Haksızlığa boyun eğdikçe yenileri gelecektir!
Dünyada; küresel ısınmanın neden olduğu doğal âfetlerden, sosyal ve siyasal huzursuzluklara kadar, bir çok belâ ülkeleri tehdit etmekte, yakın çevremizdeki yangın, adım adım bize de yaklaşmaktadır.
Her ülkenin bu gibi olağanüstü durumlarda öncelikle güvenebileceği örgütlü gücü silâhlı kuvvetleri olması gerekirken,tarihin asla affetmeyeceği bir plânla Silâhlı Kuvvetlerimiz sırtından hançerlenmiştir.
Çuval geçirmekten, Kozmik oda tecavüzüne: Doğruluğu kuşkulu günlüklerden yola çıkarak Ergenekon gibi özel seçilmiş bir isimle yargı yolunu açmaktan, rutin bir plân seminerinden darbe plânı üretip terfi ve tayin sistemini alt üst etmeye: Kuvvet Komutanlarına suikast girişimi, terör örgütü üyeliği, casusluk, fuhuş gibi aşağılayıcı suçlamalardan, “bana bağlı memursun” gibi tahrik edici söylemlere kadar, birçok senaryo, Silâhlı Kuvvetlere karşı maksatlı olarak haince kurgulanmış ve uygulanmıştır.
Peki bu senaryo karşısında Komuta kademesi ne yapmıştır? Devlet ciddiyetiyle, fakat şeytanca plânları göremeden “Hukuka saygılıyız.Sabırla yargılanmaların sonucunu bekleyeceğiz” demiştir.
Ve bu kalleşçe saldırı karşısında asker; korumakla yükümlü olduğu vatanında devleti tarafından düşmanca saldırıya uğrayıp kendini koruyamaz duruma düşmüş bir görüntü vermeye başlamıştır. Vatandaşlar nezdinde de, yalan ve iftiralara inananlar, “acaba doğru mu?” diye kuşkuyla bakanlar , inanmasa da askerin kendini savunamamasına kızanlar şeklinde, birbirinden farklı fakat aleyhte kanılar oluşması önlenememiştir. Peki ne yapılsaydı? Meselâ darbe mi? Elbette hayır.O dönemler, yaşamsal zorunluluk olmadıkça artık kapanmıştır.Ama darbe ile teslimiyetin ortasının bulunamaması, Org.S.Berk’in gösterdiği dirayetin Genelkurmay çapında sergilenememesi nedeniyle, karşı taraf adım adım ilerlemiş, boyun eğildikçe çıtayı yükseltmiştir. Örneğin Deniz Kuvvetleri’nde Saha Komutanları’nın darbeci olabileceği suçlaması sineye çekilince, sıra Donanma’ya gelmiştir.
Oysa daha ilk suçlama ve emekli orgeneralleri tutuklama istemi karşısında Silâhlı Kuvvetler şöyle davransaydı bu durumlara gelinir miydi acaba? Bunlar elbette vatandaş gözüyle değerlendirmelerdir:
Genelkurmay Başkanı, yanına Kuvvet Komutanlarını’da alıp acilen Başbakan’a çıkarak: “ Birbirimizi kandırmayalım.Partinizin zihniyetini, askere bakışını, emniyet ve yargıdaki kadrolaşmaları çok iyi biliyor, demokrasi hatırına icraatınızı sabırla izliyoruz. TSK’da bu çağda darbe düşünülemeyeceği gibi, hiyerarşik düzen dışında bir girişim de söz konusu olamaz. İddiaları inandırıcı bulmuyoruz. Önce belgeleri görelim.Askeri yargı yolu ile gerçekliğini inceleyelim.Böyle bir hazırlık varsa, hesabını önce biz sorarız.Ama düzmece belgeler ve iddialarla benim personelime dokunamazsınız! Zira iftira çıkması halinde bunun bedelini kurum ve ülke öder.Bu sorumluluğa ortak olamayız!” diyebilirdi. Ardından da, bir taraftan iddia ve belgeler incelenirken, diğer taraftan da o dönemde görev yapmış olan emekli ve muvazzaf üst düzey komutanlarla Karargah’ta bir toplantı yapılır, yüzleşilir ve sonuç bir basın toplantısı ile açıklanırdı. Dolayısıyla, silâhları gömen, ihbar eden, arayan, düzmece cd’leri odalara yerleştiren, bilgisayarlara eklemeler yapan, sorgulayan, tutuklayan ve yargılayanların tek merkezden yönetildiği ipleri dışarıda bir ahtapotun kollarına, onlarca yılda yetişmiş, göğsünü vatana siper etmiş yurtsever askerlerimiz teslim edilmez, kendilerini, olmayan darbeyi planlamadıkları için savunmak zorunluluğu doğmaz, “yalnız bırakıldık” kırgınlığı yaşanmaz, bazılarına da asker üzerinden komplekslerini tatmin imkânı yaratılmazdı. Zira G.Csiky’nin dediği gibi: “İftira kötü köpek gibidir, kaçanın ardından ürür, pervasızca yüzüne baktın mı sesini keser.”
Başka neler yapılabilirdi? -Yazılı ve sözlü basına yayın yasağı getirilmesi sağlanır, düzmece belgeleri gerçek kabul edip, toplumun beynini yıkayan, onurlu insanları karalayan kiralık alçaklara meydan bırakılmazdı.Çünkü; Elis’li Hippias diyor ki: “İftirayı, hırsızlık kadar şiddetle cezalandırmalıdır.Zira, iftira edenler, bizden en büyük servetimiz olan halkın saygısını çalarlar.”
-Organize bir saldırı karşısında bireysel savunmanın, hukuksuzluğa hukukla karşı koymanın güçlükleri ve moral etkileri dikkate alınarak, mağdurların kendi başlarına yaptıkları tarihsel savunmalar, delilleri çürütmeler, kurumsal olarak yapılabilirdi.
-Başbakan’ın kimlere kefil olduğu dikkate alındığında, özellikle emekli Komutanların akıl almaz suçlamalara muhatap olan emrinde çalışmış ve yükselmiş personel hakkında basına açıklamalar yapmaları sağlanarak örnek ve saygın bir mesleki dayanışma sergilenebilirdi.
-“İçimizdeki çürükler” diye bahsedilen ve bunca tertibin piyonluğunu yapan üniforma artıkları, biran önce tespit edilerek, YAŞ’taki muhalefet şerhlerine bakılmaksızın hızla ayıklanabilirdi. –Hiçbir girişim sonuç vermediği takdirde, E.Org.Torumtay’ın onurlu tavrı tekrarlanabilirdi.
Gereken duruş sergilenemediği içindir ki, asimetrik savaşta sürekli mevzi kaybedilmiştir .Bir zamanlar Genelkurmay Başkanı’ndan randevu almak için ABD’den aracılık talep eden ve “Ordu kontrolumda değil, durduramıyorum” diye ağlaştığı Wikileaks’den sızanlar, bugün aslan kesilmiş bir halde, terfileri, tayinleri kilitleme, askeri mahkemelerde, cezaevlerinde süründürme cüretini gösterebilmektedirler. ”Ha deniz suyunun tuzluluğunu bir parmak balla gidermeye kalkışmışsınız, ha kötüleri tatlı dille yola getirmeye” demiş Bhartrihari. Yalanlar, tertipler, hileler artık yavaş yavaş ortaya dökülse de, Allah korkusu,utanç duygusu ve vicdan baskısı olmayan zalimler için değişen birşey olmayacak, onlara anladıkları dil, tavır ve yöntemlerle karşı koyulmadığı ve haksızlığa boyun eğildiği sürece yenileri gelecek, çakma bir hukuk tiyatrosunda trajedilerin oynanmasına devam edilecektir.
Yaşamlarına son veren, en değerli yıllarını tutsak olarak geçiren, istifa eden ve rütbeleri, hizmetleri hiçe sayılarak çile salonlarında zulme uğrayanların ödedikleri bedeller bazılarının umurunda olmayabilir. Ancak; bu bedeller ödenmeye ve kayıtsızca seyredilmeye devam edildikçe, Emperyalizmin, milleti ırk ve inançla bölme, askeri zayıflatıp, polisi güçlendirerek karşılıklı hasım haline getirme ve sonrasında da çıkarılacak iç çatışmalarla toplumu birbirine düşürüp ülkeyi işgal etme senaryosu yanıbaşımızda yaşanmış ve yaşanmakta olan bunca deneyimden sonra hepimizin ve özellikle de bekamızdan sorumlu olanların umurunda olmalıdır!
Hiç bir şey için geç değildir ve umutsuzluk yurtseverlerin değil, hainlerin kaderi olacaktır. Teğmen Çelebi’nin altın yıllarını çalan bir alçaklık karşısındaki onurlu duruşu, düşünceleri ve cesur tavrıyla kazandığı saygı ve hayranlıktan her yaş ve konumdakilerin alacağı çok ders vardır.
Reşit Çağın
İLK KURŞUN