Esas olan Vatandır…
“Bugün 23 Nisan / Neşe doluyor insan” diyerek göğüsleri kabaran kaç kuşaktık kim bilir?
Zincirleme ihanetlerle teslim alınıp işgal edilmiş bir coğrafyada Sevr Anlaşması’yla Anadolu bozkırına hapsedilip boğulmak isteyen bir milletin, demiri eritip dağı delerek özgürlüğe uzandığı tarihtir 23 Nisan 1920…
Bu tarih, 19 Mayıs 1919′un, Amasya Bildirgesi’nin, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin milletin meclisinde tescil edildiği kutlu tarihtir.
Nasıl “neşeyle dolmasın” içimiz? Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı büyük bir coşkuyla kutlanırken yapılan vurgu ulusal egemenliğin yaşamsal önem ve değeri üzerine olurdu. Daha 23 Nisan çocuklar için lunapark haline getirilmemişti çünkü…
“Şarklı konuşur, garplı yazar” der ya Yahya Kemal… Emperyalizm Çanakkale Savunması’dan Anadolu İhtilalı’na uzanan Türk Devrimi’nin Cumhuriyet’le taçlanmasının hesabını sormayı, kanlı defterine sabit kalemle yazmıştır.
Bu fotoğrafı en iyi okuyan ise Mustafa Kemal olmuş ve “Emperyalizm Türkleri hiç affetmeyecektir” diyerek tarihe kayıt düşmüştür. (Bakınız, Turgut Özakman, Türk Mucizesi Cumhuriyet – I)
Bugün ülkemizin üzerine karadul gibi çöken belâ emperyalizmin intikam tertibinden başka bir şey değildir.
Bildiğiniz gibi “karadul” çok zehirli bir örümcek türüdür. Ancak bu örümcek avını yakalamak için önce zehirli salgısıyla gümüşi bir ağ örer ve bu ağın pırıltısıyla önce avını uyuşturur kanını emer. Sonra da BÖLER, PARÇALAR ve YUTAR. Tıpkı emperyalizm gibi…
Sen misin, Çanakkale’de yedi düvelin tarihte görülmemiş koalisyon armadalarını denize gömen?
Sen misin, devrin emperyalist devlerine diz çöktüren?
Sen misin, Çarlık Rusya’sına gidecek yardımın önünü kesip, insanlık tarihinin Ekim Devrim’i yolunu açan?
Sen misin, emperyalizme karşı tarihte ilk Bağımsızlık Savaşı’nı verip onu denize döken?
Sen misin, sömürgelerde emperyalizme karşı savaşan ezilen toplumlara zaferiyle yol gösteren, örnek olan?
Sen misin, Lozan’da her türlü baskıya direnip Türkiye Cumhuriyeti’ni dosta düşmana kabul ettiren?
Bu kabullerin çoğu kerhen olmuştur. İngiltere gibi… Ama Lozan Anlaşması’na imza atmayan da vardır… ABD gibi…
İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra İngiliz emperyalizminin kanlı tahtına oturan ABD, Wilson Prensipleri’nde dünyaya ilan ettiği şartların, dayatmaların hep peşinde olmuştur.
Horoz ölür, gözü çöplükte kalırmış… Bugün inişe geçen ABD emperyalizmi tarihin çöplüğüne atılmadan önce baş düşman bellediği ulus devletleri, onu oluşturan milliyetlere ayırıp parçalamaya, “şehir devletleri” oluşturmaya çalışmaktadır.
Kimdi o, “Dünyada 200’e yakın devlet var, ama bin devlet olsa, hatta 2000 devlet olsa daha iyi olur.” diyerek “Bu şehir devletlerini partilerin değil de şirketlerin yönetmesini isteyerek orduları da olmamalı” hayaletli kuran?
Karadul bu amaçla çeşitli laboratuar virüsleri üretip piyasaya sürmektedir. “Ermeni Sorunu”, “Kürt Sorunu” kökleri Wilson Prensipleri’ne giden emperyal virüslerdir.
Sözü virüslerin sahiplerine bırakalım. “… Kürtlerin diğer meseleleri bizi ilgilendirmez. Bizim Kürt meselesine verdiğimiz önem, Mezopotamya’daki kaynaklarımız içindir.” Mr. Hohler, eski İngiliz Büyükelçisi…
“… Kürtlere her ne kadar inanmasak da onları kullanmamız menfaatlerimiz icabıdır. Doğu Anadolu’yu ancak savaş çıkartarak Ermenistan ve Kürdistan diye bölebiliriz.” (İngiliz Gizli Belgeleri, Vesika No. 609, s. 907)
Bu veciz(!) ifade size “2011 Türkiye İç Savaş Raporu”nu mu hatırlattı? Siz de komplo teorisinden muzdaripsiniz demektir! İleri demokrasi açsın gözünüzü…
“Türk Devleti terör örgütüyle aynı masaya oturmadıkça, sorun çözülemez… Binalardaki Atatürk resimlerini görmek istemiyoruz, indirin bu resimleri. Bu zihniyetle Avrupa Birliği’ne giremezsiniz.”(Andrew Duff, Türkiye-AB Karma Parlamento Komitesi Bşk. Yrd.)
Örneğin “Türban Sorunu”… Bu da emperyal bir virüstür. Uzun sözün kısası emperyalizm tarih boyunca kendi emellerine hizmet edecek virüsler üretmiştir ve üretmeye de devam edecektir.
“On beş yirmi farklı unsuru bir arada tutabilecek yegâne bağ Türklerdir. Türk unsuru çökmüş olursa Osmanlı Devleti kırık bir makine gibi dağılır” Engelhard
Ey Türkiye Cumhuriyeti’ni kurak Türkiye halkı, ey Türk milleti… Dünden bugüne değişen tek şey emperyalizmin eşeğinin “demokrasi, insan hakları vb” boyalarla süslenerek sahneye sürülmesidir. Eşek aynı eşektir uzun sözün kısası…
Sıradaki virüsler ise pek yanında sinemalardadır. Kan, vahşet ve dehşet… Dersim Kürt Soykırım virüsü…
Yakın dönemde Diyarbakır Belediye Başkanı “Özerk Doğu Karadeniz ve Özerk Orta Karadeniz’den”söz etmiştir… Bayram değil, seyran değil diyemezsiniz. Herkes kendi rolünü oynuyor…
Sumela Müzesi ayine açılmış, ardından Pontus TV Yunanistan’da kurulmuştur. İşbirlikçi Mütareke medyası henüz vitrine çıkarmasa da “Çerkez Sorunu” ısınma turlarına başlamıştır.
Bütün bunlara kimin ve/veya kimlerin yataklık ettiğini bakıp da görmeyen var mı?
Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünme tertip ve tehdidine karşı, bu gerçeği millete anlatmayanlar emperyalizmin “neşeyle dolmasına” hizmet etmektedirler… Gerisi teferruat…
Esas olan ise vatandır…
Gazanfer ERYÜKSEL
İLK KURŞUN
FBKG