.
Biz tarih dedik, ecdadın arkasından hürmetle yürüdük.
Biz bin yıllık kardeşliği yaşayalım ve yaşatalım dedik, birlikte yaşamanın peşinde olduk.
Biz milli değerler etrafında kenetlenelim, ortak geleceğe birlikte yürüyelim dedik, yıkıma karşı durduk.
Biz milli birliği, milli kimliği ve milli devleti koruyalım dedik, bozkurdun cesaretini gösterdik.
İşte Başbakan’ın sızlanışı ve rahatsızlığı bu.
Sıkıntısı ve sorunu bundan.
Tekrar haykıryorum, ben bir bozkurt olarak bozkurtlarımla birlikte yürüyorum ve şartlar ne olursa olsun yürümeye de devam edeceğim.
Kendisi de aile fotoğrafında arkasına Okyanus ötesini alsın. Önüne Peşmergeyi koysun. Sağına kandil ve İmralı’yı yerleştirsin. Soluna ise Ermeni ve Rumları oturtsun.
Biz ise milletimizin desteği, Cenab-ı Allah’ın himmeti, bozkurdun cesareti ve dava arkadaşlarımın fedakârlıklarıyla yolumuza devam edeceğiz ve asla da inandıklarımızdan dönmeyeceğiz.
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Başbakan, bir taraftan İmralı canisi ile gizli görüşmeler yürütmekte, seçim sonrası yeni anayasa ile PKK’nın taleplerini karşılama pazarlığı yapmaktadır.
Öte yandan ise sahte milliyetçilik maskesi takarak milli duyguları dışlamaya ve gizli gündemi ve niyetlerini saklamaya çalışmaktadır.
Etnik bölücülere seçim sonrası için umut vererek, yeni Anayasa ile PKK’nın bölücü taleplerini karşılayacağını söyleyen Başbakan’la,
İçi boş bir slogan haline getirdiği tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak söylemleriyle gerçek hüviyetini saklamaya çalışan aynı Başbakan’dır.
Türk milleti kavramından alerji duyan, Türk milletini 36 etnik gruba bölme hastalığı tedavi kabul etmez boyutlara ulaşan Başbakan’la,
Sahte söylemlerle milli hassasiyetleri okşamak için milliyetçilik maskesi takan aynı başbakan’dır.
Yolsuzluklarla, mafya ve çetelerle mücadele ettikleri, hortumları kestikleri yalanıyla sahte kahramanlık yapan aynı başbakandır.
Bununla birlikte yolsuzluk markası haline gelen ve boğazlarına kadar kanunsuzluk çamuruna batanlar yine aynı kişinin yönetimi altındaki kadrolardır.
Türk milletini açlığa mahkum edenlerle, işsizliği ve yoksulluğu kader haline getirenlerle, sadaka kabilinden dağıttığı yardımları sosyal devlet olmanın gereğiyle izaha çalışıp sahte sosyal adalet maskesi takanlar aynı Başbakan ve arkadaşlarıdır.
Manevi değer istismarcılığı ve inanç hortumculuğu yapan da aynı Başbakan, Türk milletinin yardımlaşma geleneğini bile hırsızlık aracı haline getirenleri koruyan da bildiğimiz Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Şehide kelle, bebek katiline sayın diyen,
Bölücülere göz kırparak PKK açılımıyla bölücü emellerin taşeronluğuna soyunan,
Türkiye’nin bölünme modellerini demokratikleşme ambalajı içinde pazarlamaya çalışan,
Cepheleşmenin mimarı, vurgun ve hırsızlığın hamisi, ekonomik çöküntünün, yoksulluk ve işsizliğin baş sorumlusu da şüphesiz aynı şahıstır.
Başbakan Erdoğan bu defa da, 12 Haziran seçimlerine gidilen süreçte “çırak, kalfa, usta” edebiyatıyla sahneye çıkmıştır.
İktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce “Türkiye’de un, yağ ve şeker var, ama helva yapmasını bilen usta yok” söylemiyle Türk milletini aldatan Başbakan, şimdi siyaset meddahlığını daha da ileri noktaya taşımıştır.
2002 seçimlerinin “çıraklık”,
2007 seçimlerinin “kalfalık”,
12 Haziran seçimlerinden sonra ise “ustalık” döneminin başlayacağını söyleyen Başbakan, sekiz buçuk yıllık yıkım dönemini unutturmak için şimdi bu yalana sarılmıştır.
Başbakan Erdoğan ve arkadaşları sahte çırak ve kalfa olarak sekiz buçuk yılda; yolsuzluk çamuruna batmış, hırsızlığın önünü açmışlardır.
Bölücülüğe ümit ve cesaret vermişlerdir.
PKK’nın taleplerini sahiplenmişler, manevi değerleri istismar etmişler ve Türk milletini yoksulluğun pençesine terk ederek inim inim inletmiştir.
Türkiye AKP’yle birlikte bir harabeye, yangın yerine dönmüştür.
Siyasete yalan, hile ve riyayla başlayan Başbakan, sekiz buçuk yıl sonra yine yalan rüzgârları estirmektedir.
Eğer fırsat bulursa, AKP’nin sekiz buçuk yıllık iktidar döneminde yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının aynasıdır.
Başbakan Erdoğan’ın hazırlandığı sahte ustalık devri;
Vatandaşın kanını emmekte,
Yoksulluğun ve işsizliğin pençesinde ezmekte,
PKK açılımıyla etnik bölücülüğün taşeronluğunu yapmakta,
Yolsuzluk ve hırsızlıkta, Türkiye’yi daha çok soymakta ustalık dönemi olacaktır.
Ancak, Türk milleti Başbakan ve arkadaşlarından 12 Haziran’da hesap soracak, Türkiye’nin bu karanlık dönemini kapatarak kendilerini siyaset çöplüğüne gönderecektir.
Değerli Milletvekili Adayları,
Muhterem Arkadaşlarım,
Terörle mücadelenin zaafa uğratılması, etnik bölücülük gündeminin bizzat Başbakan’ın PKK açılımı vasıtasıyla ilerletilmeye çalışılması, AKP hükümetinin lekeli sicilinin en karanlık noktası olmuştur.
12 Haziran 2011 seçimleri PKK açılımının akıbeti konusunda da belirleyici bir dönüm noktası olacaktır.
Başbakan’ın PKK açılımı, Türkiye’nin milli birliğinin temellerine yerleştirilmiş patlamaya hazır bir saatli bombadır.
Türk milletinin etnik temelde ayrıştırılması kaçınılmaz olarak bir çatışma ortamının şartlarını hazırlayacak ve bunun sonunda Türkiye’yi bekleyen karanlık gelecek de bölünme ve parçalanma olacaktır.
Milli birlik ve kardeşlik projesi gibi sahte ambalajlar, bu açılımın bir ihanet projesi olduğu gerçeğinin üstünü örtemeyecektir.
Başbakan Erdoğan sonuçları ve faturası çok ağır olacak bir ihanet yolculuğuna çıkmıştır ve bundan dönmeye niyeti olmadığı kendi beyanlarıyla ortadadır.
16 Nisan 2011 günü AKP seçim beyannamesinin kamuoyuna açıklaması vesilesiyle yaptığı konuşmada Başbakan Erdoğan “açılımı kararlılıkla sürdüreceklerini, bu konuda hiçbir çekinceleri olmadığını” açıkça söylemiştir.
Ve 2023 yol haritasının bir numaralı projesi olan yeni anayasanın bu amaçla kullanılacağına işaret etmiştir.
Başbakan Erdoğan 12 Haziran’dan sonra işbaşında kalabilirse, yeni anayasa ile PKK’nın taleplerini karşılamaya hazırlanmaktadır.
Bu çerçevede;
PKK gibi Başbakan’ın da rahatsız olduğu Türk milli kimliği değiştirilecek,
“Türkiyeli”lik ve anayasal vatandaşlık üst kimlik kabul edilerek Türk kimliği 36 alt kimlikten biri konumuna itilecek,
İkinci dilin resmi statü kazanması ve eğitim sistemine alınmasının önü açılacak,
Kamu Yönetimi reformu çerçevesinde PKK’nın bölgesel özerklik taleplerine benzer bir muhtar yönetim modeline geçilmesinin siyasi ve hukuki alt yapısı hazırlanacaktır.
Bundan sonra da PKK teröristlerine genel af, İmralı canisinin ev hapsi ve şartlar olgunlaşınca affedilmesi gündeme getirilecektir.
Başbakan Erdoğan; 12 Haziran 2011 seçimleri sürecini yeni anayasa tartışmalarına kilitleyerek AKP’nin yıkım döneminin ağır sonuçlarını ikinci plana itmeye çalışmıştır.
Yeni anayasa ile PKK’nın taleplerini karşılamaya niyetleri olmadığı konusunda Türk milletine açıklama yapması için bugüne kadarki çağrılarımıza karşılık vermemiştir.
Başbakan tehlikeli niyetlerini ise AKP seçim beyannamesinde ifade bulan “özgürlükçü ve katılımcı anayasa” gibi genel ifadelerin arkasına saklamıştır.
Bu puslu ve ikircikli tavır, bu zihniyetin PKK taleplerini yeni anayasa ile karşılamaya hazırlandığını, bu düşünceyi şimdilik gizli tutarak Türk milletini bir kere daha aldatmaya çalıştığını teyit etmiştir.
İmralı ve PKK’ya 12 Haziran seçimleri sonrası için vadeli çek veren Başbakan, bir taraftan etnik bölücülerin desteğini almayı amaçlamakta, öte yandan da suret-i hak’tan görünerek milli hassasiyetler taşıyan vatandaşlarımızı tuzağa çekmeye çalışmaktadır.
Başbakan’ın 26 Haziran 2010 tarihinden bu yana İmralı canisi ile bu amaçla gizli pazarlıklar yaptığı, son beyanlarla inkâr götürmeyecek şekilde açıklık kazanmıştır.
Teröristbaşı ve Kandil çetelerinin son açıklamaları bu kirli pazarlığı ve içeriğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
Teröristbaşı geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada “ilk kez ciddi müzakere fırsatı yakaladığını ve taleplerini anayasal güvencelere bağlamaya çalıştıklarını” söylemiştir.
Bu pazarlık sürecinde serbest kalma hesapları da yapan İmralı canisi gizli görüşmelerde “pratik öneriler aşamasına gelindiğini, 2011 yaz başına kadar müzakere yöntemine şans vereceklerini” belirtmiştir.
İmralı gizli görüşmelerinde;
Terör örgütünün sözde ateşkes kararını 2011 seçimleri sonrasına kadar uzatarak Başbakan’a zaman kazandırması karşılığında,
Başbakan Erdoğan’ın verdiği sözleri yerine getirerek PKK taleplerini seçim sonrası anayasa değişikliğiyle karşılaması olduğu ortadadır.
Hükümetin PKK açılımından ve İmralı pazarlığından cesaretlenen teröristbaşı şimdi bu süreçte elini güçlendirmek için AKP’nin zaafından yararlanmaya çalışmaktadır.
Başbakan’dan cesaret alan terör örgütü ve etnik bölücüler bu amaçla sahneye çıkmışlardır.
Bu gerçekler karşısında İmralı canisiyle gizli pazarlıkta suçüstü yakalanan Başbakan Erdoğan kendi başlattığı “şerefsizlik ve alçaklık” tartışmasında açığa düşmüş, kendi sözleriyle kimin şerefsiz, kimin alçak olduğu milli vicdanda tescil edilmiştir.
Başbakan ve AKP’nin 12 Haziran 2011 seçimlerine gidilen süreçte fikir ve eylem birliği peşinde olduğu ihanet, husumet ve çıkar cephesinin içinde yer alan odaklar artık bütün çıplaklığıyla ortadadır.
12 Haziran 2011 seçimleri AKP’nin siyasi şemsiyesi altında toplanan ihanet ve çıkar ortaklığıyla tarihi bir hesaplaşmaya sahne olacaktır.
Türk milleti seçim sandığı başında bu iktidarın yoksulluk, işsizlik, cepheleşme, yolsuzluk ve hırsızlık ve etnik bölücülük alanlarındaki kötü sicillerini hesaba çekecek ve unutmayacakları bir ders verecektir.
Aziz milletimiz seçim sandığında bu kadroların haddini bildirecek, Milliyetçi Hareket iktidarında AKP döneminde Türkiye’ye layık görülen bütün rezaletlerin hesabı sorulacaktır.
Aziz Dava Arkadaşlarım,
AKP’nin 16 Nisan’da açıkladığı seçim beyannamesi, içi boş sözlerle, genel ve soyut beyanlarla bezenmiş, karanlık sicilini aklama telaşını yansıtan, somut proje yoksunu bir hayal ticareti belgesi niteliğindedir.
Sekiz buçuk yıllık karanlık icraat sicili ortada olan Başbakan Erdoğan’ın çaresizliği beyannameye de yansımıştır.
AKP’nin seçim beyannamesinin ismi ve 2023 vizyonu ile 2023’e kadar üç dönem iktidar hedefi de çalıntıdır.
Seçim beyannamesinin çalıntı ismi ve kavramsal temeli, Başbakan ve AKP’nin siyasi sahtekârlıkta sınır tanımadıklarının yeni ve ibret verici bir göstergesi olmuştur.
Cumhuriyetimizin 2023’de idrak edilecek 100. yıldönümünü stratejik hedef olarak ilk defa ortaya Milliyetçi Hareket belirlemiştir.
AKP’nin henüz siyaset sahnesinde olmadığı 1999 seçim beyannamemiz 2023’de Türkiye’nin “Lider Ülke” olması vizyonu üzerine bina edilmiştir.
2023 yılına kadar üç dönem iktidar hedefimiz ve bu oniki yıllık döneme ilişkin ekonomik, sosyal ve siyasi politikalarımızın esasları da 31 Ekim 2010 tarihinde Ankara’da yaptığımız toplantıyla kamuoyuna duyurulmuştur.
Bu stratejik hedefleri ve vizyonu içeren 12 Haziran 2011 seçim beyannamemizin ismi de “2023’e Doğru Yükselen Ülke Türkiye Sözleşmesi”dir.
Bu beyannameyi de Başbakan Erdoğan’ın çalıntı “Türkiye Hazır Hedef 2023” seçim Beyannamesinden 77 gün önce, yani 28 Ocak 2011 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştık.
Bu gerçekler ortada dururken Başbakan’ın hiç utanmadan 2023’ün patenti bize aittir diyebilmesi, “siyasi kalpazanlık”ta olduğu kadar yüzsüzlükte de sınır tanımadığının hazin bir delilidir.
Sekizbuçuk yıllık iktidar döneminde yolsuzluk, hırsızlık, vurgun ve talan çamuruna batanların patent hırsızlığı yapmaları aslında yadırganmamalıdır.
2023’e Doğru “Yükselen Ülke Türkiye” vizyonumuzun temel hedefinde, Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidarında Türkiye’yi bölgesinde ve küresel alanda güç merkezi haline getirmek vardır.
Türkiye’nin 2023 yılında bölgesinde lider ülke olması için ses veriyoruz.
Küresel alanda güç merkezi olması için ses veriyoruz.
Bu itibarla önümüzdeki en az 12 yılı kapsayacak dönemde tek başına iktidar olabilmek için İzmir’e ses veriyoruz.
2023’e Doğru Yükselen Ülke Türkiye idealini gerçekleştirebilmek için ses veriyoruz ve sesimize kulak verilmesini bekliyoruz.
Hukuk devletine işlerlik kazandırmak için İzmir’den ses veriyoruz.
Yüksek demokrasi standardını yakalamak için ses veriyoruz.
Yargı bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü sağlamak için ses veriyoruz.
Hak ve özgürlükleri dünya standartlarına çıkarmak için ses veriyoruz.
Siyasi ahlakı tesis etmek için ses veriyoruz.
Yolsuzluk ve yozlaşmanın kökünü kurutmak için ses veriyoruz.
Ekonomik ve teknolojik gelişmeyi sağlamak için ses veriyoruz.
Üretim kapasitesini, sanayi ve enerji alt yapısını dünya ölçülerine çıkarmak için ses veriyoruz.
Tarımda kendine yeterli olmanın ötesine geçerek, bölge ve dünya pazarına yüksek katma değerli işlenmiş tarım ürünleri satabilir hale gelmek için ses veriyoruz.
Vergi adaletini sağlamak için ses veriyoruz.
Vatandaşlarımızın kimseye muhtaç olmadan yaşamaları için ses veriyoruz.
İnsanca bir sosyal refah düzeni kurmak için ses veriyoruz.
Gelir dağılımı adaletsizliğini düzeltmek için ses veriyoruz.
İşsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için ses veriyoruz.
Sesimizde kararlılık vardır.
Sorunların çözülmesi için inanç vardır.
Sesimiz vatanımızın her köşesine, milletimizin her ferdinedir.
Siyasi, ekonomik ve toplumsal istikrarı yakalamış bir Türkiye amacımızdır.
Toplumsal yaraları sarmış kronik sorunları çözmüş bir Türkiye özlemimizdir.
Ortak milli ve manevi değerler etrafında bütünleşmiş bir Türkiye sözümüzdür.
Milli birliğin siyasi, sosyal ve kültürel temellerini güçlendirmek temel isteklerimiz arasındadır.
Terörün kökünü kazımak, etnik bölücülüğü etkisiz hale getirmek yapacaklarımız içindedir.
Millet olarak, dünya üzerinde güçlü ve kudretli bir hale geleceksek önce sağlam bir milli kimliğe ve güçlü bir özgüvene sahip olmamız gerekecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye merkezli ve başkent Ankara odaklı yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesis etmek için sesimize kulak verilmesini istiyoruz.
Cumhuriyet’in yüzüncü yılına kadar küresel alanda güç merkezi haline gelmiş bir Türkiye’yi inşa etmek için İzmir’li kardeşlerime ses veriyoruz.
Ekonominin yılda yüzde 7 büyümesi için ses veriyoruz.
Her yıl 700 bin işsiz kardeşime iş vermek için ses veriyoruz.
2015 yılı sonunda milli gelirimizi 1,1 trilyon dolara, kişi başına gelirimizi 14 bin dolara, ihracatımızı 200 milyar dolara ve toplam çalışan sayımızı 25,5 milyona çıkarmak için ses veriyoruz.
2019 sonunda milli gelirimizi 1,5 trilyon dolara, kişi başına gelirimizi 19 bin dolara, ihracatımızı 300 milyar dolara, toplam çalışan sayımızı 28,5 milyona ulaştırmak için ses veriyoruz.
Yıllardan beri arkasında olduğumuz ve stratejik vizyon olarak tayin ettiğimiz 2023 yılında ise 2,1 trilyon dolara ulaşmış bir milli gelir için ses veriyoruz.
25 bin dolara ulaşmış bir kişi başı gelir büyüklüğü için ses veriyoruz.
İhracatı 400 milyar dolara çıkarmak için ses veriyoruz.
Daha çok aş, daha fazla iş için ses veriyoruz.
Adalette reform yapmak için ses veriyoruz.
Adil ve hızlı yargılanmayı sağlamak amacıyla ses veriyoruz.
Yolsuzluklarla amansız mücadele etmek için ses veriyoruz.
Yolsuzluklarla mücadele kurulu kurmak için ses veriyoruz.
Siyasi ahlak yasası çıkarmak için ses veriyoruz.
Milli ve üniter varlığımızı güvenceye alan, Anayasamızın başlangıç kısmında ve ilk üç maddesinde ifadesini bulan esaslara ve Cumhuriyet’in kurucu değerlerine saygı ve riayet eden bir anayasa hazırlamak için ses veriyoruz.
Ar-Ge harcamalarını gayri safi yurt içi hâsılanın yüzde 2,5’ne çıkarmak için ses veriyoruz.
Üniversite sınavlarını kaldırmak için ses veriyoruz.
Muhtaç ailelerimize asgari ücretin yarısı kadar aile sigortası yardımı yapmak için ses veriyoruz.
Asgari ücreti 825 liraya çıkarmak için ses veriyoruz.
Muhtaç durumdaki ailelere vereceğimiz Hilal Kartlarla aylık temel ihtiyaçlarını karşılamak için ses veriyoruz.
Sözleşmeli, geçici, taşeron elemanı, 4/B’li, 4/C’li, vekil ve benzeri adlar altında istihdam edilenleri kadroya almak için ses veriyoruz.
Sözleşmeli öğretmenlerimizi kadroya almak için ses veriyoruz.
Emeklilerimize yılda bir maaş fazla vermek için ses veriyoruz.
Hayvancılığı desteklemek ve orman köylümüzün mağduriyetlerini gidermek için ses veriyoruz.
Mazotta ÖTV ve KDV’yi kaldırmak için ses veriyoruz.
Çiftçimizi rahatlamak için ses veriyoruz.
Esnafımız canlandırmak için ses veriyoruz.
Memurumuzu sevindirmek, işçimizi ayağa kaldırmak için ses veriyoruz.
Parti olarak;
Başta yoksulluk, işsizlik ve iş ve aş sorunları olmak üzere Türkiye’nin temel sıkıntılarını ve dertlerini çözüme kavuşturmak için,
Alın teriyle çalışmaktan başka amacı olmayan Anadolu’nun temiz yürekli insanlarını yoksulluktan kurtaracak üreten ve adil paylaşan bir ekonomik düzeni kurmak için,
Milli ve manevi değerlerimizi çatışma aracı olmaktan çıkarmak, yeni bir kucaklaşma dönemi başlatmak için,
Kanlı terör ve etnik bölücülüğün kökünü kazıyarak Büyük Türk milletinin milli birliğini ve bin yıllık kardeşliğini korumak ve yüceltmek için,
AKP dönemindeki yoksulluk, vurgun ve talanın hesabını sonuna kadar sormak için ve,
Türkiye’yi yeni bir milli mücadele ruhuyla ayağa kaldırarak huzurlu, güvenli, onurlu ve aydınlık bir geleceğe taşımak için tek başına iktidara talibiz.
Milliyetçi Hareket bu milli göreve hazırdır.
Kadrolarımız yetişmiştir.
Biz geldiğimizde hiçbir dengesizliğe fırsat verilmeyecektir.
Faizler yükselmeyecek, özlenilen istikrar ortamı mutlaka tesis edilecektir.
Başbakanlığı üstelenmek istiyorum, Türkiye’yi bataktan ekibimle birlikte çıkarmak istiyorum.
Türkiye’nin temel sorunları ve sıkıntılarına çare olacak, gelecek ümit ve beklentilere cevap verecek yegane güç Milliyetçi Hareket’tir.
Türkiye’nin yegane gelecek ümidi Milliyetçi Hareket’tir.
Türkiye sahipsiz ve çaresiz değildir.
Çare Milliyetçi Hareket’tir.
Milliyetçi Hareket’in Türk milletine sözü ve sesi:
“Mutlu Millet, Huzurlu Fert, Güçlü Devlet”tir.
“Temiz Yönetim, Temiz Toplum, Temiz Siyaset”tir.
“Üreten Ekonomi, Adil Paylaşım ve Refah Toplumu”dur.
Yoksulluk ve işsizlikle, yolsuzluk ve kanunsuzlukla, kanlı terör ve bölücülükle amansız bir savaş vererek Türkiye’yi bu illetlerden kurtarmaya kararlıyız.
Bunun için ses veriyoruz.
Sesime kulak ver İzmir.
Yoksulluk ve işsizlikle mücadele etmek, ekonomik sorun ve sıkıntıları aşmak için 100 ana başlıkla toplanan ekonomik ve sosyal destek projelerimizi, seçim beyannamemize kaynağını da göstererek koyduk.
Çok ağır ekonomik sorunların cenderesinde can çekişen çiftçi, işçi, memur, esnaf, emekli, ev kadınları, öğrenciler, güvenlik ve emniyet personeli, engelliler ve muhtarlar başta olmak üzere dar gelirli ve muhtaç vatandaşlarımıza somut parasal destek ve yardımlar içeren bu kapsamlı programın yıllık tutarı 73 milyar 570 milyon Türk lirası’dır.
İlk planda bu desteklerle Türk milletinin sıkıntılarını hafifleterek nefes almalarını sağlayacağız.
Bundan sonra da herkesin alın teriyle nafakasını çıkaracağı, milli refahtan adil pay alacağı “Üreten Ekonomi Programı”nı uygulamaya koyacağız.
Milliyetçi Hareket’in siyasi vizyonu ve misyonu, siyasi geçmişi ve sicili, şerefli mücadele tarihimizin şahadeti ve kefaleti altındadır.
Yalan-Yolsuzluk ve Yağma hanedanlığını sürdürebilmek için İmralı canisi ve Barzani’nin ipine sarılan, siyasi sicil amiri olarak Brüksel’i, Vashington’u, Erbil ve Erivan’ı gören AKP’den temel farkımız da budur.
Dış mihrakların taşeronluğunu yaparak bunlardan güç almaya çalışan Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarıyla aramızdaki fark budur.
Milliyetçi Hareket’in varlık sebebi, Türkiye ve Büyük Türk Milletinin mutluluğu, huzuru ve güvenliğidir.
Gücümüzün kaynağı aziz milletimizdir, Türkiye’ye hizmet ülkümüzdür.
Türkiye’yi ve Türk milletini bir vakıf, kendisini de mütevelli olarak gören sivil diktatörlük heveslisi yargı kaçaklarıyla bir diğer farkımız da burada aranmalıdır.
Milliyetçi Hareket’in güveneceği ve sığınacağı yegane liman, büyük Türk milletinin şaşmaz sağduyusu ve vicdanıdır.
Milliyetçi Hareket, aziz milletimizin ülkesinin ve devletinin kaderine sahip çıkacağına, Türkiye’nin geleceğinin ateşe atılmasına sessiz kalmayacağına sonuna kadar inanmaktadır.
Şahsi ikbal peşinde koşanlarla,
Türkiye’yi soyanlarla,
Çok ağır sorunların pençesinde yaşam savaşı veren işçi, memur, esnaf, köylü, öğretmen, öğrenci, emekli ve ev kadınlarının feryatlarına kulak tıkayarak Türk milletinin sıkıntılarına ve dertlerine “Fransız kalanlarla” sandık başında hesaplaşma günü yakındır.
Şimdi sıra, İzmir’in her ilçesine, beldesine köyüne giderek aziz vatandaşlarımızla buluşmadadır.
İzmir’in her mahallesi, caddesi, sokağı sizleri bekliyor.
Balıkçılar, turizmciler, narenciyeciler sizi istiyor.
İzmir ses vermek için hazırım diyor..
Her kalbi kazanınız, her eli tutunuz.
Türkiye’nin zorluklarını ve buna karşı yapacaklarımızı anlatınız.
Ben İzmir’in tam kadroyla Milliyetçi Hareket saflarında Meclis’te temsil edilmesini temenni ediyorum.
İzmir’de Milliyetçi Hareket’in şaha kalkmasını istiyorum.
Hepinizle gurur duyuyorum.
13 Haziran sabahında, Milliyetçi Hareket’in iktidarında buluşmak üzere yapacağınız mücadelelerde başarılar diliyorum.
Yolunuz ve bahtınız açık olsun.
Yüce Allah yar ve yardımcınız olsun.
Sağolun, varolun.
Cenab-ı Allah’a emanet olun.
Ses Ver Türkiye, Sesime Kulak Ver Türkiye.
Ne Mutlu Türküm Diyene.