Ecel yine maskesini takmış
Kırmak istemiyorum, sabırla dinliyorum arkadaşımı. Birden parladı:
“Daha ne olacaktı? Kimi yazdıysan meclise girdi, hatta bakan oldular.”
“Rastlantı işte…”
“Ne rastlantısı yahu, ya son kitaba ne demeli?”
Anlaşılan hıncını benden almaya kararlıydı arkadaşım:
“CIA ödüllü Robert Finn ve Helena Kane’in dostlarını…”
“Yazmasa mıydım?”
“Yol gösterdin bizim Başkan’a… Kalktı o yazarları arayıp destek istedi referandumda.”
“Yahu ben, tam tersini yapsınlar diye…”
Sözümü kesti, öfkesi tepesindeydi, sesini yükseltti:
“Ya parti yönetimine getirilenler?..”
“Abartıyorsun; parti başkanlarınız kitapların kapağını bile açmamıştır!”
“Açmasın kardeşim! Yanındaki açmıştır, danıştıkları açmıştır!”
Haklıydı, sözüm orada bitti; ama arkadaşımınki bitmemişti:
“Ulusal onurumuzu düşünen diplomat gitti, Amerikan Marshall’ına gençleri devşirme komisyoncusu yönetime girdi, şimdide mebus olacak!”
“…”
“Amerikalıların gericilerine gençleri tanıştıran kuruluşun başına geçenin ahbabı, Başkanımızın en yakın yardımcısı olmadı mı?”
“…”
“Amerikan ‘Din hürriyeti’ senaryosunun sözcüsü, arıların arkadaşı, “laiklik tehlikede değildir”in mimarlarından TESEV, Soros raportörü bayan!”
“…”
“Abant toplantıları müdavimi, TESEV’de AB komisyonu üyesi, demokratik özerkçi, “Biz Amerika’ya lazımız; Amerika da bize” diyen ve birdenbire ulusalcılaşan…”
“…”
Şaşkınlığımdan ne diyeceğimi bilemedim. Arkadaşım daha pek çok şeyden söz etti, kitaptan örnekler verdi ve sonunda gözlerini kısarak eğilip fısıldadı:
“Şimdi sen kime oy vereceksin?”
Zor soruydu, ama yuvarlak sözlerle geçiştirmeye çabaladım:
“Ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğümüz ve onurumuz için genel başkanına, hatta grup kararlarına bile karşı çıkacak olanlara!..”
Arkadaşım acı acı gülümseyerek ve biraz da küçümseyerek yüzüme baktı yüzüme ve “Yok Yahu” dedi, “Kimmiş onlar?”
Susup kaldım. Arkadaşım “Hadi sana kolay gelsin” diyerek gitti, kırgınlığı iyice düşen omuzlarına başını iyice gömmesinden belliydi.
Turuncu devrim kararının üstünden bir gün bile geçmeden aceleyle toplanıp “Genel Başkanımızı destekliyoruz!” diye karar alan il yönetimlerini anımsadım. Şimdi aday olamadıkları için şaşkınlar!
Kurultay sırasında cep telefonlarına düşen delege iletisini de anımsadım: Delege, Kuvayı Milliyecileri anımsattıktan sonra delegelere, partinin “TESEV’cilerin, Derviş dostlarının elinde, dönüşmesine seyirci kaldığın için umarım mahcup olmazsın” diye sesleniyordu. [Cumhuriyet, 19 Aralık 2010, sayfa 8]
Kimden kurtulmak için kimlere sığınır duruma düşülmüştü. Mecliste bağımsızlığımızı yere düşürmeyecek, onurumuz için savaşacak bir tek vekilimizin değeri, maskeli federasyonculardan, sızıntıcılardan çok ama çok daha yüksek değil midir?
Aman bir gecede değişenlere dikkat!
Bana gelince yazdıklarımı inkâr edecek değilim!
Üstelik bugün “27 Nisan”ı izleyen ‘28 Nisan.’
ve
“Derlenip dürülmesin bayraklar!”
28 Nisan 2011
Mustafa Yıldırım
FBKG