Mehmet Faraç yazdı: Suskunluğun vekilleri ve söz sırası
“Sizlerinnn…Meclis’teki sesi olacağımmmmm!..”
Yukarıdaki satırlar her seçim öncesi milletvekili adaylarının ağzında sakız olur!..
Propoganda dönemlerinde öyle konuşurlar ki, bilmeyenler de bu klişelerin gür sedalarının Meclis duvarlarında durmaksızın çınlayacağını düşünür!…
Oysa dünkü gazetelerde yayımlanan bir liste “halkın sesi” olması gereken vekillerin Meclis’te nasıl da dut yemiş bülbül kesildiğini gözler önüne seriyordu…
AKP Milletvekili Faruk Koca, Atilla Koç, Cemal Öztaylan, Zeki Ergezen, İhsan Arslan, Abdulkadir Aksu, Muharrem Candan, Fuat Ölmeztoprak, Kadir Tıngıroğlu, Seyit Eyyüpoğlu, Eyüp Canap Gülpınar ve Şükrü Ayalan dört yıl içinde bir kez olsun bile Meclis kürsüsüne çıkıp konuşmamışlar…
Pardon bu beylere haksızlık etmeyelim… Birer kez kürsüde görülmüşler!.. O da. Meclis’in ilk günü, yemin etmek için!..
Bunlar kimin sesi?..
Aman siz yine de dikkat edin…Namuslu oylarınız için sandık yine önünüze geliyor.
Seslerini yalnızca terör örgütü üyelerini savunmak ve Atatürkçüleri tehdit etmek için kullananlar!..
“Sahtecilik”lerini küfürle kapatmak için salyalarını ekrandan saçanlar!..
Ve nefeslerini tarikat şeyhlerine saygılarını duyurmak için kullanan Truva atları milletin sözcüsü olarak karşınıza çıkacak!..
Türkiye’nin aydınlık insanları Ne Meclis’te susanlar, ne de şer sesleri unutmayın!..Söz sırası sizde…
İslamcı, Barzanici!..
Milletvekili listeleri dün Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) verildi…AKP, CHP ve MHP listeleriyle ilgili analizleri bir kaç gün sonraya bırakalım…
Ancak listesi günler öncesinden belli olan tek parti BDP’ydi…
BDP’nin lideri Selahattin Demirtaş 35 milletvekili hedeflediğini söylemişti…
BDP bağımsız adaylarını seçim bölgeleri arasında paylaştırarak seçmenleri sandığa yönlendirmeye çalışacak…
Yani 2007 seçimlerinden çok daha etkili bir planlamaya gereksinim duyacak…
Tabanı kucaklamak!..
Okur yazar oranının oldukça düşük olduğu Doğu ve Güneydoğu’da, özellikle varoşlardaki seçmenlere bağımsız adayların yerlerini ezberletmek hayli güç olacak… BDP, Öcalan’ın İmralı’dan yaptığı uyarıları milletvekili listesine oldukça detaylı biçimde yansıttı…
BDP yalnızca parti içindeki şahinler ve güvercinleri değil, cezaevindek, PKK’lıları, İslamcıları (Altan Tan), Barzanicileri (Şerafettin Elçi) ve Levent Tüzel gibi çok sayıda sol ya da marjinal grubun liderini de bünyesine katmış.
Yani bir çok partiye oranla BDP yavrusunu yiyen kedi olmaktan uzak durmaya çalışmış, kendi tabanını da daha iyi kucaklamış!..
Doğu… Batı!..
Geri kalmışlık ve cehalet ikliminde bocalayan insanların ortaya çıkaracağı tek güç şiddettir!..
Cehaletin coğrafyası olamaz!Batıdaki cehaletle doğudaki cehalet arasında fark da yoktur…
Bir coğrafyanın Batıda olması o bölgeyi ekonomik açıdan ileri gösterebilir ama kültürel gelişmişlik konusunda güneşin doğduğu yerle battığı yer arasındaki mesafe tartışmalıdır!..
Gazetelerin üçüncü sayfa habewrleri Doğu ile Batı arasında kültürel bağ konusunda ilginç ipuçlarını yansıtır…
Ölüme ağ atmak!..
Ben bu sayfaları dikkatle izlemeye çalışırım. 3. sayfalar genellikle şiddet haberleriyle doludur.
Dünkü gazetelerin de üçüncü sayfalarında çarpıcı bir haber vardı. Bu haber, cehalet ve geri kalmışlık ikileminin coğrafi farklılık gözetmediğini bir kez daha kanıtlıyordu…
Afyon’un Karamık Gölü’nde balık ve sülük avlayarak geçimlerini sağlamaya çalışan Akın ve Çavuş aileleri teknelerinden birbirlerine kurşun yağdırmışlar… Bilanço üç ölü…
Peki sizce kavganın gerekçesi ne olabilir?.. Hemen yazalım; ağ atma yeri tartışması…
Yani koca bir gölü paylaşamama tartışması!..
Sosyologlara konu!..
İnsanoğlu dünyada toprak ve su kaynaklarını hızla kirletiyor. Ancak aynı insanoğlu Doğuda arazi ve mera anlaşmazlığı, sulama sorunu ve tarla sınırı tartışmaları nedeniyle her yıl onlarca kişiyi katlediyor…
Afyon’daki kavga da gösteriyor ki, aşiretçi zihniyet uçsuz bucaksız göllerde ağ atacak yer konusunda bile birbirlerini katlediyor…
Afyon aslında sosyologlar için çok önemli bir araştırma merkezi… Bu kentte kadın,çocuk,tarla ve su tartışmalarının yanısıra incir çekirdeğini bile doldurmayacak gerekçelerle yaşanan olaylar aşiret sarmalındaki Doğu coğrafyasını bile geride bırakıyor…
Şifredeki pişkinlik!..
Bİr küçük beldede bir tapu müdürü bürokratik bir hata yapsa orada bir kaç bin kişilik nüfus etkilenir…
Bir kadastro yetkilisinin hatası da bürokraside lokal bir erozyona yol açar…
Bir belde belediyesinin zabıta müdürünce yapılan bir hata ise belediye başkanını koltuğundan edebilir…
Türkiye’de her yıl onlarca bürokrat, kurum içindeki hataların cezasını koltuğunu terkederek ödüyor…,
Peki, 1.5 milyondan fazla öğrencinin kafasını karıştıran, 3 milyondan fazla anne ve babanın yüreğine kuşku düşüren ÖSYM’nin şifre skandalının ardından kimse niçin kılını kıpırdatmıyor!..
Kurumun başındaki Prof. Ali Demir tüm pişkinliğiyle koltuğunda oturmaya devam ediyor…
Asıl şifre!..
Sanki şu şifre skandalını, sınav sorularını hazırlayanlar, onaylayanlar ve basanlar yaratmamış da uzaylılar yaşatmış…
Türkiye’de şifreli soru skandalıyla en az 5 milyon insanın devlete ve güvenini sarsan ÖSYM başkanı ile yetkililerini kim koruyor?..
Söyler misiniz, gelecek peşindeki milyonlar insanın beynine kuşku, yüreğine korku bırakanlar hangi güçlü odaklardan destek alıyor?..
Bence çözülmesi gereken asıl şifre budur!..
Mehmet Faraç / FBKG