OdaTV’nin marka değerini yükseltmeye devam
“İktidardan ve cemaat tekkesinden sadaka dilenenler kendilerini efendilerine beğendirebilmek için her fırsatta Odatv’ye saldırıyorlar. Siyasi iktidara ve cemaatlere diyorlar ki: ‘Bakın ben/biz Odatv’ye çatıyoruz, biz sizdeniz, ne olur bize daha çok ekmek verin; bize koltuk verin’ Evet, birileri artık sadece Odatv’ye çatarak saf tutuyorlar.Varsın saldırsınlar, onlar saldırdıkça Odatv büyüyor, kitlelere mal oluyor. Düşmanlarımız bize küfreden bu sürüngenleri besledikçe marka değerimizin artmasını sağlıyorlar”
“Bu satırlar, Odatv’nin “Odabudsman” nickiyle yazan yazarına ait..
Bilindiği gibi Odatv hazretlerini apaçık eleştirenlerdeniz…
O nedenle, bu hezeyanlarla dolu yazıyı dikkatlice okuduk ki acaba içinde bize de bir dokundurma, laf çarpma, yan bakma vs. var mı diye; Allah için yok..
Hem nasıl olsun ki?
Örneğin beni, ya da Açık İstihbarat’ın başka bir yazarını,
“İktidardan ve cemaat tekkesinden sadaka dilenerek, ‘
Bakın ben/biz Odatv’ye çatıyoruz, biz sizdeniz, ne olur bize daha çok ekmek verin; bize koltuk verin”
diye gerdan kırarken düşünebiliyor musunuz?
Yazarlarımız ve yazılarımız hakkında “Ergenekon” davasında istenen hapis cezasının toplamı 800 yılı buluyor…
İstiyoruz ki biz 800 yıl içeride yatarken, geride kalanların “profesyonellik” adına, “efendim, siyaset böyle bir şeydir, ara sıra bazı mevkileri okşayacaksın” adına kıçları başları ayrı oynamasın…
Yüz bin kişi tıklıyor diye kişilik değişimine uğramasınlar, megolomanlaşmasınlar, yüzsüzleşmesinler, kendi sırça köşklerini inşa edip diğer sırça köşk sahiplerine göz süzmeye başlamasınlar…
800 yıl sonra çıkıp geldiğimizde
“Boşa yatmışız birader..Tayyip gitmiş Gandi Kemal gelmiş; Star gazetesi gitmiş, “Gazete Odatv” gelmiş, Remzi Gür gitmiş Umut Oran gelmiş…”
demeyelim…
Şaka bir yana, “Bizi yüz binler okuyor” diye övünme noktasına gelmişseniz, kendi cenahınızdan da, karşı cenahtan da gelecek eleştirileri, polemikleri, suçlamaları göğüleyebilme olgunluğuna sahip olacaksınız. Eğer bu kemale sahip değilseniz, yapılan her eleştiri bünyenizde “Düşmanlarımız saldırdıkça büyüyoruz” psikolojisini besliyorsa, siz Tayyip Erdoğanlaşmaya başlamışsınız demektir.
Yolunuz açık olsun…
O arkadaş da simit tablası ihalesinin kime verileceğinden kimin kaç çocuk yapacağına kadar memlekette her şeye tek başına karara verdiği ve de dünyanın sayılı zenginleri listesinde adı geçtiği halde, kendisini hâlâ “gadre uğramış mazlum” zannediyor. Yapılan her eleştiriyi “düşman saldırısı”, eleştiri yapan herkesi “yok edilmesi gereken nifak odağı” olarak görüyor.
İşte diktatörleşme de böyle başlıyor..
Kusura bakma Odabusdsman’cığım ama senin psikolojini de biraz böyle gördüm ben. Bilmem kaç milyon kişi ‘tekil kişi girişi’ yapıyor şeklinde benim gibi 1000 kişinin okuduğu bir yazarın anlayamayacağı hesaplamalar yapabildiğine göre bayağı palazlanmışsın demektir. E insan palazlanınca eleştireni de olur, affedersin “höst” diyeni de..Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “Meyve veren ağacı taşlarlar”…
O bakımdan “tekil kişi girişinin” tadını çıkar bence. İki eleştiri aldın diye öyle Ekrem Dumanvâri yazılar yazma, gözünü “düşman” hayalleri bürümesin, kafanda “Ergenekonlar” yaratma…
Maazallah yakında Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan, sen de Mustafa Karaalioğlu olursunuz, ondan sonra 800 yıl hapis istemli yeni davalara yine biz karşı çıkarız. TRT’den Ayşe Böhürler’in prodüksiyon şirketine aktarılan milyonlar, -atıyorum- Barış Terkoğlu’nun şirketine aktarılmaya başlanır, sonra “Ulan bu memlekette hiç mi bir şey değişmeyecek” diye biz kendimizi bunaltırız.
Sonra o pek övündüğün “Tekil kişi girişini” başlıbaşına bir itibar referansı olarak görme, kendini reytingin şehvetine o kadar kaptırma. “Tekil kişi girişi” yeri geldiğinde hiçbir şeydir ama hakikat herşeydir. Senin hiç bir “tekil kişi girişin” şurada yazılan haklı eleştiriyi ortadan kaldırmaz. Hakikat o kadar güçlüdür ki onu gökkubbe bile örtemez.
Yani Odabusman’cığım, odativinize yapılan eleştiri, saldırı, hakaret herneyse şayet haksız ise hiç bir güç onu Odatv’nin üstüne yapıştıramaz. Ama haklıysa da seni hiç bir “tekil kişi girişi” kurtaramaz…
Hele hele, her yazının altına “İyi ki varsın Odatv, kıskananlar çatlasın” , “Seni seviyoruz odatv” şeklinde mesajlar yazan yalakaları sakın ola bir “güç” olarak algılama, “arkamda halkın desteği var” psikolojisine kendini kaptırma. Onlar “halk” filan değil, sadece yalaka. Her yerde, “tekil kişi” tıklamasına sahip herkesin etrafında varlar. İşleri bu…
Hiç bir “tekil kişi girişi” bulunmayan bendenize bile günde ortalama 5 adet mail geliyor. Bunlardan, “Muhteşemsiniz hanımefendi”, “Bravo sana cesur yürek” filan diyenleri gerisini okumadan silip atıyorum Ama öyle okuyucular var ki yazıdaki imlâ yanlışından, yaklaşım tutarsızlığına kadar her şeyi anında ve acımadan eleştiriyor.
İşte benim “okuyucum” o iki kişidir. Karşı cepheden olanlar da var ama eleştirilerini o kadar dürüst ve kendi içinde tutarlı bir şekilde yazıyorlar ki, onlara “muhteşemsin cesur yürek” diyenlerden daha çok saygı duyuyorum…
Yani Odabudsman’ın kendisini eleştiren insanlara yönelik olarak döşediği paranoya ve hezeyanlarla dolu son yazısı yazısı gerçekten talihsiz olmuştur, ayıp olmuştur. “Odatv megalomanin batağına battı” eleştirisini haklı çıkarmıştır.
Odatv’ye yönelik eleştirilerimiz özetle şudur, “Niye böyle yapıyorsunuz, üzülüyoruz, ikinizi de seviyoruz” filan diyen okuyucularımız da iyi okusun:
*Odatv’de başlık içeriğin önüne geçmeye başlamıştır. Sırf “tıklatmak” adına atılan iddialı başlıkların altından içi boş bilgiler çıkmaktadır. (Örn. Başlık: “Zekeriya Öz neyi bıraktı?”, Haberin içi: Zekeriya Öz bıyık bıraktı)
Odatv’nin “profesyonellik” dediği bu taktiğin okuyucuyu yanılttığını, okuyucunun kendisini sadece haber tıklayıp reyting kazandıran kişiliksiz bir varlık olarak algılamaya başlamasına yol açtığını düşünüyoruz. Böyle bir yöntem “tekil kişi girişi” yaratıp birilerini memnun ediyor olabilir ama bilinçli haber okuyucusunu yozlaştırdığı için bizi rahatsız ediyor.
*Odatv’nin “Biz yazdık, dünyanın dönüşü değişti” şeklindeki böbürlenmeleri itici olmaktadır. İyi bir iş yapılmışsa bununla gurur duymak anlaşılır bir şeydir ama Odatv artık rutin haberleri bile sahiplenmeye, kendisine olmadık güçler vehmetmeye başlamıştır. Neredeyse her haberin Türkiye’de ve dünyada bir takım dengelere etki ettiğini iddia etmeye başlamışlardır ki komiktir, bütün alayları hak edecek bir çocukça bir davranıştır.
*”Hangi Başbakan Van minüt dedi”, “Hangi CHP Genel Başkanı’na Gandi denildi?” türünden sorulu başlıklar gına getirmiştir. “Tekil giriş” yaratmak ve adına “okuyucu” denilen tıklama makinasının parmağını harekete geçirmek için atıldığı besbelli olan bu başlıkların ne ciddi habercilikle, ne pusulasını kaybetme noktasına gelmiş toplumun gerçeği arayışına katkıda bulunmakla alakası olamaz. Ciddiyetsizdir, saygınlıktan uzaktır.
*MİT Müsteşarı’nın kardeşi Fethullah Gülen’in yanında çalışıyor” haberini hangi “ciddi habercilik” kriterine sığdırdıkları halen anlaşılamamıştır. Bu haberle birlikte Türk gazeteciliği Odatv sayesinde “Teyit etmekte zorlandığımız bir bilgiye göre” diye yeni bir kavram kazanmış oldu.
MİT’ten “Müsteşar’ın ABD’de yaşayan Mustafa adlı bir kardeşi yoktur” açıklaması geldiğinde okuyucudan özür dilemek yerine,
“Biz de zaten haberimizde MİT’in bir açıklama yapması halinde olayın aydınlığa kavuşacağını belirtmiştik”
diye inanılmaz bir yüzsüzlüğe imza atıldı. Dahası, MİT’in genel basın açıklaması şeklinde yaptığı açıklama,”MİT’ten Odatv’ye açıklama” başlığıyla verildi. Ne kadar önemliymiş MİT’ten “özel açıklama” almak!…En gülüncü de “MİT’in açıklamasını neden doğru kabul edelim ki” şeklinde “yandaş yorumcu” yorumlarına yer verilmesi olmuştur…
Adam, “Mustafa adlı kardeşim yok” diyor, yani yalanlama bukadar bariz…Bu durumda MİT’in yalan söylediğini ortaya çıkarmanın tek yolu, MİT Müsteşarı’nın Mustafa adlı bir kardeşi olduğunu kanıtlamaktır ki Odatv bu, yapar mı yapar(!)
*Mail adreslerine gönderilen her yazıya kendi imzalarını atmaktadırlar. Bu bir kaynak saptırmadır. Okuyucunun yayımlanan yazının asıl kaynağını bilme hakkı vardır. Yazarı ait olmadığı bir mecranın unsuruymuş gibi göstermek de en azından saygısızlıktır. Örneğin Banu Avar’ın kendisine ait sitede yayımladığı yazılar “Odatv” imzası ile çıkmaktadır.
Banu Avar, önce kendi sitesinde yayımladığı bu yazıları, aralarında Açık İstihbarat’ın da bulunduğu internet sitelerine daha çok okunsun diye forward etmektedir. Odatv, kendisine de gönderilmiş olan bu yazılara imza atarak etik ve yasal suç işlemektedir.
“Herkes Odatv yazarı olmak için can atıyor” şeklinde bir hava yaratarak “marka değerlerini” arttırmaya mı çalışıyorlar acaba?
Odatv’nin herkesin yazısına imza atma huyu önceki gün öyle bir noktaya taşındı ki, Bekir Coşkun’un Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yazdığı yazının altına bile “odatv” imzası atıldı!
*Odatv, AKP muhalefetinin zirvesine oynamaktadır..Ama ucuz yoldan..
Yani, AKP’ye muhalefet eden kesimlerin “ipi göğüleyecek gibi görünenlerine” yanaşmakta, kendisine gelecek bir iktidarda yer açmaya çalışmakta, bunu da bizlerin göremediğini zannetmektedir.
Hatırlayalım; Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen görüntü kaydının bir gece yarısı internette yayımlanmasından saatler önce Odatv’nin manşeti neydi?
“Hangi parti lideri Odatv’yi yakından takip ediyor”
başlıklı bir haberdi. O haberde Odatv’yi sabah-akşam izleyip “ne esaslı gazetecilik yapıyor bu çocuklar” diyen Deniz Baykal’a övgüler düzülmüştü. Sanki herhangi bir siyasi liderden övgü almakla övünmenin “tarafsız ve bağımsız” habercilikle alakası varmış gibi…
*Deniz Baykal kaset skandalıyla genel başkanlıktan indirilir indirilmez Odatv tarafından unutuldu. Yeni kıble Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Varsa “Yeni CHP”, yoksa Yeni CHP…
Şimdi günde bir kaç kez “Kemal Kılıçdaroğlu Odatv için ne dedi?” haberleri okuyoruz. Bu haliyle Odatv’yi “muhlefetin Yiğit Bulut’u olmakla eleştirirsek haksız olmayız, kim üste çıkmışsa geç yanına!
*Bir “yandaş yorumcu” bizim Odatv için “yahudisever” tabirini kullandığımızı söylemiş ama Açık İstihbarat, Odatv’nin “yahudisever” değil, “İsrailsever” olduğunu yazdı.
Odatv’nin Wikileaks olayında okuyucuyu neden “Wikileaks’ın arkasında İsrail yok” bombardımanına tutuğu halen izah beklemektedir. “İsrail’in olmadığını kanıtlamaya çalıştık çünkü AKP wikileaks’in arkasında İsrail olduğunu öne sürerek sızan bilgilerin yalan olduğu propogandası yapıyordu” diyeceksin ama yemezler Odatv..
Soruyu tekrarlayalım: Neden sistematik olarak İsrail’i aklamaya çalıştınız?
Şimdi Odatv, “bilmem kaç milyon tekil kişi tarafından tıklanıyoruz” şımarıklığına sığınarak, herkesin “habercilik” adı altında yaratılan bu skandalları görmezden gelmesini, hepimizin “İyi ki varsın Odatv!” diye yalaka yorumlar yazmamızı bekliyor ve kendisini eleştirenleri de akla ziyan “bağlantılar” içinde olmakla suçluyor.
(Sahi, “Odatv’ye Saldırmanın Fiyatı Kaç Para” yazısının altındaki yorumların hepsi neden şakşakçı? “Eleştirenlerin hiç mi haklı olduğu taraf yok” diye yorum yazan hiç kimse mi yok, yoksa Odatv sansürcü mü?)
*Sonra biz Odatv’nin “nasıl olsa saf okuyucu anlamaz” diye nice ince dengeler gözettiğini bilenlerdeniz. Siz hiç Odatv’nin AB’den maaş aldığı kanıtlanmış olan Mine Kırıkanat’ın, içip içip Ergenekon masalları yazan Perihan Mağden’in ve de “Sevgili Hasan Ağabey’in” (Hasan Cemal) burnundan kıl aldığını gördünüz mü?
Göremezsiniz..”Yeni Cumhuriyet”e de dokunmuyorlar farkındaysanız.
Odatv’nin “bağımsız ve ciddi habercilik” adı altında yürüttüğü bütün faaliyetlerin farkındayız.
Biz,
“Onlar gitsin, iktidarın nimetlerinden biraz da biz yararlanalım”
muhalifleri değiliz.
“Profesyonelliğin gereği böyle, her oyun kuralına göre oynanır”
lafının da sahiplerine hayırlı olmasını dileriz
Bu ülkenin bütün değerlerini yok eden “yandaşçılık” kökten silinmeyecekse iktidara kimin geldiğinin, kimin gittiğinin de bizce önemi yoktur.
Kusura bakılmasın ama Ömer Çelik’in yerini Süheyl Batum, Ertuğrul Günay’ın yerini Sezgin Tanrıkulu, Yeni Şafak’ın yerini Odatv, Şamil Tayyar’ın yerini Soner Yalçın alacaksa,
Reddederim böyle aşkın ızdırabını!
Bitmedi…
Odabudsman’ın yazısını üzerimize alınmadığımızı belirtmiştik, yalnız o yazıda isim verilmeden ağır ithamlar yöneltilen iki kişi var.
Odatv’yi belden aşağı vuruştan vazgeçmeye, bu isimleri açıklamaya çağırıyoruz.
“Aralarından iyi niyetimizi istismar ederek aramıza sızanlar da oldu. Biri işsiz bir gazeteciydi. Araya güvendiğimiz bir kimseyi sokup Odatv’de yazmaya başladı. Sonra, habercilik kaygısıyla değil saflarına yamanmaya çalıştığı merkezlere mesaj verme amacıyla haberler yaptığını anladık. Yolumuzu ayırdık. Gitti, bir internet sitesi kurdu; şimdi sabah akşam Odatv’ye küfür ederek yolunu bulmaya çalışıyor.
Bir diğeri. Sol bir gazetede yazardı. Odatv’ye de bir makale gönderdi; uygun bulup yayınladık. Sonra Öcalan’ın bir demecini yazıp gönderdi, yayınlamadık. Daha sonra o sol gazeteden de ayrıldı taraf olan bir yayın organına geçti. Her gün bize küfrediyor”
denilmiş.
“Sol bir gazetede yazı yazan” kişinin kim olduğunu anlayamadım ama
“Biri işsiz bir gazeteciydi. (Bu arada “işsiz gazeteci” olmak da aşağılandı) Araya güvendiğimiz bir kimseyi sokup odatv’de yazmaya başladı”
dedikleri kişi, kanımca Kıymet Nadir Bindebir’dir…
Kıymet Nadir Bindebir, kısa bir süre Odatv’de yazdıktan sonra Blogspot’ta kendine has matrak üslubuyla yazılar yazmaya, Odatv’yi iğnelemeye başladı.
Kendi adıma yazılarında öyle Odatv Ombusmanı’nın iddia ettiği gibi “küfür” filan görmedim. Ayrıca sadece Odatv ile ilgili değil, başka siyaset ve medya konularında da oldukça yerinde eleştiriler yapıyor. “Apaçık İstihbarat” diyerek arada bir bize de çakıyor.
Kıymet hanım ile şahsen tanışma fırsatımız olmadı, kendisine kefil olacak da değilim ama Odabusman’ın isim vermeden yaptığı suçlama oldukça ciddidir. Odabudsman hazretleri Kıymet Nadir Bindebir için
“Habercilik kaygısıyla değil saflarına yamanmaya çalıştığı merkezlere mesaj verme amacıyla haberler yaptığını anladık” diyor.
Bu iddia ciddidir ve Odatv iddiasını kanıtlamakla mükelleftir.
Kıymet Nadir Bindebir’in “saflarına yanaşmaya çalıştığı merkezler” nerelerdir ve bu merkezlere ne gibi mesajlar vermeye çalışmıştır?
Bu iş öyle “teyid etmekte zorlandığımız bir bilgiye göre” diyerek yazılabilecek bir iddia değildir. Odatv’nin elindeki bilgileri açıklamasını bekliyoruz.
(AB’den maaş aldığı kanıtlanan Mine Kırıkkanat’a hiç dokunmayan Odatv, Kıymet Nadir’i niye kaldıramadı? diye de sormayacağız; söz)
Kıymet Nadir Bindebir her görüşüne katılmadığımız, her yazısının altına imza atamayacağımız bir yazar olsa da “yazarlık kalibresi” bakımından Odatv’nin el üstünde tuttuğu Mine Kırıkkanat, Nuran Yıldız, Perihan Mağden gibi kadınlara beş basacak bir yazardır hiç değilse.
Odatv’ye bu yazının sonu itibarıyla söyleyecek son bir sözümüz var:
AKP’ye muhalefetinin en somut göstergesi Silivri’dir.
Edebi izlenimler yazmak için gitmişliğiniz dışında aranızda kaç kişinin yolu Silivri’den geçti acaba?
(Açık İstihbarat : OdaTV’nin eleştirileri “marka değerinin” yükselmesi olarak algılaması, OdaTV’nin satılacağı yönündeki duyumlarımızı kanıtlayan bir dil sürçmesi. Satıldığı noktada; OdaTV’ciler marka değerlerini yükseltenlerin payını ayırmayı düşünür mü dersiniz?)
Fatma Sibel Yüksek / Açık İstihbarat