Düzene ayak uyduran gazete: Sözcü!
Geçenlerde, elime geçen Sözcü gazetesinde manşetten verilen haber fotoğrafı dikkatimi çekti! Elinde rakı bardağı fondip yapmış yaşlı bir kadın ve çenesinden süzülen rakı damlaları… ‘’E artık pes’’ dedim! Bu haberle akıllarınca AKP’ yi eleştiriyor, Atatürkçülük yapıyorlardı! İyi de bu fotoğraf kimin işine yarayacak? Ben söyleyeyim; yine AKP’ nin işine yarayacak ve zaten bunu çok iyi bildikleri için kritik zamanlarda bu tezgâhı hep tekrarlarlar… Neden derseniz eğer; içki ile laik kesimi özdeşleştirip; halkın geneliyle, kendisini halkın üzerinde gören cenahı belirginleştirip, ‘’laik’’- ‘’anti-laik’’ çatışmasını ortaya koymak ve sonucunda da gelen tepkileri oy’a dönüştürmektir! Ve bu tuzağa düşenlerin çoğu, toplumca Atatürkçü sanılan kesimlerdir!
Faşist bir yönetimin tüm icraatlarına suya sabuna dokunmadan değinmek; ama sıra içkiye geldi mi feysbuk mudur nedir bir sürü sosyal paylaşım sitelerinde örgütlenip içki yasağını protesto etmek, yine aynı cenahın işidir! Telekom satılırken, Kıbrıs elden giderken, vakıflar yasası çıkarken kılını kıpırdatmayan bu cenah, herkesçe malum ‘’laik Atatürkçü!’’ olduklarını iddia edenlerdir! Diğer ilkelerin öneminden bahsettiğimizde de, dönüp bize; ‘’iyi de laiklik elden giderse ne olur biliyor musun?’’ diye soranlar da onlardır! ‘’Bilmiyoruz, ne olur!’’
Pek çok kereler söyledik tekrar yineleyelim: ‘’Laiklik gerek olandır, tıpkı diğer ilkeler gibi; ama asıl olan tam bağımsızlıktır!’’ Şimdi sen tam bağımsızlığı bir kenara koyacaksın ve laiklik elden gidiyor, diye bağıracaksın ve Atatürkçü olacaksın, bizi de beğenmeyeceksin! Hadi ordan, ser-sefil!..
Laiklik; insanlığın kurtuluş anahtarıdır! Bunu biz bilmiyor muyuz sanıyorsunuz! O sizin kuruntunuz; hepsi o! Ama laiklik yapacağım diye de halkın değerlerini ayaklar altına almak, Kemalizm’in prensipleri arasında yoktur, olamaz da. Çünkü Kemalist Devrim; tamamen bir halk hareketidir ve halkı hiçe sayarak ve onu küçümseyerek yol almaz! Bugün Kemalistlerin en büyük düşmanı; ‘’laik’’ liği kalkan olarak kullanan masonlardır ve ‘’tezgah’’ böyle işlemektedir! Altı ok; her biri bir diğerinden değerli olmayan; ancak tümü bir arada olduğu zaman, karşı konulamaz bir mantık ve düşünce sistemidir. Oklardan biri olmadığı zaman, hedefe varamaz! ‘’Milliyetçilik’’ ilkesine geldiği zaman burun kıvıran züppeler, bir bakıyorsunuz konu laikliğe indirgendiğinde bizden daha hararetli oluyorlar; işte bunun sebebi de, halkın deyimiyle; ‘’işine geldiği için…’’ dir!..
İşine geliyor; zira ha Amerikan mandasınca, ha İngiliz idaresince yönetilmiş pek fark etmez; onun için varsa yoksa ‘’yaşam kalitesi’’ değişmesin; gerisi önemli değildir! Oysa kendimden örnek verirsem; ‘’ yürüdüğüm yolların ve çıktığım merdivenlerin bana ait olması çok önemlidir!’’ (Buradaki aidiyet ulus bazındadır, aklıevveller için…) Çünkü tam bağımsızlık bizim için ‘’onur’’ meselesidir; karşısında ölüm korkusu vesaire duramaz!..
Onur nedir? Bilir misiniz?
Aranızda adı Onur olanlar vardır mutlaka. İsimler sözlüğünden bakabilirsiniz. Elbette adı Hasan, Hüseyin, Fatma vs olanlar da bakabilir. Kendimce bir tarif yapmaya çalışıyım:
Onur; Telekom’un satılırken ayağa kalkıp bir daha oturmamandır. Maaşına zam yapılmadığı zaman grev yapmak değildir.
Onur; biriyle tanıştığın zaman duyduğun bir şey değildir. Onur, o nur da değildir! Kaldı ki; o nur da nur değildir. Burada kimse Fethullah Efendi’yi kastettiğimi zannetmesin. Zaten o da efendi değildir. Efendilik; papazlarla elele verip insanlığı satmak değildir!
Onur; kimseden icazet almıyorsan vücut bulan bir şeydir. Ben buna tam bağımsızlık diyorum. Al eline tam bağımsızlığını, ondan sonra ne yapacaksan yap!
Onur; birileri Türklüğüne küfrederken üzerine alınmadan bön-bön bakmak değil, gelmişini ve geçmişini savunabilmektir!
Onur; köyünde çapa sallayanının, fabrikanda tütün saranının, (şimdi hayal oldu) köy kahvesinde tespih çekeninin hakkını kollamak, halkını ezdirmemektir!
Ve onur; Mustafa Kemal’in emanetine sahip çıkmak için kelleyi koltuğa alabilmektir!
Onların kefenleri yanında ise, bizim de kellelerimiz koltuk altımızdadır! Hiçbir şeyimiz kalmasa da son vuruşu kafayla yapacağız! And olsun!..
Parantez açıyorum:
Defalarca hep aynı soru geliyor önüme; ‘’iyi de kime oy verelim’’ şeklinde… Şimdi ben burada pek çok arkadaşımdan ayrılıyorum ve diyorum ki; ‘’milli mücadele başlamıştır, seçim meçim ya da mitingler artık bu canavara işlemez! Canavarı yaratan zaten demokrasi denen sistemdir ve bu sistem dikkat edin tüm emperyalistlerce ‘’olmazsa olmaz’’ olarak lanse edilmektedir. Demokrasi; tüm tröstlerin ve sömürgeci güçlerin çağımız ölçeğinde anlaştığı tek sistemdir ve en büyük yanılgısı ‘’halkın kendi kendini yönettiği’’ safsatasının, medyaca işlenmesidir ki, bu işlemi yapan medya yine aynı ‘’tezgâh’’ın emrindedir. ‘’Tezgâh’’ın halkaları öyle girift bir şekilde birbirine bağlıdır ki; ilkel çağlardan günümüze değin ulaşan büyücülükten tutun da, her türlü hurafe ve inanışın halk üzerindeki etkileri hesaplanarak, dinler şekillendirilmekte ve ortaya çıkan ucube fikirler, ‘’din’’ adı altında insanlığa dayatılmaktadır.
Dinsel metinlerde geçen Armageddon savaşı da üçüncü dünya savaşına bir hazırlık olarak beyinlere kazınmaktadır! Oysa arka plandaki amaç, dünya kaynaklarını seçilmişlerin kullanımına hazırlamaktır ve bunun için de dünya nüfusunun yarısına yakınının telef olması gerekmektedir! Bu işlem, din adı altında beyinlere yazılmaktadır! İşte demokrasi dedikleri şey, bu işleyişin gerçekleşmesine zemin hazırlayan en ideal ve en geçerli sistemdir! Halkın bu sisteme muhalefet etmesi düşünülemez; zira halk, tüm her şeyin kendi seçiminden kaynaklandığını düşünerek, karşısına çıkan tüm olumsuzlukları kendine fatura etmektedir… Bu faturayı çoğu zaman halkın içinden çıkan, ama ne hikmetse çıktığı yeri beğenmeyen dümbelek aydınlar keser! Ve ne hikmetse faturaya itiraz edenler de kendilerinin halk olmadığı savıyla hareket ederek, akıllarınca ödemeden muaf tutulmak isterler! Oysa halk; en aydınından, en cahiline kadar tüm insanları kapsayan; karışık ve bir o kadar da ilginç insan yığınlarıdır. Kimse kendisini halktan soyutlayarak, elitçilik oynayamaz; elit kelimesi bile, başlı başına ahmaklığın tarifinden başka bir şey değildir.Yani… Halkım, halksın, halkız! Fazladan iki kitap okumanız sizi diğerlerinden ayrı kılmaz ve hatta sorumluluğunuzu arttırır. Şunu unutmayınız ki; okuduğunuz kitapları yazanlarda halkdır!
Parantezi kapattım.
Orta-doğu dinleriyle alakam olmadığını beni takip edenler bilir ve buna rağmen Sözcü’deki o fotoğraf benim bile midemi bulandırdıktan sonra, toplumdaki etkisini siz düşünün! ‘’Tezgâh’’ dünyadaki tüm iyilik hareketlerinin içine sızmıştır ve bundan dolayıdır ki; uyandırılanlar, hem kızarlar hem de, ‘’daha çok erken’’ deyip uyumaya devam ederler… Şunu iyi biliniz ki; dünya tröst sermayesinin yeni hedefi çevreci harekettir! Etrafınıza dikkatlice bakın, bu tröstler; dereleri, gölleri kurumaktan kurtarmak için mücadele eder bir görünüm sergilemekte, vakıflar kurmakta; ama bizim saf aydınlarımız ‘’ya kardeşim bu dereyi zaten sen kurutmadın mı?’’ diye sormaktan aciz; kendi halkını yargılamaktadır!Ve tabii saflığın ötesinde, hizmetçiliğin sınırlarını zorlayanları da ara-ara anlatmaya çalışıyoruz, tabii anlayana…
Buradan hareketle şu notu da geçmeden edemeyeceğim; iyi izleyin ve takip edin, seçim ertesinde Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, şu an Mısır’da olan olayların bir benzeri denenecektir, haberiniz ola! İşte bu yüzden buradan bir çağrı yaparak kendisini Kürt alt kimliğiyle tanımlayanlara seslenmek istiyorum: ‘’Emperyalistlerin oyunlarına gelmeyiniz, yurtsever kimliklerinizi öne çıkararak Kemalist mücadeleye katılınız, aksi halde tarih affetmez!’’ Neden tarih affetmeze gelecek olursak; dünya tarihini incelediğinizde göreceğiniz tek bir şey vardır; o da ihanet edenlerin uğradığı sondur! Yeryüzünde ihanet neticesinde ayakta kalmış hiçbir medeniyet yoktur; çünkü ihanet, kendi içersinde yeni ihanetleri barındırır!..
Son söz: Laiklik ilkesi, diğer tüm ilkeler kadar değerlidir, aksini düşünmek ahmaklıktır! Laikliğin önemi, kaybedildiği zaman daha belirgin bir şekilde anlaşılır. Tıpkı Devletçiliği ve Milliyetçiliği kaybettiğimiz gibi…
Cem Yağcıoğlu
FBKG//İLK KURŞUN