Genel seçim dönemine girerken Türkiye kaderini belirliyor!
2011 Yılının Haziran ayında yine büyük bir heyecan ve büyük bir ümitle sandık başına gidecek ve oylarımızı vereceğiz. Haziran ayında yapılması planlanan bu seçimin Türk Ulusunun geleceği için olağanüstü bir önemi haiz olduğunu da biliyoruz… Biliyoruz da acaba örgütsel veya bireysel bazda bu seçime hazırmıyız? Onu bilmiyoruz. Seçimlerin arifesinde Parti ismi de vererek siyasi yelpazeyi önümüze koyuyor ve düşünüyoruz.
Radikal Sağın üç büyük partisinden iktidarda olan AK Parti, geçen 8 yıllık iktidarı döneminde adeta Cumhuriyetin geçmiş dönemlerinden intikam almak istercesine geniş bir kadrolaşma hareketini başarı ile tamamladı. Bütün resmi kurumlar partizanların kontrolüne geçtiği gibi tam anlamı ile kontrol edemedikleri Yargı, Ordu ve Üniversiteler gibi yüksek eğitim kurumları yapılan yasal değişikliklerle tamamen pasifize edildiler. Bu olaylar olurken ilginçtir Türk Halkının desteği daha da arttı ve bir evvelki seçimde oyları %47 gibi inanılmaz boyutlara ulaştı. Bu gelişmeye göre ister kızalım, ister sevelim Türk Halkı Radikal Sağ iktidardan memnun gibi görünüyor.
Bu cenahta dikkatimizi çeken en önemli olay; iktidar partisinin aldığı %47 oyu yeterli görmeyip oyunu daha da yükseltecek bir gayret içinde görünmesidir. İktidar partisinin kuruluşundan hemen sonra bu iktidar yürüyüşüne doğru adeta koşar adımlarla ilerlemesi, ancak bu parti kurmaylarının Müslüman ve geri kalmış Anadolu ve Rumeli insanlarının statükocu duygularını çok iyi etüt etmiş, incelemiş ve değerlendirmiş olmaları ile izah edilebilir.
Burada bir Türkiye gerçeğini de dikkatinize sunmak isteriz. Şimdiye kadar siyasi arenada elde edilen bütün başarısız sonuçlar bir bahane ile Askerlere bağlanır ve siyasi kişiler başarısızlıklarını Askerlerin şu veya bu davranışına dayatarak yenilgilerin günah keçisi olmaktan kurtulurlardı. Mesela son seçimde İktidar partisinin oylarının bu kadar yükseğe sıçramasını askerin elektronik muhtıra olarak adlandırılan bildirisine bağlandığını hepimiz biliyoruz. Bunun gerçeği yansıttığını söylemek mümkünmüdür? Dikkat edilirse İktidar Partisine kaçan oyların tümünün Merkez Sağ oylar olduğu ve Merkez Sağ Partilerin hemen hemen tamamen tasfiye edildikleri görülecektir. Yani AKP’yi yücelten oylar, o günlerde DYP ve ANAP’ın sahip olduğu oylardır. Bu iki partinin liderleri Mumcu ve Ağar; seçimden önce Demokrat Parti adı altında birleşme vadiyle yolakçıktılar ama ne hikmetse bir türlü anlaşamadılar ve seçime parça parça girdiler. Bu hareket tam bir siyasi intihar oldu. Çünkü Türk Halkı yapı itibariyle Radikal uçlardan hoşlanmayan ve daima Merkez Partilerine sempatisi olan bir yapıdaydı. Bu iki liderin Demokrat Partiyi canlandırma konusundaki başarısız tutum ve davranışları Merkez sağı bitirdi ve oylar din adamları ve tarikatların da yönlendirmesiyle Sağ Kanadın en güçlü temsilcisi olan AKP’ye kaydı.
Eğer Sağ kanadı bütün olarak ele alırsak, geçen birkaç yıl içinde bazı önemli gelişmeler oldu ve bu gelişmeler tabii ki AKP’nin oy potansiyelini etkileyebilecektir. Mesela BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlunu ve Saadet Partisi(SP) de lideri Erbakan’ı kaybetmiştir. Hatırlanırsa her iki partinin Liderlerinin kaybında en aktif elemanlar hep AKP elemanları olmuştu. Bunun en önemli nedeninin acaba bu Partilerin oylarının AKP lehine kazanılması olduğunda kimsenin şüphesi varmıdır? Bilemeyiz ama izlenimimiz AKP’nin bu konuda oldukça başarılı bir yol izlediği şeklindedir. Önümüzdeki birkaç aylık dönem içinde eğer farklı bir yapıda bileşilmezse bu oyların çoğunlukla AKP’ye kayması beklenmelidir.
Bileşilmezse deyişimizin nedeni Rahmetli Erbakan’ın Saadet Partisi Genel Başkanlığına yeniden seçildikten sonra AKP’ye karşı yeni bir ittifak arayışı içinde olması hususudur. Eğer emrihak vaki olmasaydı Erbakan’ın 28 Şubat 2011 günü Namık Kemal Zeybek’in genel başkanı olduğu Demokrat Parti(DP), Abdüllatif Şener’in Genel Başkanı olduğu Türkiye Partisi (TP) ile ve Büyük Birlik Partisi ile bu ittifakı açıklaması bekleniyordu. Bu ittifak belki yine devam edebilir ama beklenen olumlu sonuçların güçlü bir lider olmadan alınması biraz zor olacaktır.
Merkez sağda en güçlü olması gereken ama en az etkili olan partiye yani Demokrat Partiye gelince arzu edilen çıkışı ve etkinliği bir türlü sağlayamadığı görüşündeyiz. Oysa AKP’nin kendisinden ödünç aldığını tahmin ettiğimiz oyların hiç olmazsa barajı aşacak seviyede bir kısmını geri almayı başarabilme ümidi olsa idi, o zaman 2011 seçimleri yeniden Türk Halkına bir umut verecek ve Türkiye’nin Osmanlı Yapısına dönüşü yerine daha çağdaş ve daha özgür bir Cumhuriyete geçiş imkânı sağlanabilecekti. Sağda Milliyetçi Radikallerin çoğunluğunun desteğine sahip MHP’ye gelince; Anadolu’nun belirli bölgelerinde AKP’nin alternatifi olarak görülen bu partinin tabanının AKP tarafından kazanılmak istenmesi ve girişilen çabaların sonuçları eminiz ki siyasete ilgi duyan herkes tarafından merakla beklenmektedir. Bu günkü şartlar içinde CHP ve diğer Sol Partilerle birlikte “Ulusal Devlet” yapısından taviz vermeyen tutumuyla bu partinin ılımlı Laik çevrenin saygısını kazandığı da inkâr edilemez. Bize göre bütün olumsuz görünüme rağmen bu partinin kontr çalışmalarla AKP’den oy kazanması imkân dâhilindedir.
Özetlemek gerekirse Merkez sağın toparlanıp AKP’ye kaptırdığı oyların geri kazanılması 2011 seçimlerini ve geleceğin Türkiye’sini çok etkileyebilirdi ama bu sahada arzu edilen patlamaya izin verilmemesi veya becerilememesi bu kanatta büyük beklentiler olmayacağını işaret etmektedir.
Bu kanattaki Kürt Milliyetçisi kardeşlerimiz: bu seçimlere de geçen seçimlerde uyguladıkları taktikle meclise girmeyi başarma stratejisini uygulayacakları belli gibi. Biz de mevcut baraja takılmadan Meclise girme başarısının bu Parti için uygun bir yol olduğuna inanıyoruz. Bu gruba mensup yurttaşlarımızın seçimden sonra yeni bir Anayasa ile hem kendi örgütsel ve hem de Kürt Milliyetçi kanadın isteklerine cevap verileceği temel inancı ile AKP’yi de desteklemesi kaçınılmaz olacaktır.
Ülkemiz Siyasi Arenasının Sol Kanadında iktidar partisi ve yandaş basın yayın organlarının bütün kötülemelerine rağmen Cumhuriyetin temel kuruluş ilkelerine bağlılığı ile dikkati çeken CHP ve DSP’de de önemli değişiklikler oldu. CHP’de yılların tecrübeli siyasetçisi Deniz Baykal özel yaşamına karşı düzenlenen bir komplo ile istifa etmek mecburiyetinde bırakıldı yerine seçilen Kemal Kılıçtaroğlu yeni bir Ecevit veya Kasım Gülek görünümü ile bir umut sembolü oldu. Yeni lider ve kadrosu ile CHP sadece aydınların partisi olmaktan ziyade gerçek anlamda Halkçı bir parti olma yolunda adımlar atmaya başladı. Ancak bu parti liderlerinin Atatürk ve İnönü gibi parti kurucusu liderleri ağızlarına almadan ve TSK’ne yakın görünmekten kaçındıkları dikkatlerden kaçmamaktadır. Anayasa değişikliği için yapılan Halkoylaması CHP’deki değişimin arzu edilen sonucu vermediğini ortaya çıkardı. Seçimde başarılı olması için bu parti yine aydın ve Laik kesimin oylarının sahibi olmaya aday. Ama abu oylar AKP’yi zayıflatmak veya iktidarı ele geçirmek için yeterli olmayabilir. Bu nedenle CHP’nin Solun bütün kanatları ile ittifak yapması ve seçim kadrosunu bu ittifakı açıkça gösterecek şekilde düzenlemesi hararetle tavsiye olunur.
Sol Kanadın ikinci büyük Sosyal Demokrat Partisine gelince; bu parti Ecevit Ailesi ile kuruldu, bu aile ile yüceldi ve bu ailenin yaşam kuralları nedeni ile çekilmesi ile çok büyük güç kaybına uğradı. Partinin lideri Masum Türker ne kadar hüsnüniyet sahibi olursa olsun, ne kadar gayret gösterirse göstersin partinin eski günleri yeniden canlandırması çok zorlaştı. Bütün zorluklarına rağmen, DSP’nin büyük bir sürpriz yaparak Demokrat aydınların oylarını kazanması ve barajı aşarak Meclise girmesi gerçekleşebilirse bu olay herhalde Türk Siyasi hareketinin en etkileyici unsurlarından biri olacaktır.
Radikal Sol kanadın temsilcisi İşçi Partisi bu seçime çok şanssız bir giriş yapacaktır. Çünkü bu partinin lideri Doğu Perincek iki yılı aşkın bir süreden beri tutukludur. Belirli bir aydınlar grubunun desteklediği bu partinin de seçimde başarı şansı çok düşüktür. Bu partiye mensup bazı ünlü isimlerin seçimlere İstanbul veya diğer büyük illerin birinden bağımsız olarak katılmaları beklenmelidir. Ancak bu şekildeki katılımlar ana sol kuruluşun oylarını düşürmekten başka bir işe, daha açık bir deyimle toplumsal menfaat sağlamaya yaramayacak, sadece kişinin egosuna hizmet edecektir.
Bu seçimin bir başka önemi geleceğin Türkiyesi’nin şekillendirilmesi olayının gözlerden uzak tutulmamasıdır. AKP geçen 8 yıllık iktidarları döneminde muazzam bir kadrolaşma ve örgütlenme işlemini başardı demiştik.. Bu Partinin bütün çalışmaları, dört yıllık bir dönem için değil de sanki yüz yıllık bir dönem kalacaklarmış gibi köklü ve kalıcı bir yapıdadır. Bu dönemde Türkiye’de öyle bir hava yaratılmıştır ki; Laikler ve Kemalist aydınlar gerici, kendilerini destekleyenler ilericidir. Temel iddialarına göre, şu anda yarattıkları toplum, geçmişin sıkışık Kemalist kalıplarından kurtulmuş, daha özgür ve daha ileri bir demokrasidir.
Bizler istediğimiz kadar bunun yalan olduğunu iddia edelim ne yazık ki hemen hemen bütün basın/ yayın organlarını elinde bulunduran iktidar halkı inandırmış bir durumda görünüyor. Mesela generallerin tevkif edilmesi olayını ele alalım. Hiçbir gereği yokken, vaktiyle irtica ile mücadele amacıyla yapılan bir Plan Tatbikatına katılan bütün subayların tümünün tutuklanmasının mantığını olumlu yönde algılamak mümkün değildir. Ne olursa olsun hiçbir çağdaş, medeni, demokrat yapıdaki bir ülke kendi ordusunun generallerinin %10-!5’ini hiçbir nedenle böylesine zalimane bir muameleye maruz bırakmaz. Türk Ordusu subayları böyle bir muameleyi sadece ve sadece işgal günlerinde, düşman uluslardan görmüşlerdir. Hele onların tutuklu olarak bilinmeyen ve uzatılabildiği kadar uzatılan bir davaya bulaştırılarak mümkün olduğunca uzun bir sürede hapiste bırakılmaları inanılmaz bir olaydır.
Bu davanın hükümetin müdahalesi dışında, bağımsız olduğu iddia edilen yargının öngörüsü ve kararı ile ve hükümetin isteği olmadan yapıldığına inanan bir tek Türk insanı bulmak mümkün değildir. Aslında tek başına bu olay Dünya askeri literatürüne girmiş olmalıdır. Kanunlara karşı tehdit kabul edilen ve yasalarla silahlı kuvvetlere görev olarak verilen İrtica suçuna karşı bir Silahlı Kuvvetler mensuplarının hükümeti devirmek amacı ile yola çıktığını iddia etmek, yapılan tutuklamaları bir Demokratik savunma gibi göstermek eminiz ki bazı ülkelerin Harp Okulları ve Harp Akademilerinde ders olarak incelenecektir.
Bu olayda ne iktidar ne de muhalefet taraftarı hiçbir insan 2002-3 yıllarında yapılan bu çalışmalar sonunda neden bir darbe yapılmadığını sorgulamıyor. Bunun nedeninin Türk Ordusunun Halkın yüksek menfaatlerini korumak için özgürlükçü ve güçlü bir Demokrasi istediğini ve bu nedenle o dönemdeki yasalar gereği en büyük iç tehdit olarak kabul edilen İrtica tehdidini önlemek için bir darbe yapmanın yararlı olmayacağına inanmasını belirtmiyorlar. Adeta yapılmayan darbenin hesabını sormak veya daha önce yapılan darbelerin öcünü almak isteği ile bu günkü komuta kademesine ağır hakaretamiz baskılar uygulamayı benimsiyorlar. Gazeteci tutuklamalarının devamı ve yargılama aleyhinde konuşan bütün ağızların malum davaya bulaştırılarak kapatılması iktidarın ne kadar güçlü olduğuna inanması ve inandırması isteğinin sonuçlarıdır. Dava aleyhinde yazanlar Ergenekoncu olarak vasıflandırılıyor. Tabii amaç davanın etkilenmesi yerine muhalefet eden basın mensuplarını susturmak olunca, malum polis ve savcılar o kişileri Ergenekon suçlusu yapma konusunda çok başarılı hareketler yapıyorlar. Hiçbir konunun derinliğine inmekten hoşlanmayan çoğu cahil halk kesimleri din adamlarının da teşviki ile “ çok güçlü bir Hükümet, çok güçlü bir Başbakana” sahip olmanın gururunu taşıyorlar.
Bütün bu gerçeklerin ışığı altında 2011 seçimlerinde AKP’nin şansı yine yüksek görünüyor. Sağ kanattaki dikkati çeken parti mensuplarının AKP’nin kanatları ve gölgesi altında seçime formalite olarak katılmaları beklenmelidir. Sağ kanadın en önemli ikinci büyük partisi MHP’nin tabanında bazı bölgelerde kaymalar olması mümkündür ama biz bu partinin özellikle “Ulus Devlet” anlayışından taviz vermemesi nedeni ile halktan sınırlı bir destek alacağına inanıyoruz.
Sol kanatta tek şanslı parti CHPdir. Bu parti yeni lideri ve halkçı görünümüyle oylarını arttırabilir. Sol kesimin ikinci büyük kanadı DSP’den büyük bir sürpriz beklenmemelidir. Diğer sol veya liberal partilerin yapabileceği tek şey iktidar konusundaki hayallerini gelecek seçim dönemlerine bırakıp, bu seçim için CHP ile mantıki birliktelikler kurmak olmalıdır. CHP liderlerinin de diğer partilerle işbirliği konusunda bu güne kadar uyguladığı taviz vermez tutumdan vazgeçip kendilerine destek vermek isteyen siyasi kurumlara yasaların izin verdiği ölçüde destek vermelerini ve bu şekilde daha geniş Halk Kitlelerinin desteğini kazanmaya çalışmalarını hararetle tavsiye ederiz.
Aslında bu seçim partilerin değil, partilerin şahsında Laik anlayış sahibi yurttaşlarla Dinsel Cumhuriyet özlemi çeken insanlarımızı karşı karşıya getiren bir seçim olacaktır. Bunun yanında ülkenin birlik ve bütünlüğüne saygı duyan insanlarla ülkenin bölünmesinde beis görmeyenler karşı karşıya gelecektir. Kimsenin tarafsız kalma hakkının olmadığına ve tercihini seçtiği yönetim anlayışına en uygun gelen siyasi partinin lehinde kullanmasının gerektiğine inanıyoruz. Çünkü söylediğimiz ana çizgiler içinde Türkiye’nin geleceği bu seçimle şekillenecektir. İnşallah seçim sonuçları hayırlı olur ve ülkemiz ve halkımız için daha özgürlükçü, daha çağdaş bir demokrasinin doğmasına sebebiyet verir.
Dr. M. Galip Baysan
FBKG