Bugün Ulusalcı olmak!
Sorumluluk (bakınız TDK), kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet.
Bu topraklar üzerinde gerçekleşen her eylem ve onun sonuçları birey birey yetki ve sorumluluk alanımıza girmekte. Öyle sorumluluğun sınırı da olmamalı hem mevzubahis vatan olunca. Herkes sorumlu ve yetkilidir ulusal bağımsızlığı korumak, bireysel mutluluk ve huzur adına toplumu yüceltmek için. Bu, budur! Bu olmalıdır!..
Koloni de olmadığımıza göre bu topraklarda, yani gerçek sahibi isek buraların, sorumluluk diz boyu olmalıdır. Tarihi sorumluluk, geçmişe sorumluluk, ataya dedeye sorumluluk, kendine sorumluluk, evlada sorumluluk, vatana sorumluluk, bayrağa sorumluluk, etle-tırnak arasındaki canın o en çok yandığı noktaya sorumluluk, ki canını alır adamın kanadığında… Etle tırnak ayrılmaz, ama ayrıldığında da iki cihan biraraya gelse birleştiremez. İşte bunu bilmek ve farkında olmaktır etnik, kültürel, dilsel, dinsel her türlü sorumluluk!..
Ulusalcılar (bakınız TDK. Ulusalcı: Milliyetçi; Milliyetçi: Milliyet ilkesini benimseyen, milliyetsever, ulusçu, ulusalcı), aslanlar gibi mücadele ediyorlar milli birlik ve bağımsızlık için. Milli birlik ve beraberliği şiar edinmiş haykırmakta “Birimiz yüz ederiz, yüzümüz, bin!” inancıyla. Tokat gibi çarpıyorlar belge belge ihanetleri. Hassasiyet milli değerler noktasında üst düzeyde olduğu içindir ki susturulmaya çalışılmakta mütemadiyen. Susturulmaya çalışıldıkça da, arkasında halk olduğu halde “Ulusal”lar, “Aydınlık”lar çıkmakta. Oysa, devrimin kendi dinamikliği içinde daima ileri demek olduğunu anlatmaya çalışmaktır yaptıkları. Ama korkulur devrimlerden, yeniliklerden, geri götürülmeye çalışılır milletler gün be gün. Mustafa Kemal’in devrimleri nasıl alaşağı edildiyse aynen öyle işte. Yılmadan yola devamdır yine de “Ölümden öte köy”, “Korkunun ecele faydası” yoktur!, bunu bilir ve söylerler.
Ulusalcı olmak, Lozan ile Misak-ı Milli ile kazandığın tüm haklı kazanımların rövanşı olduğunu bilmek ve onun için reddetmektir “ekonomik, sosyal ve kültürel haklar” ile “medeni ve siyasi haklar“ın emperyalistlerce tahakküm altına alınmak istenmesine çanak tutarak, 2003 yılında TBMM tarafından kabul edilerek ve Cumhurbaşkanınca onaylanarak yürürlüğe konulan “İkiz Sözleşmeler”i… Sevr’den farkı olmayan iki sayfa dokuz maddelik ve kim bilir daha hangi anlaşmaları bağımsızlık adına reddetmektir…
Emperyalizme var gücüyle karşı çıkmak, gerektiğinde zindanlarda yatmak gerektiğinde ölmektir. Ama gerektiğinde de zindanları dar etmektir. Çünkü bir başkasının özgürlüğü kısıtlandığında aynı acıyı duymaktır ulusalcılık. Hele ki o özgürlüğü kısıtlananlar millet için, devlet için oradaysa, Bursa Nutku’ndan cesaret aldığı için oralara atıldıysa…
Devlet içinde kümelenen güç ve şer odaklarını, mafya-tarikat-siyaset üçgenini deşifre ettikleri için ulusal düşünce sistemi içinde tehlike(!) arz eden sakıncalı piyade olmaktır. Çünkü her türlü sınıfsal ayrıma karşıdırlar toplum düzeni içinde, adalet ve eşitlik ilkeleridir temel noktaları. Ezen ezilen, sömüren sömürülen olmamalıdır. Kendinden başkası silmeye kalktığında terli alnını, bileğine yapışmaktır ulusalcı olmak. Ondandır hak, adalet, eşitlik, bağımsızlık diye tutturmaları…
Uluslararası silahlı güçlerin nerede olursa olsun mazlum ve mağdura saldırısına karşı çıkmaktır, bombardımanlara onay vermemektir. Tezkerenin dış odaklısına var güçleriyle karşı koymaktır, daha sıcacık duran Libya saldırısına onay tezkeresi gibi örneğin. Bundan dolayı tehlikelidirler, uyandırılmasından korkulur çünkü uyuyan yığınların.
Kukla devletlere arka değil, karşı çıkmaktır, arka çıkanların karşısında olmaktır. Bırak kendi topraklarında, hiçbir devlet sınırının dahilinde kukla oynatmaya izin vermemektir. O yüzden kukla devlete, sözde Kürdistan’a gitmemek, kabul edip de gideni kukla olmamak adına eleştirmektir!..
Savaştan kazanılacak kanlı paraları kirli elleriyle ceplerine dolduracak olanları değil, ortalıkta akanın insan kanı(!) olduğunu, kanayanın insan canı(!) olduğunu görmektir ulusalcılık. Türk topraklarının kaynaklarından, Türk insanının emeğinden faydalanıp iş adamı olduktan sonra çatısı altında toplandığı birliğin adından Türk sözcüğünü çıkarmak istememektir. Çünkü kendinden başkasına uşaklığı her ne bedel karşılığı olursa olsun asla kabul etmemektir ulusalcılık…
İçten içe altının nasıl oyulduğunu devletin, milletin kanının nasıl hortumlandığının en çarpıcı örneklerini bağıra bağıra anlatmaktır duyurana kadar, susturulana kadar, sustuğunda sözcüklerini arkasından gelene devredene kadar anlatmaktır doğalgazından yumurtasına, Tekelinden sağlığına her sektörde…
Atatürk’ün öyle her cepheden boşuna yıkılmak, yok edilmek istenmediğini fark etmek ve fark ettirmek için çabalamaktır ulusalcı olmak. Onun ilkelerini, devrimlerini yaşatmak için ant içmiş olmaktır benliğini yok eden yobaza, gericiye, varlığını bitiren emperyaliste, iliğine kadar sömüren kapitaliste, birey de birey, diyen liberale karşı milletin ekonomik, siyasi, bireysel, toplumsal özgürlüğüdür Atatürkçülük ve bunun yolu Kemalist Devrimler’dir demektir!..
Seçimlerde aday gösterecekleri kişileri belirlerken kendi koltuk çıkarlarını, başkalarının icazetini dikkate almamak, onuruyla, gururuyla, bilgi birikimiyle, tecrübesiyle, Atatürkçü milliyetçiliği, devrimci kişiliğiyle “Her şey vatan uğruna!” diyenleri her türlü haksızlığa, susturmaya, yıldırmaya karşı çıkarak milletin gerçek vekilleri yapmak için kolları sıvamak, asıl “suç”un ne olduğunu bu milletin gözüne sokmaktır ulusalcılık. Korkmayın kazanırsınız. Çünkü Zulümhane içindeki o gerçek yurtseverleri, Perinçek’i, Balbay’ı, Özkan’ı, Haberal’ı, komutanlarımızı, daha birçok ismi sayılası yurtseveri gerçek yerlerine, millete vekâlet edecekleri mekâna taşımaktır oylarımızla ulusalcılık…
Öyle seçim öncesi ABD’ye giderek nabız tutup, sağı solu şöyle bir kolaçan ederek yön belirlemeye gerek olmadığını, AB’ye “Alın bizi alın bizi” diyerek emir telakki etmeden dışarıdan gelen talepleri, yurttaşının kendi ülke sınırları içinde, hakkıyla, hak ettiği gibi, kendi imkânlarıyla yücelip yükselmesinin temel koşul olduğunu bilmek, yapılması gerekenleri yurttaş ve ülke ihtiyacı doğrultusunda belirlemek, dik durmayı bilmek ve öğretmektir ulusalcılık…
Her şeye rağmen emperyalist ağzıyla vatanı bölmekle itham edilmek, sakıncalı ilan edilmek, tehlike(!) odağı olarak gösterilmek ise de ulusalcılık, %42 az değildir bugünün şartlarında, bilen çok iyi bilmektedir eğriyi doğruyu. Ah bir de konuşabilsek, ağzımızı açıp şöyle geri kalanlarla birlikte teker teker “Yurttaşız biz!” diyerek haykırabilsek her şey daha güzel olacak da, nasıl olacak!..
Gözümüze gözümüze sokulması gerekenler şunlar olmalı oysa; Mandacılık mı asla!.. Kapı kulluğu mu asla!.. Haksızlığa karşı susmak mı asla!.. Ama zor değil mi, çok zor!.. Dilerim 12 Haziran’dan sonra her şey daha zor olmaz!..
Canan Arslan
FBKG