Gandi Kemal’i Yılanlar Çevrelemeye Başladı, Dikkat Kılıçdaroğlu!
“Psikolojik İstihbarat Gözüyle Kemal Kılıçdaroğlu” yazımızda dikkat çektiğimiz zaaflar Kılıçdaroğlu’nu çevrelemeye devam ediyor ve Kemal Bey’in acilen bu zaafları gidermesi gerekiyor.
Türk siyasetinde bir gün uzun gün ve bugün “Gandi”‘yi önce gömlekten vurdular…
“Halkçı Ecevit” kasketi altındaki gömleğin fiyatının 495 lira olduğunu, bütün medyayı atlatan Twitter yakaladı. Kılıçdaroğlu’nun gömlek konusundaki soruya verdiği cevap şöyle oldu:
“Ben her ortamda ve her yerde halka doğruları söylemeyi ilke edindim. Spor kıyafetle çıkmam uygun görüldü, biz de spor kıyafet alalım dedik. Oradaki görevliler de ‘Şu gömlek daha iyi olur’ dediler, ben de o gömleği aldım.
Bugün gazetelerden böyle bir gömlek markası olduğunu da öğrenmiş oldum. Gömleğin parasını da kendim kazandım, kendim ödedim. Sadece gömlek değil spor kıyafetin gerektirdiği her şeyi aldım. Spor kıyafet giymemi de arkadaşlar önerdi. Daha sempatik bulunacağını söylediler, ben de kabul ettim.”
Burada, gömleğin fiyatından daha önemli olan, Kılıçdaroğlu’nun daha yolun başında, daha kongre salonuna bile girmeden “birileri” tarafından kuşatılıp yönlendirmeye başlanması. Belli ki bu “kuşatıcılar”, yeni CHP liderinin kılık kıyafetini bile kendi tercihine bırakmıyorlar.
Açıklamadaki şu cümlelere dikkat edelim:
“Spor kıyafetle çıkmam uygun görüldü”,
“Spor kıyafet giymemi de arkadaşlar önerdi”
“Daha sempatik bulunacağını söylediler, ben de kabul ettim”
“Gömleğin parasını da kendim kazandım, kendim ödedim….”
Bu “uygun gören arkadaşların”, Ecevit’in “halkçı lider” imajını 38 yıl sonra ilk kez yakalamış; haksız kazanç ve kamu imkanlarıyla zenginleşmeye karşı mücadeleyi siyasi hedeflerinin başına koymuş bir lidere kongre kıyafeti seçerken, gömleğin pahalı ve marka bir gömlek olduğuna dikkat etmemeleri; bu ayrıntının gözlerden kaçmayıp Kılıçdaroğlu’nun aleyhine kullanılacağını düşünmemeleri enteresan…
Parti Meclisi’ne Kılıçdaroğlu’nun önerisiyle “profesyonel medya danışmanı ve gazeteci” sıfatıyla girenlerin, daha önce devletin üst düzey askeri yetkililerine “danışmanlık yaptıkları” vurgulananların, Kılıçdaroğlu’nun “yakın arkadaşı” olmakla övünüp, Türkiye’yi gelecekte yönetecek kadroya girdikleri umuduyla heyecan yaşayan ve siyasi ikbal düşleri görenlerin, halkın bir umut olarak sarıldığı bu yeni lideri kıyafet alışverişinde yalnız bırakmalarını ilk günün heyecanına mı yoralım?
Yoksa, “halkçı” lidere “dakika bir, gol bir” mahiyetindeki bu imaj darbesinin vurulmasına sebep olanların, yani Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle “uygun gören arkadaşların” bizzat ONLAR olduğunu mu düşünelim?
Neye yoralım?
CV’deki “Üst düzey askeri yetkililere iletişim danışmanlığı yapmış olmak” bilgisi eğer doğruysa, en üst düzey askeri yetkiliyi üç kez basının karşısına çıkarıp üçünde de çuvallatanların, (lav silahı-ıslak imza-askeri mahkemelere ilşkin geceyarısı operasyonu) şimdi de Kılıçdaroğlu’nu kongrede giyilecek gömlek konusunda çuvallattıklarını mı düşünelim?
Yoksa onların aslında “Yıldız” olmak isteyen amatörlerden başka bir şey olmadıklarını; kifayetsizliklerini örtmek için CV’lerine abartılmış bilgiler yazdıklarını, mesleki kariyerlerini tamamen “falancaya yakın olmak” dedikodusu üzerinden yürüttüklerini, kendilerine model olarak Ömer Çelik’i seçmiş muhterisler olduklarını ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun iyi niyet ve tecrübesizliğinden yararlanarak bir yerlere gelmeye çalıştılarını bilelim de,
Asıl “uygun gören arkadaşların” daha profesyonel ve daha “derin” BAŞKALARI olduğunu mu düşünelim?
Kemal Kılıçdaroğlu, erken gelen bu “gömlek darbesini” bir çocuk saflığıyla ve ezberinin gerisindeki “Parasını da kendim kazandım, kendim ödedim….”cümlesini çağırarak çaresizce savuşturmaya çalışırken, “iletişim danışmanları” kendisini yine yalnız bıraktı..
Ve günün ikinci darbesi Deniz Baykal’dan geldi.
Kiremit rengi marka bir “gömlek” giymiş, dinlenmiş, bilenmiş, sorunları geride bırakmış, kaldığı yerden devam etmeye hazır bir Baykal, Mehmet Ali Birand’ın karşısına geçti ve canlı yayında şu deklarasyonu yaptı:
“CHP ve Türkiye’ye karşı kendimi sorumlu hissetmeye devam edeceğim. Referandumda meydanlara çıkacağım, Meclis’e de gideceğim, parti toplantılarına da gideceğim. Ben şu anda her şeye sıfırdan başladım. Genel başkan olarak yapıyordum şimdi milletvekili olarak yapacağım”
Oysa Kılıçdaroğlu daha iki saat önce kendisiyle görüşmüştü ve çıkışta gazetecilere o bilinen naifliğiyle
“Kendisini çok iyi gördüm. Kutladı bizi. Önerileri oldu, onları da dikkate alacağım. Sık sık gelebilir miyim dedim, memnun olurum dedi. Kendisini moralli gördüm. Keyifliydi, çay kahve içtik. Bir iki konuda kendisinin görüşlerini aldım. Güzel bir sohbet oldu, herhangi bir kırgınlık yok”
açıklamasını yaptı.
Demek ki Kılıçdaroğlu görüşmede, gazetecilere yaptığı açıklamadan da anlaşıldığı gibi Baykal’ın “döneceği” konusunda herhangi bir nabız alamamıştı!
“Uygun gören arkadaşlar”, belli ki kendisini bu stratejik buluşma konusunda da uyarmamışlardı.
Kurt politikacıların ne gibi tuzaklar kurabileceğinden Gandi Kemal habersizdi. “Uygun gören arkadaşlar” ya Baykal’dan böyle bir hamleyi beklemeyecek kadar amatör, ya da parlayan bir yıldızın nasıl söndüreceğini bilecek kadar profesyoneldiler.
Şöyle de diyebiliriz: Amatörler, Parti Meclisi albümü için vesikalık fotoğraf çektirmekle meşgulken, profesyoneller iş başındaydı…
Kaset şokunu atlatmış bir Baykal çıktı kamuoyunun karşısına.
Eşi ve ailesiyle de bu sorunu halletmiş olduğu, bu durumun özgüvenini güçlendirdiği seziliyordu. (Kılıçdaroğlu’nu Olcay Hanım’la birlikte karşılaması, sorunun aile içinde aşıldığının mesajını vermekteydi). Görülmediği kadar hırslı ve dinamikti. Kendisini diri diri mezara gömmek isteyenlere meydan okuyordu. Medyayla nasıl dans edileceğini bilmenin ustalığıyla Mehmet Ali Birand’a bir kez bile inisiyatifi kaptırmadı. Röportajı tepeden tırnağa istediği gibi yönetti, yönlendirdi.
Söylemde Kılıçdaroğlu’na güya toz kondurmadı ama az siyasetçide bulunan güçlü belagatıyla fırtınalar estirdi. “Sakin lider” imajını sildi geçti. “Ben burada olduğum müddetçe, kimse emanetçi sıfatının dışına çıkamaz” mesajını verdi.
Peki biz bu mukayeseyi nasıl yapabildik?
Tabii ki Kılıçdaroğlu’nun “uygun bulan arkadaşları” sayesinde…
Şöyle:
Gömlek darbesi ve Baykal darbesinden sonra günün üçüncü darbesi geldi…
Gün içinde Baykal’ı canlı yayına çıkaran Birand, akşam bültenine de Kemal Kılıçdaroğlu’nu alarak Baykal ile yaptığı röportajı izletti. Baykal konuştukça Kılıçdaroğlu ezildi. Kendisini hedef aldığı apaçık olan hamlelere, konumun ve konunun hassasiyeti icabı gereken cevabı veremedi.
Birand’ın karşısında Baykal’ın rahatlığını yakalaması imkansızdı. Fatih Altaylı’ya da aynı gereksiz saygıyı göstermişti; bu tür medya cambazlarının yörüngesinden çıkabilecek tecrübeye henüz sahip değildi..
Madem böyleydi ama “uygun bulan arkadaşlar” kendisine nedense, “Böyle bir yayına çıkmayı sakın kabul etmeyin” uyarısında bulunmamışlardı.
Kılıçdaroğlu, başına gelenin farkına bile değildi ve “basınla aramı iyi tutacağım” ezberiyle, özellikle ünlü gazetecileri geri çeviremiyordu.
Oysa, “Mehmet Ali Bey, böyle bir yayına çıkmam doğru olmaz, Sayın Baykal’la karşı karşıya gelmiş gibi olurum; yanlış anlaşılır. Ben başka bir programınıza katılayım” demesi ne kadar da kolaydı…
Yapamadı..
Çünkü O’nun “uygun gören arkadaşları vardı”
“Halkçı Ecevit kasketinin altına 495 liralık gömlek giymeniz pek şık olur” şeklinde akıl verdiler ama
“Baykal ziyaretine dikkat edin; karşınızda bir yaralı balina olduğunu unutmayın. Baykal ile mukayese edilmenize neden olacak televizyon programlarına da bugünlerde sakın katılmayın”
demediler…
Diyemediler….
Yarattığı umut dalgasının nesnesi değil, öznesi olmak istiyorsa “Gandi” Kemal’ın hızlı bir şekilde çevresine sarmaya başladığı ve kendisini yanlış yönlendirdiği anlaşılan “İngiliz” danışmanlardan kurtulması gerekiyor.
“Gandi” Kemal’in yürüyüşünde hedefine varmasını canı gönülden isteyenlerin ortak temennisi bu.