Kimyası Bozulan AKP’nin İmdadına Ordu Yetişti
Sevgili okurlar; gündem baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Yumurtalı eylemler, polisin şiddet kullanması, Başbakan’ın öğrencileri sert biçimde eleştirmesi, Kayseri’deki yolsuzluk iddiaları ve karşılıklı atışmalar CHP Kurultay’ı ve BDP’nin “de facto”su iki dilli yaşam aynı hafta içinde farklı biçimlerde tartışıldı. CHP’nin Kurultay’ı beklenenin de üzerinde bir başarıyla sona ererken dil tartışması herhalde çok alevli hale gelecek.
BDP’nin ani dayatması
BDP uzun süredir “ana dil” üzerinde çok duruyor ve “Kürtçe dilde temel eğitim” konusunda da talepler ileri sürüyordu. Geçen haftanın ortasında önce Meclis’te “birkaç cümleyle” yapılan Kürtçe konuşmaların ardından ani bir kararla “Biz artık bölgede çift dile geçiyoruz” açıklaması geldi. Kıyamet de koptu. Çünkü BDP’nin “fiili durum”a geçmesi iktidar partisinde de şok etkisi yarattı. Peşi sıra eleştiriler geldi.
Geriye gidelim
Son üç günün tartışmalarına gelmeden önce biraz geriye gitmekte yarar var. Çünkü o zaman konuyu algılamak daha kolay olacaktır. İktidar iki yıl önce “Kürt açılımı” adı altında yeni bir program başlattığını açıkladı. Ancak “Kürt açılımı” yapan iktidar her nedense içerik konusunda hiçbir şey söylemedi. Bunun yerine sivil toplum kuruluşlarına, gazetecilere ve muhalefete başvurarak “Ne yapılmalı?” diye sordu.
Anlamsız tartışmalar
Açıkçası tam iki yılımızı “içerik” açısından “anlamsız” tartışmalarla geçirdik. Kürt açılımı konusunda hiçbir şey söylemeyen iktidar “demokrasi, kardeşlik, barış, özgürlük” gibi karşı çıkılamaz sloganlar arkasına saklanarak “analar ağlamasın” edebiyatına sarıldı. Açık gerçek şuydu; İktidarın bir planı yok, amaç konuyu gündeme getirmiş olmakla Kürt halkının sempatisini toplamak ve bunu AKP’ye oy olarak kazandırmak.
BDP sürekli ilerledi
İktidar Kürt açılımı konusunda içerik sunamazken, BDP hızla ilerledi ve aslında birçok konuda “geri dönülemez” ataklar yaptı. Öncelikle “terör” konusu geri plana itildi, asıl muhatabın İmralı’daki kişi olması konusunda kamuoyu oluşturuldu, özerklik konusu ısıtılmaya başlandı, medyanın farkında olarak/olmayarak sadece Kürtler açısından yayın yapması ortamı hazırlandı.
Sonunda “dayatma”
BDP’liler usta hamlelerle sürekli mesafe alırlarken, iktidar konuyu sadece “Kürt oylarının AKP’ye akması” açısından değerlendirdiği için taleplerin yerine gelmesi konusunda hiç bir adım atmadı. Sonunda BDP “fiili durum” yarattı ve “İki dilli yaşama geçildiğini” ilan etti. Bu karar iktidar için beklenmedik şok bir karardı. Belli ki “Bu kadarı da olmaz” diye düşünenler karara nasıl tepki göstereceklerini de bilemediler.
İktidarın bozulan kimyası
İlk tepki Meclis Başkanı’ndan geldi. Mehmet Ali Şahin, AKP’nin sıkı sıkı sarıldığı demokrasi ipinin bir “masal” olduğunu kanıtlarcasına “parti kapatmaktan” söz ediverdi. BDP’yi adeta tehdit ederek “Savcılar harekete geçebilir” dedi. “Her ne şart altında olursa olsun” parti kapatmanın asla olamayacağını söyleyen AKP’nin birden kapatmadan söz etmesi, “kimyasının da fena halde bozulduğunun” bir kanıtı gibi.
Cumhurbaşkanı devrede
Konuya Cumhurbaşkanı da katıldı. Önce klasik bir demokrasi ve halkların özgür iradesi söylevi veren Cumhurbaşkanı BDP’nin yaptığının yanlış olduğunu söyledi. Ama nedenini açıklamadı. Anlaşıldığı kadarıyla BDP’nin dayatması ve fiili durum yaratması Çankaya’yı da şiddetle rahatsız etmişti. Cumhurbaşkanı’nı İçişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı izledi. Söylenen aynıydı. “Bu yanlış.”
Gerekçe henüz yok
Oysa AKP’nin çok basit bir soruya cevap vermesi gerek. Kürtler’in çoğunlukta olduğu bölgelerde talebalarını çift dille yazmaları doğru mu yanlış mı? Şu ana kadar bu soruya cevap yok, ama kararın “fiiliyata geçirilmesinin yanlış olduğu” konusunda görüş birliği var. Sadece iktidar değil, yandaşları da aynı görüşte. Bu durumda demek ki “demokrasiyi konuşmak güzel ama uygulamaya geçilmesinde sıkıntı var.”
Hep bunu söyledim
Bu köşeyi izleyenler kimbilir kaç kere okumuşlardır; hep söylediğim şu “Bugünkü iktidar ve yandaşlarının demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve hukuk konusundaki görüşleri kağıt üzerindedir. Bunları söylüyorlar ama asıl önemli olan bunları yaşamaktır. İktidar işte buna yanaşmıyor, sadece konuşuyor.” BDP’nin “de facto”su bu maskenin bir kere daha düşmesine yaradı aslında, hepsi bu.
Ve asker devrede
İktidar, sadece lafla götürmek istediği demokratik açılım konusunda büyük bir sıkıntıya girmiş ve kimyası bozulmuşken, devreye beklenmedik biçimde Türk Silahlı Kuvvetleri girdi. Hükümeti düştüğü çukurdan kurtarmak isteyen Genelkurmay “Dil konusunda rahatsısız” açıklaması yapıverdi. İktidara ve özellikle yandaşlara da o andan itibaren “gün doğdu.” Anında Silahlı Kuvvetler’in ipine sarıldılar.
Orduya yeni saldırı
Şimdi yepyeni bir oyunla karşı karşıyayız. Ordu iktidarı kurtarmak için bir açıklama yapıyor, iktidar ve yandaşları da BDP’nin dayatmasına karşı ne yapacaklarını konuşmak yerine hedefi şaşırtıp yeniden orduya saldırının dayanılmaz keyfini yaşıyor. İki gündür yandaş medyanın manşetleri ve neredeyse tüm köşe yazıları orduya hakaretle dolu. İnsan bu oyunu ibretle izlerken “pes” demeden edemiyor.
CHP Kurultayı
Sevgili okurlar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “tahmin ettiğimi” başardı ve partisine hakim olduğu gibi arkasına da çok büyük bir destek aldı. Yeni CHP yönetimi, seçim takvimini iyi değerlendirir, Kılıçdaroğlu’nun Kurultay konuşmasında verdiği sözleri yerine getireceğini halka inandırırsa, AKP iktidarına karşı alternatif olma şansını yakalar. Kurultay hiç kuşkusuz siyasetimize de yeni bir hareket getirecektir.
CHP’liler coşkuluydu
Kurultay’ı televizyon ekranlarından izledim ben de herkes gibi. Salona gitmedim, oysa Ankara’daydım. Elbette davet edilmediğim yere gitmem yakışık almazdı. Ancak gözlediğim kadarıyla salonda coşku hakimdi. Partililerin büyük çoğunluğu hayli umutlanmış göründü gözüme. Buna karşın Parti Meclisi listesi konusunda bazı eleştiriler gelecektir. Yeni yönetimin bunları hazımlı karşılayacağını umuyorum.
Polisi şiddeti
Bu hafta son olarak ODTÜ yaşanan polis saldırısına değinmek istiyorum. Yumurtalı eylemlere “şiddetli tepki gösteren” AKP ve yandaşlarının temel savunusu, bu eylemlerin “yasaları çiğnemek” olduğu idi. Onlara göre üniversite öğrencileri şiddet kullanmışlardı, trafiği engelleyerek başkalarının haklarını gasp etmişlerdi. Daha da ileri gidip üniversitelilerin arasına sızmış ajanların olayları çıkardığını ileri sürmüşlerdi.
Peki ODTÜ olayı ne?
Hepsine tamam diyelim. Öğrenciler yumurta attı, pankart sopalarıyla polise vurdu, yolların kapanmasına ve vatandaşın özgürce seyahat etmesine engel oldu, polis de onları dağıttı. Peki ODTÜ’yü nasıl açıklayacaksınız? Öğrenciler kampüs içindeler, yani kendi yerlerindeler, Başbakan’ı sözle ve uzaktan protesto ediyorlar. Polis de Başbakan’ın çıkışında sıcak bir temas olmasını gayet güzel engelliyor.
Başbakan gidince
Polis Başbakan’ı koruduğuna göre, Erdoğan ve yanındakiler ODTÜ’den ayırılınca üniversiteden çıkmalıydı. Ama öyle yapmadı. Başbakan kampüsü terkettiği an öğrencilere copla girişti, gaz bombaları attı. Neden? Başbakan’la birlikte çıkıp gitse hiç olay çıkmaz, hiçbir öğrenci dayak yemez, yüzlerce kişi gazdan etkilenmezdi. Demek amaç olay çıkmasını önlemek değil, tam tersine öğrencileri dayaktan geçirmek.
CAN ATAKLI