NEO OSMANLI DEĞİL!NEO HİLAFET POLİTİKASI!
Adı: Prof. Gilles Kepel. Ünlü Ortadoğu uzmanı. Newsweek’de şunları söylüyor:
– “Tayyip Erdoğan bazılarının iddia ettiği gibi Neo-Osmanlı değil, Neo-Hilafet politikasını güdüyor.” Kepel’e göre Osmanlı Araplar için emperyal baskıdır ve dolayısı ile Türkiye o hinterlantta ancak hilafet argümanı ile yol alabilir.
Şimdi bu bakışı Erdoğan’ın son tutum ve seyirleri ile kıyaslayalım.
Tayyip Erdoğan’ın alenen Pan-Arabizmi haykıran son fotoğraflarına bakıldığında Kepel’e hak vermemek mümkün değil.
Kuşkusuz Erdoğan’ın bu bakışında geldiği siyasi köklerin katkısı büyük lakin kendini Arap kavmine adamış görünmesi ancak bir hedef ya da proje ile izah edilebilir.
Görüntü, Tayyip Bey’in Avrupa Birliği kandırmacasını askıya alıp onun yerine yeni bir misyona oynaması şeklindedir. Düşünün Türkiye dostu İspanya’nın dönem başkanlığında AB için tek bir fasıl bile açmayan Ankara şimdilerde Arap davasının militanlığını yapıyor.
Peki bunun perde arkası mı?
Yukarıda söyledik, duygusal ve ideolojik tezahürler var ama hadise sadece o değil.
İsrail ile köprüleri atan Tayyip Erdoğan, Avrupa ve Amerika kamuoyundaki anti-İsrail gruplarının karşısına yeni bir seçenek sunuyor ve diyor ki, nükleer silaha erişme noktasında olan İran’a karşı bölgede tek sigorta suni İslâm dünyasına Türkiye’nin önder olmasıdır.
Daha açık bir ifade ile İslâm’da ruhani liderliği simgeleyen hilafetin geri getirilmesi ve bunun Türkiye’ye verilmesini talep
ediyor.
Evet pek çok kart ya da argümanını kaybeden Tayyip bey, şimdi bölgede İran tehdidine karşı bir İslâm cephesini kurmayı taahhüt ederek Batı alemine benimle devam edin, üstümü çizmeyin mesajını veriyor.
Batı’nın kafasını karıştıran bu teklifin zaman içinde İsrail tarafından bile kabul göreceğini düşünenler var. Dahası böyle bir yola girilmesi ve o imajın ve-rilmesi, Erdoğan için bir genel seçimi daha kazanmak demek!
Peki bu projenin realizesi mümkün müdür?
İlginçtir, Batı’daki bazı istihbarat örgütleri bile bu seçeneği sorguluyor lakin böyle bir şeyin olabilirliği asla ve kat’a mümkün değil; çünkü kendi aralarında bile birlik olamayan Arap aleminin Türkiye’ye ram olmasını beklemek ancak göle maya çalma misali bir kandırmaca olur ki Erdoğan yok olmama adına bunu yapıyor!
HAVA SAHANI AÇMADIN MI?
Irak, İncirlik’ten bombalandı mı?
Recep bey halife olmayı kafasına koydu ya, birden Irak’daki zulmü hatırladı. 7 yıldır Irak’daki ABD vahşetini bir kez olsun ağzına almayan Başbakan, son birkaç konuşmasında orada yaşanan alçaklıklara değiniyor. Neymiş efendim orada yapılanlar insanlık dışı imiş! Günaydın Recep bey… Daha önceleri nerelerdeydiniz!… Hem sen değil misin Irak’a ABD askeri gitsin diye tezkere sürecinde kıyameti koparıp AKP gurup toplantısında partili milletvekillerine, “Doğu Perinçek’le aynı olmayın, tezkereye evet deyin” diyen….Onu da geçelim, öldürülen yüz binlerce Irak müslümanında senin de sorumluluğun var çünkü o insanlar İncirlik’den kalkan uçaklarların attığı bombalarla öldürüldü ki, o hava sahasını açan ben değilim sensin Recep Bey!
İŞ ORTADA
Şehitler, AKP projesinin sonucu!
Dün partisinin gurup toplantısında son PKK saldırıları ve şehadetleri AKP’ye bağlayan MHP lideri Devlet Bahçeli haklıdır. Evet AKP bu açılım hikayesini terennüm etmeseydi, PKK ve politize Kürtlerde beklentiler oluşmayacak ve ardından uğradıkları hayal kırıklıklarını terör olarak yansıtmayacaklardı. Lafı hiç dolandırmayalım, PKK’nın azgınlaşması AKP sayesindedir. 2002’de sıfır noktasında olan PKK terörü bugün yine 90’lı yılların en karanlık günlerine yani şehirlerarası yol kesmelere dönüşmüşse, bunun müsebbibi ülkeyi yönetenlerdir. Dün gurup toplantısında saptırmalar yapan Başbakan Erdoğan’a birileri açılım bağlamında Abdullah Öcalan’la nasıl beraber yola çıktıklarını hatırlatmalı ve İmralı’ya gidip Öcalan’la pazarlık yapan AKP’liyi deşifre etmelidir..
SUSKUNLUĞUN ANLAMI
Anayasaya isyanı onaylayan Cumhurbaşkanı!
Adam yani Anayasa Mahkemesi raportörü AKP militanı Osman Can açıktan Anayasa Mahkemesi kararına isyanı seslendiriyor ve alınacak kararın yok hükmünde sayılıp, referarduma gidilmesini teklif ederken Devletin başı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu konuda sorulan soruya susarak adeta söylenene onay veriyor. Evet Cumhurbaşkanı G. Kore yolunda bu konudaki soruyu geçiştiriyor. İyi ama Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri böyle bir soruya susmasını değil, gereğini yapmasını yani Anayasal sistemi tüm kurumları ile sahiplenmesini emretmiyor mu? Görüyorsunuz, Türkiye’yi bugün Yüksek Mahkemeye isyan teklifini bile susarak kutsayan insanlar yönetiyor. Başkalarını bilmem ama hukuku, Anayasayı tanımayanı ben cumhurbaşkanı olarak görmekte zorlanıyorum!