Kıbrıs’ta Türk Direnişi Gerçeği
Kıbrıs adasının 1571 yılında Türkler tarafından fethedilmesi sonrasında adada ilginç gelişmelerin yaşandığını söylemek olasıdır. İlk ilginçlik, 1572 yılında İngilizler tarafından adada yapılan nüfus sayımı çalışmasıdır. Bu çalışmanın sonucuna göre nüfusun %40’nın Türklerden oluştuğu görülmüştür. Bir başka ilginç gerçek ise adanın dokuz bin yıllık bilinen tarihinde de Türk boylarının varlıklarını Kıbrıs’ta sürdürdükleri gerçeğidir. Bu nedenle adanın hiçbir dönemde Rumların veya Yunanlıların egemenlikleri altına girmediği de kendiliğinden ortalık yere çıkmaktadır.
Adanın 307 yıl süre ile Türk egemenliğinde kaldığını kaydetmek istiyoruz. Bu sürede azınlıklara geniş olanaklar tanınmasına karşın onlar gösterilen bu iyi niyetli çalışmaları devleti yıkmak için kullanmışlardır. Yönetimde boşluk yaşanmamasına karşın, ülkenin her yöresinde sıkıntılar yaşanıyordu.
Osmanlı – Rus Savaşı ile sıkıntılar, doruk noktasına ulaştı. Ada 04 Haziran 1878 gününde İngilizlere kiralandı. İngilizler kira sözleşmesi hükümlerine kendi doğal yapıları nedeninden olacak uymadıklarını belirtmek durumundayız. Gelinen bu noktadan sonra İngilizlerin adadaki egemenlikleri de başlamış oluyordu. İngilizlerin uyguladıkları taraflı ve kasıtlı olan yönetim anlayışı, Türklere başka bir seçenek bırakmıyordu. O seçenek ise direnişten başkası olamazdı. Kıbrıs Türkleri de bu yolu seçerek direnmeye başladılar.
04 Haziran 1878 tarihinden başlayan ve 131 yıldır devam eden Türk direnişinin günümüzde de sürmekte olduğunu söylemek istiyorum. Dün İngiliz baskılarına karşı yapılan direniş, günümüzde de Rumların ve Yunanlıların saldırılarına karşı devam etmektedir.
Kiracı olarak adaya gelen İngilizler, yaptıkları çalışmalarını 1900 yılında uygulamaya koydular. İlk olarak da Kıbrıs Türk Vakıflarına ait olan mallara ve arazilere el koydular. Ki bu vakıflar, adanın 1571 yılında Türkler tarafından alınması sonrasında kurulmuştu. Vakıfların kuruluş amacının adadaki Türk varlığının sonsuza dek sürmesini sağlamak olduğunu da belirtmek istiyoruz.
Lala Mustafa Paşa, Abdullah Paşa Vakıfları Mağusa’da, Bekir Paşa Vakfı da Larnaka’da kurulmuştur. Bu kuruculardan sonra adanın diğer bölgelerindeki bazı yöneticilerin de kurdukları vakıflara ait geniş tarım arazileri vardır. Son olarak yapılan bir çalışma, adadaki Türk Vakıflarına ait olan toprakların %40 civarında olduğu belirlenmiştir.
İngilizlerin 1900 yılından itibaren uygulamaya koydukları sistemle bu geniş toprakların kullanım hakkı öncelikle Rumlara verilmiştir. Günümüzde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Aresti davası diye bilinen davada konu edilen arazi ve ev Abdullah Paşa Vakfı’na aittir.
Bu hususun biliniyor olmasına karşın, sadece verilen tazminat miktarına itiraz edilmiş olması anlaşılır gibi değildir. Kapalı olan Maraş bölgesinin yukarıda adı geçen Türk Vakıflarına ait olduğuna ilişkin Mağusa Mahkemesinin iki kararı vardır. Benzer yöntem uygulanarak Türk Vakıflarına ait olan mallar gasp edilmiştir. İngilizlerin bu uygulamalarına karşı başlatılan direniş sonrasında gasp edilen bu mallar
15 Nisan 1956 gününde Türklere geri verilmiştir.
Kıbrıs Türklerinin unutulmaz lideri olan Dr. Fazıl KÜÇÜK’ ün Vakıfların Türklere devri konusunda yürüttüğü mücadeleyi ve direnişi kaydetmek istiyoruz. Dr. Fazıl KÜÇÜK’ ü de rahmet ve saygı ile anmak istiyoruz.
Türklere ait olan fakat geri verilmeyen Sultan Malları olarak bilinen geniş arazilerin olduğunu belirtmek durumundayız. Adanın güneyinde Limasol yakınlarındaki İngiliz Ağratur Üssü de Sultana ait mallar olarak kayıt altına alınmıştır. İngiliz Resmi gazetesinde konuya ilişkin kararın olduğunu vurgulamak durumundayız.
1950’li yılların başlarında İngilizlerden gördükleri özel ilgiden cesaret alan Rumlar, Türklere karşı soykırım hareketine başladılar. 01 Nisan 1955 gününde bir terör örgütü olan EOKA’nın saldırıları ile karşılaşan Türkler, “Bu saldırılara karşı ne yapabiliriz” sorusunu sorarak küçük çaplı da olsa direniş örgütleri kurmaya başladılar.
Başlatılan bu direnişin eşit koşullarda yapılması kaçınılmazdı. Çünkü Rumların silahlarına karşı ilkel silahlarla karşı durmanın anlamsızlığı kendiliğinden kısa sürede ortalık yere çıktı.
Kısasa kısas yöntemi uygulamakla ilk karşı duruşu gösteren KARA ÇETE uygulamalarının Türk toplumuna beklenin ötesinde zarar verdiği kısa sürede görüldü. Bu nedenle kısa süre içinde bu uygulamadan vazgeçildi. Lefkoşa merkezli olarak başlatılan örgütlenmelerin yanı sıra adanın diğer Türk yerleşim yerlerinde de benzer örgütlenmelere gidildi. Bir araya gelenler, ÜÇ OK, ALTI OK ve benzeri isimli örgütlenmeler, örgütün kaç kişiden kurulu olduğunun göstergesi oluyordu.
Dağınıklığı ortalık yerden kaldırmak üzere yine Lefkoşa merkezli olarak, VOLKAN, 9 EYLÜL CEPHESİ, KIBRIS TÜRK MÜCADELE BİRLİĞİ gibi örgütlenmelere gidildi. Rum saldırılarının yoğunlaşması üzerine Türk subaylarının ve Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin de katkıları ile TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI, 01 Ağustos 1958 gününde kuruldu. Bu kuruluşun çalışmalarına başlaması ile direnişe denge de kendiliğinden gelmiş oluyordu. Aynı zamanda dağınıklık da kendiliğinden sona erdirilmiş oldu.
Bu arada İngilizler, Türklerden oluşturdukları polis gücünü devreye soktular. İşsiz olan ve gözünü budaktan esirgemeyen Türk gençleri ‘yardımcı polis’ adı altında göreve başlatıldı. Bu polisler, EOKA terörüne karşı görev yapacaklardı. Genel görüntünün bu olmasına karşın asli görevleri İngiliz askerlerini korumaktı. Daha sonra bu polislere komandolar adının verildiğini belirtmek istiyoruz. Komandolar aynı zamanda Rum saldırılarına karşı Türkleri koruyorlardı.
İngilizler, kurdukları bu polis gücünü, Türk – Rum düşmanlığını körüklemek için kurdu mu ne…
Türk Mukavemet Teşkilatı, kısa sürede adanın tüm Türk yerleşim birimlerinde örgütlendi. Bu örgüt silahlı direnişin yanı sıra adada ileride kurulacak olan Türk Yönetiminin ana omurgasını oluşturmuş oluyordu. Gündüzleri kamuda görev yapanlar, geceleyin Mücahit olarak silahlı direnişe katılıyorlardı. Sosyal içerikli çalışmaların da yapıldığını belirtmek istiyoruz.
Anadolu da yürütülmüş olan Kuvayı Milliye hareketinin benzeri bir direniş de adada sürdürüldü. Kıbrıs Türklerinin sosyal olarak yaşamdan kopmaması için Kıbrıs Türk Tiyatroları da 1960’lı yılların en karanlık günlerinde kuruldu. Ünlü tiyatro oyuncusu güzel insan Tekin AKMANSOY, kendisine verilen bu görevi başları ile yerine getirdi.
Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kuruluşunu iki aşamalı olarak değerlendirmek olasıdır. 1958 yılında kurulan örgüt, ilk aşamada gösterdiği direnişle Kıbrıs Cumhuriyeti diye bilinen ortaklık devletine giden yolu da açıyordu. Bu Cumhuriyet’te Kıbrıs Türklerinin eşitliğinin ve egemenliğinin sağlanması, diğer etmenlerin yanı sıra, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın yürüttüğü direniş ile gerçekleşiyordu.
1960 yılından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması gerekçe gösterilerek direnişte bazı boşluğun yaşandığı biliniyor. Ortaklık devletinde verilen hakların yeterli olduğu savı öne çıkarılarak yaşanan bu boşluğu, Rumlar çok iyi değerlendirdiler.
Tarihe Kanlı Noel diye geçen Rum saldırıları başlatıldı. Bu nedenle yeniden direnişe geçildi. Direnişin ikinci aşaması 1962 yılından sonra dağınıklığa son vermek için başlatıldı. Başlayan yeni direnişle de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giden yol da açılmış oluyordu. 11 yıl süre ile olağanüstü koşullarda yürütülen bu direniş sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 Temmuz 1974 gününde müdahale etti. Yapılan bu müdahale sonrasında da adanın tamamına barış geldi.
Kıbrıs Türklerinin güvenliklerinin sağlanması yıllardır sürdürülen direnişle başarıya ulaşmış oluyordu. Silahlı direnişle kazanılan bu başarılı sonuç, günümüzde masa başı oyunları ile geri alınmak isteniyor. Direnişle bu kadar iç içe olmuş olan Kıbrıs Türkleri bu oyunlara karşı da direnme haklarını sonuna dek kullanacaklardır. Bundan kimsenin kuşku duymaması gerekmektedir.
Kıbrıs Türkleri bu gücünü Anadolu’nun güzel insanından almaktadır. Dünya üzerindeki iki Türk Cumhuriyeti’nin sınırları Anadolu’nun fidanlarının kanları ile çizilmiştir. Bu toprakların nasıl geri alınacağının kurallarını sizler de çok iyi bilmektesiniz…
Kıbrıs Türkleri 131 yıldır varlıklarını devam ettirmek için direniyorlar. Koşulların değişmemesi halinde bu direnişlerini yıllarca sürdürmeye kararlı olduklarının bilinmesini istiyoruz.
Aradan geçen kısa sayılabilecek zaman diliminde Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bazı sıkıntılar yaşanıyor. Sıkıntıların birçok boyutunun olduğu gerçeği yadsınamaz. Bu sıkıntının bir tanesinin altında da Kuvayı Milliye ve Türk Mukavemet Teşkilatı direnişlerinde gösterilen özverili direnişin genç kuşaklara aktarılamaması yatıyor mu ne…
Anadolu coğrafyası ve Kıbrıs’ta yürütülen onurlu Türk direnişi destan ötesi bir gerçektir. Bu nedenle geleceğimiz olan gençlerin, her iki onurlu Türk direnişlerinden alacakları gıda ile beslenmeleri gerekmektedir. Geleceğe daha güvenli ve umutla bakmanın yolu bu mudur ne…
Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ilk kuruluşunda görev ve sorumluluk alarak hazırlanan projenin başarıya ulaşmasını sağlayan Tümgeneral Daniş KARABELEN, ilk Bayraktar (BOZKURT) olan Albay Rıza VURUŞKAN ve arkadaşlarını rahmet ve minnetle anmak istiyoruz. Proje subayı olan emekli Albay İsmail TANSU’ ya da sağlık dolu bir yaşam sürdürmesini diliyor ve istiyoruz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolun kilometre taşlarını büyük bir titizlikle döşeyen Tuğgeneral Kenan ÇOYGUN’ u da rahmet ve saygı ile anmak istiyoruz. O’nun oya işler gibi döşediği kilometre taşlarını “BİZİMLERİN” savaşımına dönüştürmesi direnişin ana omurgasını oluşturmuştur.
Ne mutlu bu görevi hakkı ile yerine getirenlere…
SEVGİ ile kalınız…
AHMET GÖKSAN
21 Aralık 2009 – Ankara – Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı
FBKG