“Mehmet Faraç, Ne İlk Sansür Uygulanan Yazardır Ne De Son Olacaktır”
Haberinyeri.com yazarlarından Melisa Kohen, bugünkü yazısında Cumhuriyet gazetesi tarafından yazısına sansür uygulanan Mehmet Faraç’ı ve yaşanan olayları kaleme aldı.
İşte o yazı:
Cumhuriyet gazetesi ve Sansür
Son günlerde her yerde duyuyoruz Cumhuriyet’in en değerli kalemlerinden Güneydoğu ve Kürt sorunu konusunda uzman, ulusalcı çizgideki araştırmacı gazeteci Mehmet Faraç’ın yazısının sansüre uğrayıp sonrasında da gazete yönetimi tarafından isine son verilmesiyle gelişen sureci ve arkasından söylenen artık Cumhuriyet eski Cumhuriyet değil sözlerini.
Öncelikle her türlü sansüre karşıyım ve Kemalist devrimi savunması gereken demokrasiden yana taraf olması beklenen Ahmet Taner Kışlalı gibi en aykırı görüşlere bile hoşgörüyle yaklaşabilme tahammülünü gösterebilen, Kemalizm’i en iyi tanımlayan demokrasi şehidimizin gazetesine de hiç mi hiç yakışmamıştır.
Ancak sonrasında gelişen olaylar ne yazık ki biz okurlarını büyük hayal kırıklığına uğratmaya başlamış ve birer ego savaşına dönüşmeye başlamıştır ve artik bu tavırdan rahatsızlığımı dile getirme gerekliliğini hissettim kendimizde yılların Cumhuriyet Gazetesi okuru olarak.
Cumhuriyet Gazetesi Kemalist çizgisinden yeni sapmamıştır; uzun zamandır zaten Kemalizm’den yana taraf olmamıştır. Kemalizm’in önemli getirilerinden biri olan ve ne yazık ki Mahmut Esat Bozkurt’un da değindiği gibi bugün irticanın elinde oyuncak olan demokrasi Cumhuriyet gazetesi içinde de tam manasıyla yerleşememiştir. Mehmet Faraç ne ilk sansür uygulanan yazardır ne de son olacaktır.
Cumhuriyet Gazetesi’nin Mehmet Faraç’ın isten çıkarılması üzerine yaptığı basın açıklaması da son derece trajikomik ve hayal kırıklığı yaratan cinstendir. Açıklamada değinilen terör dışındaki konularda yazmaması gerektiği gibi saçmasapan adeta ortaokul kompozisyonlarına konu belirleme mantığını anımsatan zihniyet yılların Cumhuriyet’ini günden güne daha da kötü bir bataklığa sürüklemektedir. Ayrıca ayni hastalıklı zihniyet Mehmet Faraç’ın yazılarına konu kotası koyarken Hikmet Çetinkaya gibi yazarların farklı konularda yeri geldiğinde siyaset, yeri geldiğinde börtü-böcek temalı yazılar yazmasından rahatsızlık duymamaktadır. Bu da son derece yakışıksız ve ikiyüzlü bir tavırdır.
Bugün sansür uygulanıyor diye kendi açısından da haklı olduğunu düşünebileceğimiz ortalığı ayağa kaldıran değerli yazarlarımız, ne yazık ki Türkiye’nin tartışmasız en büyük aydını yazdıklarının tek kelimesi dahi boş olmayan büyük üstad Korkut Boratav’in yazıları İlhan Selçuk tarafından sansürlenirken, gene ayni gazetede İzzettin Önder’in Tüpraş özelleştirmesindeki bütün pislikleri ortaya döken bütün yolsuzlukları ve usulsüzlükleri, iktidarın ipliğini pazara çıkaran yazısı sansür yerken ses çıkarmamıştır. Nazi Almanyası’nda ki Peder Martin Niemoller’in günlüklerini herkes bilir özetle başkalarına yapılan haksızlığa zamanında ses çıkarmadığı için zamanı geldiğinde kendisine yapılanlar için ses çıkaracak kimsenin kalmadığını söyler. Ne yazık ki bu epik sözler yalnızca teoride kalmıştır bir çok zaman bugün yaşanan süreç de bunun benzeridir.
Ama Korkut Boratav böyle yapmamıştır. Peki ne yapmıştır? Onurlu bir şekilde kendi değil arkadaşının yediği sansürü hazmedemeyip şereflice istifa etmiş ve bu onurlu durusundan asla taviz vermemiştir Türkiye’nin yetiştirdiği belki de en değerli bilim adamı olarak. Daha sonrasında da kendi birikimi, kültürü ve ideolojisine yakışan Birgün, Sol gibi gazetelerde düşüncelerini dile getirmeye devam etmiş ve asla bunun üzerinden Cumhuriyet’in asli böyle de olsa çok şey kaybettiğini vurgulama yolunu seçip ego tatmini yoluna gitmemiştir.
Korkut Boratav bugün tezleri, yazıları ve bilimsel çalışmalarıyla Stanford gibi dünyanın en prestijli üniversitelerinde bile yayınları ders olarak okutulan, kaynak olarak alınan müthiş bir bilim adamı olmasının yani sıra ayni zamanda da başkalarının haklarını savunmak için kendi haklarından feragat edecek kadar kusursuz bir aydındır.
Sansür mağduru diğer Kemalist yazarlarımızdan beklentimiz de kendilerine Korkut Boratav’i örnek almalarıdır. Çünkü kendilerine yakışan tavır da biz ve okurlarının beklentisi de budur.