CHP’de 2. Kemal Dönemi
İlki kadar heyecan yaratmadığı kesin… Ama böyle bir umut, böyle bir coşku bekleniyordu uzun zamandır. İkinci Kemal’in Türkiye’de bir önder olarak ön plana geçmesi, yeni bir ilerleme sürecini ortaya çıkardı.
Çok değil, 2 hafta önce CHP’nin değişiminden bahsetmek imkansız bir olguydu. Baykal, yeni bir tüzük ile kurultaya hazırlanıyordu ve bu kurultaydan daha güçlü olarak çıkacağı kesindi. Her ne kadar 14 başkan yardımcısı olan bir yapı olsa da, genel başkanın yetkilerini çok daha fazla arttıracak bir yapı olacaktı. Diğer taraftan, CHP içindeki yıkık dökük, işlemeyen sistem, aynen devam edecekti.
Ancak CHP içinde yer almadan, şu andaki değişimi asla tahmin edemezsiniz. Gerek kadroların, gerek verilen mesajların, gerek liderin değişmesinin etkileri, yakın zamanda kendini mutlaka gösterecektir.
Burada bizi ilgilendiren kısım, CHP’nin devrimciliği ve Kemalist yön ile ileri çıkıp çıkmayacağı olduğu için, bu konu açısından CHP’deki değişimi irdelememiz şarttır.
İlk önce ekonomik sisteme dair 2. Kemal döneminin bakışını görelim. Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal demokratik bir programa sahip olmamız özelliği ile, üreten sermayedarı koruyacağını ve sorunları ekonomik olarak halledeceğini belirtti. Hatta Doğu’da yapılan yatırımların hibe paralar ile destekleneceği, serbest piyasanın işletilmesi için hukuksal yönün güçlendirileceği edileceği söyleniyor. Öncelikle, serbest piyasanın işlememesinin asıl nedeni, serbest piyasanın hırçın ve para odaklı yapısıdır. İstediğiniz kadar hukuksal engel koysanız da, kar tepelemesi (maksimizasyonu) hedefi, serbest piyasanın emekçiyi illa ki ezen noktasıdır. Bu yüzden serbest piyasanın eleştirilmesi ve alternatifleştirilmesi şarttır.
Herkes iyi biliyor ki, Kılıçdaroğlu’nun siyasete adım atışı, devrimci bir gelenekten gelmektedir. Bu durumda ona iki seçenek kalıyor, ya Lula olacak, ya da Chavez. Şu süreç içinde beklentimizi netleştirmemiz gerekiyor, CHP patron devlet mi oluşturacak, yoksa sosyal devlet mi oluşturacak? Özelleştirmeye karşı neler yapılacak? AKP’nin enkazı nasıl kaldırılacak? Satılan bütün kamu malları nasıl geri alınacak?
En önemlisi, ulusalcı ya da işbirlikçi liberallerin “devletçilik olmasın, aman durdurmayın özelleştirmeleri” demesine aldanılacak mı?
İkinci olarak, AB konusu hakkında tutunulan tutum, sanırız serbest piyasanın oradaki gibi işlemesine yönelik bir isteğin sonucudur. Hukuksal, kültürel vb. anlamda AB normlarını yakalamak için AB’ye dahil olmanın bir gerekliliği yok diye düşünmekteyim. Hatta AB normlarının ötesinde, Doğu’daki toprak ve mülkiyet sorununu bitirebilmek açısından, daha yaratıcı çözümler, daha sağlam bir program gerekmektedir. CHP’de bu vizyon var mıdır? CHP, AB ötesine geçebilecek ve alternatif, hatta çekim alanı oluşturabilecek midir?
Üçüncü olarak, laiklik konsunda CHP’nin takınacağı tutumu, herkes üç aşağı beş yukarı bilmekte ve CHP’nin sorunu çözmekteki temeli ekonomik olarak görmesi, doğru bir tespit olarak görülmekte. Bunun bu şekilde ele alınması, hem halk tarafından daha kolay anlaşılmakta, hem de laikliği meşru bir zemine kaydırmakta. Gerici ve yobaz bir yapıya karşı mücadelede en iyi yöntemin ekonomik problemi ortaya koymak olduğunu söyleyebiliriz.Diğer yandan, ulusal problemi temeline de ekonomik problemi koymak, çok doğru bir adım. Her ne kadar “Kürt” kelimesi anılmadı dense de, baraj ile ilgili sürpriz ve ekonomik temelde sorunun çözümü, çok önemli adımlar olarak gösterilebilir. Ancak burada bir nokta atlanıyor, o da Kürt sorunun bir muhamele sorunu olmasıdır. Kürt halkının görmüş olduğu muamele sorunu, eğitimsel ya da sosyal olarak çözüme kavuşmadan, bu politikaların altı boş kalacaktır.
Dördüncü olarak, ülkemizdeki demokratik yapının ve parti içindeki demokratik işleyişin takipçisi olacağını açıklayarak, her türlü ilerlemenin önünün açılacağının garantisini verdi. Bu beklentilerin karşılanamaması çok ağır sonuçlara neden olacaktır, ama önemli bir adımdır. Tüzük değişikliğinin kasıtlı olarak ertelenmesinin sonucu, bazı bocalamalar olacaksa da, daha iyi bir tüzüğü beklemekteyiz. Ama asıl samimiyet testi, tüzük değişikliği için yapılacak olan kurultayda görülecektir.
2. Kemal dönemi için güvenilir bir yapının beklenilmesi şu anda zor. Türkiye yeni bir döneme hazırlanıyor ve beklentiler çok farklı. Diğer taraftan, devrimci mücadeleyi desteklenlerin de güçleneceği bir ortam yaratılmakta. Kısacası solcuları ve anti-emperyalistleri çok güzel günler bekliyor. Umarız bu değişim, bize 1977’nin boş vaatlerini değil, güzel günleri getirir.