Gül’ünç
FIKRA bu ya¸bir Alman, bir Fransız ve bir Türk oturmuş, kimin ülkesinin daha zengin olduğunu tartışıyormuş. Alman, “Biz o kadar zenginiz ve televizyon kanallarımız o kadar çok ki neredeyse kişi başına bir kanal düşüyor” demiş. Fransız “O da bir şey mi, bizim yabancı bir dostumuzu övünerek götürebileceğimiz o kadar çok restoranımız var ki, karar vermemiz bir hafta sürüyor” diye lafa girmiş. Bunun üzerine Türk, “Her birinde en az beşer restoran olan beş yıldızlı otellerimizin sayısı sadece Antalya’da 300’ü geçti; yatak çetelesini tutma işini de boş zamanlarında bizim cumhurbaşkanı yapıyor” demiş.
Fıkra bu kadar. Fakat fıkra, pek komik değil galiba? Öykünün bir yerinde arıza var gibi. Böyle fıkra olmaz! Zaten bu bir fıkra değil, Çankaya’daki AKP’linin beyanıydı! Civanımın padişahı Fatih Sultan Recep’in din kardeşi Abdullah Gül, Umman gezintisinden dönerken uçakta gazetecilerde çok mühim açıklamalar yapmış. Türkiye’nin ne kadar geliştiğini anlatmış; “Demokratik standartlara, televizyon kanallarına, kitap sayısına, yabancı bir dostunuzu övünerek götürebileceğiniz restoran sayısına, beş yıldızlı otel sayısına bakın. Sadece Antalya’da 300’ün üzerinde beş yıldızlı otel var” demiş.
Demokratik standartlar ortada; hızla tek parti diktatörlüğüne doğru sürükleniyoruz, hukukun üstünlüğü ayaklar altında eziliyor. Televizyon kanalları desen hepsi ruhsatsız, kaçak inşaat gibi; çoğu iktidarın güdümünde, halkı yalan haberlerle kandırıp niteliksiz programlarla uyutuyorlar. Kitap sayısı, Türkiye’de konuşulacak son istatistik olmalı; Japonya’da kişi başına 25 kitap düşerken Türkiye’de altı kişiye bir kitap düşüyor, üstelik kitap hâlâ suç unsuru sayılıyor, yasaklanıyor.
Yabancı bir dostunuzu övünerek götürebileceğiniz restoran sayısı bir “Abdullah Gül kriteri” olmalı! Yaşamı Kayseri mantıcıları ve pastırmacıları arasında geçtiği için Çankaya’ya çıktıktan sonra yeni lezzetler mi keşfetti acaba? Yoksa üç-beş kent dışında Anadolu’da yabancı bir dostunuzu götürebileceğiniz içkili bir lokanta kalmadığı gerçeğini örtmeye mi çalışıyor? Ve beş yıldızlı otel sayısı kriteri. Çankaya’daki AKP’linin dünya turizminden haberi yok; beş yıldızlı otel sayısının çetelesini tutuyor. Yabancı turistlere yatak hazırlamayı bırak, senin kaç yurttaşın beş yıldızlı otelin kapısının önünden geçebiliyor onu söyle. Evet, fıkra komik değildi ama Gül’ünçtü! Diyarbakır’da anatomi dersleri DAĞ köylerinde yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızın Türkçe bilmediğini sanıyorduk. Yanılmışız. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sayesinde öğrendik ki meğer Güneydoğu Anadolu’nun merkezinde yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımız Kürtçe bilmiyormuş.
Belediyenin reklam panolarına Kürtçenin Kurmanci ve Zazaca lehçelerinde “insan anatomisi”ni anlatan posterler asılmış. Posterler, göz, kaş, burun, çeneye Kürtçede ne dendiğini öğretiyor. İlginçtir, çeneye çene deniyormuş! Bir başka ilginçlik de, Irak’ın kuzeyindeki Kürtler, Arap abecesini kullanırken Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eksik olmasın Türkiye’de ayrımcılık yapmamak için olsa gerek Latin abecesini yeğlemiş! Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi burun ve çenenin Kürtçesi ile “insan anatomisi” eğitimine soyunadursun, bir hekim gözüyle Ceyhun Balcı’nın görüşünü öğrenelim: “Çok uzun yıllardır ama özellikle de son çeyrek yüzyılda ekilen ayrılıkçılık tohumları ortamın elverişliliğinden yararlanarak hızla yeşerdi. Yerel yönetimler özellikle kamu yararı ve kamu hizmeti ile ödevli olduklarına göre Kürtçe insan anatomisi öğretimi bu ödevin neresine denk düşüyor diye sormadan edebilir misiniz? Böylesi bir etkinlik yöre insanının işsizlik, eğitimsizlik, bilinçsizlik ve geri bırakılmışlık sorununa derman olacak mıdır?” Striptiz Avni Kurtuldu: “Ekonomik kriz ev kadınlarına internette yarım saati 75 liraya striptiz yaptırıyor.
Durmak yok striptize devam!” Savarona Ahmet Önen: “Samsun’da demirleyecek bir Türk limanı yoksa Savarona’nın da bir yabancıya satılmasında artık sakınca yoktur! Kapama Hilmi Kayıhan: “Deniz Baykal, anayasa değişikliği ile CHP’nin hemen kapatılabileceğini düşünmeye başlamalı!” Yağmur Deniz Bebeği betona gömmüşler. Ülkeyi de batağa gömüyorlar! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”