Türkiye’de Amerikan Karşıtlığı ve Türkiye’nin PKK’ya Karşı Mücadelesi
Amerika Birleşik Devletleri hakkındaki bir çok kamuoyu araştırmasında sürekli olarak ‘olumsuz’ çıkan sonuçtan anlaşılır şekilde kaygı duyan, birbiri ardından Ankara’ya gelen Amerikan heyetleri aynı soruyu soruyorlar: “Türkler, Amerika Birleşik Devletlerinden niçin nefret ediyorlar?”
Diğerleri bir yana, en son Pew araştırması ABD hakkında olumlu görüş sahibi Türklerin oranının sadece yüzde 17 olduğunu gösteriyor(1), bu rakam neredeyse Pakistan’la aynı.. Ancak Pakistan’da, birbirine ‘müttefik’ diyen her iki ülkeyi de içine alan kanlı bir savaş devam ediyor ve bu savaşın Pakistan üzerinde ölümcül ve egemenlik açısından onur kırıcı sonuçları oluyor. Yakın geçmişteki rakamlara bakılırsa, bunlar daha da dikkat çekicidir: geçen yıl, Türkiye’de Amerika’ya olumlu bakanların oranı yüzde 14’ken (Bu sene de olduğu gibi dünyada en düşük), Filistin’de bile daha yüksekti (yüzde 15). Bunları, 2002’deki, Türkiye’de yüzde 30 ve Pakistan’daki yüzde 10 oranlarıyla mukayese edebilirsiniz. Yani, herhalde her iki taraf için de, kaygı duymayı haklı kılacak sağlam sebepler vardır.
Amerikan karşıtlığı aynı zamanda, düşmanca tutum olarak Amerika Birleşik Devletlerinin vatandaşları olarak Amerikalılara da yöneltilmektedir, fakat aynı şiddette değil… Şüphesiz ‘Amerikan’ olan her şeye ideolojik sebeplerle kesin olarak karşı çıkan gruplar da vardır. Bununla beraber ele aldığımız konu itibariyle, cevap aradığımız soruya cevap bulabilmek için belki soruyu farklı bir şekilde ifade etmek gerekir: “Türklerin Amerikan siyasetinden nefret etmeleri, Amerikalılara güvenmemeleri ve bu kadar derin bir ön yargı taşımalarına sebep olan nedir?”
Kısa cevap şudur: “Amerikalıların bölgede ve dünyanın diğer bölgelerinde yapmış oldukları şeyler ve bunları nasıl yaptıkları, diğer insanlar gibi Türklerin de Amerikalılara güvenmemelerine sebep olmaktadır. Sorun, kutsanan değerlerin kendileriyle değil, benimsendiği söylenen değerlerle, gerçekte benimsenen ve uygulamaya yansıtılan değerler arasındaki uçurumla ilgilidir. Amerikalıların bütün dünyada algılandıkları şekliyle, ‘Sıfır-toplamlı’ yaklaşımı, diğerlerinin de Amerikan çıkarları açısından ‘negatif-toplamlı’ duruş beninsemeleri sonucunu vermektedir. Açıkça, Amerikan karşıtlığı probleminin davranışsal olduğu kadar tutumsal bir boyutu da vardır.
İlginçtir ki, Amerikalılardan nefret ederken, Türklerin yüzde 68’i (Pew’in araştırma yaptığı 22 ülke içinde en yüksek oranda), kendilerinden de genel olarak nefret edildiğini düşünmektedirler. Türkler dışında, halkının yarısından fazlasının diğer milletlerin kendilerinden nefret ettiklerini düşündüğü tek ülke de Amerika’dır –yüzde 60. (2) Biraz alaycı yaklaşılırsa, belki bunun her iki ülke için de, güvensizlik duvarlarını yıkmak için bir başlangıç noktası olabileceği düşünülebilir. Belki öyle, belki de değil… Öyle görünüyor ki, kısa sürede veya kolayca çözülemeyecek kadar karmaşık bir şeye bakıyoruz. Çünkü bu, Amerikalılar açısından ciddi bir tutum değişikliğini ve bu değişikliğin –şayet gerçekten olursa- Amerikan davranışına ve dış siyasetine yansımasını gerektiriyor.
Tek bir kişi –o kişi Başkan olsa bile- tarafından gerçekleştirilen ‘değişimin’ genel anlamda daha büyük çapta ve anlamlı değişikliklere yol açmada başarısız olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle belki kısa vadede, sınırlı da olsa sonuç alınabilecek, bununla beraber daha büyük ve uzun vadeye yayılacak konular için uygun ortamın oluşmasına katkıda bulunabilecek belli konular üzerinde durulmalı. PKK ile mücadele, ABD ile Türkiye arasında işbirliği için böyle bir fırsat vermektedir. Bu aynı zamanda Türkiye kamuoyuna, Amerika’nın Türkiye’ye yardım için istekliliği konusunda somut bir işaret de verebilir. Her durumda, makul fakat açık, net, gerçekleştirilebilir hedefler esas alınmalıdır.
Türk toplumu içindeki derin bölünmeler ve genelde bağdaştırılamaz ideolojik farklılıklara rağmen, Amerika’nın PKK problemindeki aktif rolü veya bölgedeki özellikle de Kuzey Irak’taki vahim gelişmeler karşısında, en hafif tabiriyle, aldırmaz duruşu siyasi bölünmenin her iki tarafındakiler tarafından paylaşılan bir iki ortak konudan biridir. Türklerin çoğu, Amerika’nın Irak içinde fiilen bağımsız bir Kürt siyasi varlığına destek verdiğini, Türkiye için bir numaralı tehdit olan PKK’ya örtülü destek sağladığını düşünmektedir.
Hem ABD, hem de Irak merkezi hükümeti, bir taraftan içerideki direnmeyle baş etme konusunda, diğer taraftan da dış tehditleri, özellikle de İran’dan gelecek bir tehdidi caydıracak, gerekirse karşı koyacak bir konvansiyonel gücün oluşturulması konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıyadırlar. PKK’dan arındırılmış, istikrarlı bir Kuzey Irak, Irak’ın bütünündeki istikrar için de, Türkiye’nin Irak ve ABD’ye yardıma istekli olması için de şarttır.
Öyle görünüyor ki, PKK konusunun çözümlenmesinde karşılıklı çıkarlar ve bu maksatla işbirliği konusunda ümitvar olmak için makul bir zemin vardır.
Neler yapılabilir?
Amerika Birleşik Devletleri:
– Sanki Irak herhangi bir Amerikan siyasi kontrolü veya Amerikan askeri gözetimi altında değilmiş gibi davranmaktan vazgeçin,
– Kuzey Irak’a ilişkin ciddi Amerikan çıkarlarını açıkça ifade etmekten çekinmeyin,
– ABD’nin Türkiye’ye, PKK terörist tehdidiyle mücadelede yardıma istekli olduğuna ilişkin açık beyanlarda bulunun,
– PKK’ya karşı askeri mücadelede, Amerikan siyasi ve özellikle askeri rolünün sınırları konusunda açıklamalar yapın,
– Türkiye’nin Kuzey Irak’ta küçük çaplı sıcak-takip operasyonlarına izin verin,
– Şayet Kuzey Irak’ta, diyelim ki önceden belirlenmiş bölgelerde, Türkiye’nin büyük çaplı operasyonlarının kolaylaştırılmasına hazırsanız, bunu belirtin,
– Bu maksatlarla, işlerliği olan bir siyasi-askeri-istihbarat işbirliği çerçevesinin oluşturulmasına çalışın,
– Öncelikli olarak, Türk ordusuna, PKK ile mücadelede en çok ihtiyaç duyulan teçhizatın, özellikle de taarruz helikopterleri ve insansız hava araçlarının temini konusunu değerlendirin,
– Sadece Türk hükümetiyle değil, farklı kuruluşlarla da konuşun,
– Türk kamuoyunu ve medyayı bilgilendirmek açısından, cari kısıtlamaların ve ihtiyaçların elverdiği ölçüde, olabildiğince açık olun,
– Bilgi mübadelesi ve akışını, ABD Ankara Büyükelçiliği üzerinden, daha iyi düzenleyin.
Son söz: Amerikalılar rakiplerinin artık ‘andıç yazmaktan’ daha fazlasını yapabildiklerini anlamak zorundadırlar. Artık, dostlara/müttefiklere olan ihtiyaçları, halı bombardımanı veya insansız hava aracı saldırılarından daha fazladır.
Türk Hükümeti:
– Sanki PKK’yı saf dışı bırakmanın önündeki tek engel, Amerika’nın Kuzey Irak’ta işbirliğinden kaçınmasıymış gibi davranmaktan vazgeçin,
– Amerika’nın Kuzey Irak’taki çıkarlarını, her iki taraf için de –aynı zamanda üçüncü taraflar için de- muhtemel hareket tarzlarını kısıtlayıcı, değiştirilemez bir gerçek olarak kabul edin,
– PKK’yla Kuzey Irak’ta –Amerikalıların kolaylaştırıcı rolde olduğu- gerek sıcak takip, gerekse daha büyük çaplı sınır ötesi müşterek harekat şeklinde mücadeleye hazır olun,
– Bu maksatlarla, Amerikan yönetimi ile, işlerliği olan bir siyasi-askeri-istihbarat işbirliği çerçevesinin oluşturulmasına çalışın,
– PKK ile mücadelede en fazla ihtiyaç duyulan teçhizatın, özellikle de taarruz helikopterleri ve insansız hava araçlarının teminin uzun zaman aldığını ve alacağını dikkate alarak, bu tür sistemlerin öncelikli olarak ABD’den temini konusunda ısrarlı olun, (Asıl sorumluluk, Amerikalılarda değil, bu konuda başarısız olan Türk tedarik sistemindedir. Sistemi reforme edin ve hesap verilebilirliğini artırın.)
– Türk kamuoyunu ve medyayı bilgilendirmek açısından, cari kısıtlamaların ve ihtiyaçların elverdiği ölçüde, olabildiğince açık olun,
– Amerikalılarla ve ülke içindeki diğer kurumlarla bilgi mübadelesi ve akışını daha iyi düzenleyin. Amerikalılarla konuşun. Amerikalıların ‘her şeyi bildikleri’ varsayımı doğru değildir.
Son söz: Türkler de, nasıl tarif ederlerse etsinler, ‘kendi’ problemlerini çözmenin asıl sorumluluğunun kendilerinde olduğunu anlamalıdırlar. Dostlardan –Amerikalılardan veya başkalarından- gelecek yardımın sınırları vardır.
Bunlar ikili ilişkilerdeki güvensizlik problemini çözemeyebilir, fakat bu maksatla uygun bir ortamın oluşturulmasına katkıda bulunabilir. Yine de PKK gibi hemen ele alınabilir bir konu üzerine odaklanmak, hiç de, ikili ve çok taraflı ilişkilerdeki daha birçok ve daha hassas konunun ortadan kalkması anlamına gelmez. PKK meselesi, ‘Kürt’ meselesinin diğer boyutlarından ayrı olarak ele alınamaz; genel Amerikan ‘yaklaşımındaki’ gerçek bir değişim, herhangi bir girişimin, dostları ve müttefikleri tarafından güvenilir ve desteklenmeye değer olarak algılanıp algılanmaması açısından hayati önemdedir. Aynı zamanda, Türkiye’nin uluslararası arenada, bir NATO üyesi, ABD’nin eski bir müttefiki ve Avrupa Birliğine aday bir ülke olarak yeri ve gerçek rolünün, bu tür herhangi bir girişimden sonuç alınıp alınamaması üzerinde doğrudan etkisi olacaktır.
Notlar:
(1) Pew Global Attitudes Project. Turkey, Spring 2010.
(2) Turks Downbeat About Their Institutions. 7 September 2010.