FBKG Yazarları ve İlk Kurşun Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Şenol Çarık’ın Müjdat Gezen İle Söyleşisi
Sitemiz yazarlarından ve İlk Kurşun Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Şenol Çarık,Gezen ile söyleşi yaptı.
Mustafa Kemal, tiyatro sanatçıları için, “Efendiler… Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız. Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim…” diyor. Evet, nasıl sevmeyelim ki onları. Hele bir tanesi var ki hepimizin gönlüne taht kurmuş bir isim. Kafasına yediği bir cetvelle mesleğe başlamış ve bugünlere gelmiş, 50 yıllık sanat hayatını başarıyla geride bırakan büyük bir usta. Levent Kırca’yla birlikte televizyon programlarında Ergenekon Tertibi’ni mizâhi bir dille cesurca eleştiren, birçok sanatçının açılım kahvaltılarına koşa koşa gittiği dönemde o ‘karnım tok’ diyerek tavrını açıkça ortaya koyan büyük bir üstat… Müjdat Gezen…
Şenol Çarık / FBKG / İzmir
Fotoğraflar: Seda Okyay
Tiyatrodan kazandığı ilk para 250 lira. Bütün birikimini, yani tiyatro okulunu, kurayla belirlediği 10 öğrencisine bırakan, huzuru ‘üç sığınağım’ dediği okulunda, tiyatrosunda ve evinde bulan 50 yıllık bir çınar Müjdat Gezen…
Usta’nın 50. sanat yılı önce İstanbul’da çeşitli etkinliklerle kutlandı, ardından İzmir’e gelen usta için burada da çeşitli sürpriz etkinlikler gerçekleştirildi. Ama o bunca yoğunluğu arasında fabrikaları kapatıldığı için direnişe başlayan TARİŞ işçilerini duydu ve “mutlaka yanlarında olmalıyım” diyerek 6 Mart günü ilk iş olarak onları ziyaret etti ve şunları söyledi: “Ben de bir işçiyim, tiyatro emekçisiyim. Kendime işçi sınıfının yanında olmayı şiar edindim ve kararınızdan vazgeçmediğiniz her an başarıyoruz demektir.”
Ege Üniversitesi’nde öğrencilerle sohbet etti, beşincisini geçtiğimiz Kasım ayında İzmir’de açtığı Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde halk söyleşisi gerçekleştirdi. Biz de ustamız Müjdat Gezen’le bu yoğunluğu arasında sohbet etme imkânı bulduk. Sanat yaşamından ülke meselelerine, anılardan geleceğe pek çok konuya değindik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
ŞENOL ÇARIK: Öncelikle İzmir’e hoşgeldiniz, diyerek başlamak istiyorum söze. Sanat yaşamınızda 50 yılı geride bıraktınız, nasıl bir duygu bu?
MÜJDAT GEZEN: 50 bir şey değil, herkesi 100’üncü sanat yılıma bekliyorum. Şaka bir yana çok güzel bir duygu 50. yıl. Çeşitli sürprizler hazırlamışlar sağolsun arkadaşlar. Herkese çok teşekkür ediyorum. Oldukça duygulandım açıkçası. Yeniden yaşama gelme şansım olsa yine tiyatrocu olmak isterim. 10 yaşından beri tiyatroyla uğraşıyorum Benim tek yapabildiğim iş bu aslında. Şimdi buraya gelirken bir ayakkabı mağazası gördüm. Bana orayı verseniz işlet diye, malları bedava dağıtır, iki günde dükkanı batırırım. Ben mesleğimi çok seviyorum. Herkes sevdiği işi yapmalı bana göre. Ama maalesef ülkemizde bu gerçekleşmiyor. Özellikle 12 Eylül ve sonrasındaki süreçte kurulan YÖK buna pek de izin vermiyor. Gençlerimizin büyük bölümü yeteneğine uygun bölümlerde okuyamıyor. Okusa da iş olanağı bulabiliyor mu, o da ayrı bir mesele tabii.
ÇARIK: Böylesine sevdiğiniz mesleğinizi bir cümleyle nasıl özetleyebilirsiniz?
GEZEN: İnsanı, insanla, insanca anlatan tek sanat dalı.
ÇARIK: İzmir’deki etkinliklerde İzmir hakkında övgülerde bulundunuz. İzmir hakkındaki düşüncelerinizin olumlu olmasının nedeni nedir?
GEZEN: Ben yedi göbek İstanbulluyum. İzmir, İstanbul gibi kaypak değil. İzmir’de her şey daha saydamdır, İzmir daha demokrat bir şehirdir. Onun için rahatlıkla söylüyorum ki köklerim İstanbul’da olmasaydı, İzmir’de yaşamayı çok isterdim. Ayrıca 2011’de tüm Türkiye’nin sandıkta, İzmir gibi davranmasını umut ediyorum.
ÇARIK: Televizyon programları hakkında ne düşünüyorsunuz? ‘Yandaş medya’ diye bir kavram ortaya çıktı ve olayların sadece istenen yüzü gösteriliyor.
GEZEN: Çünkü televizyon patronlarının mutlaka bir açığı var. Ya ruhsatları yok ya işletme belgeleri yok ya da yaptıkları binalar kaçak. Böyle olunca da karşılıklı şantaj oyunuyla işler yürüyor. Bakın, geçen bir kanalda program yapıyoruz. Bizim program yayınlanırken birden programı kestiler ve araya Başbakan’ın konuşması girdi. Bu iki sebepten olabilir: ya bu yayınlar karşılığı kanal para alıyordur ya da korkuyordur. Sordum bunu ve bana ‘para almıyoruz’ dediler. Anlayın artık ne olduğunu.
‘BAŞBAKAN PEYNİR EKMEK GİBİ YALAN SÖYLÜYOR’
ÇARIK: Başbakan’ın genel tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
GEZEN: Bu, Başbakan’ın aldığı eğitimle ilgili. Yalanı peynir ekmek gibi söylüyor. Takiyye yapıyor, çünkü onlara göre “takiyye” mübahtır. Bugün bir şey söylüyor, yarın tam tersini söylüyor ve daha önce söylediğini yalanlıyor. Kayıtlarda söylediğini görüyoruz; ama ‘Ben böyle bir şey demedim, siz yanlış anlamışsınız.’ diyor. Gazetecilere de aynısını yapmadı mı? Patronlara, “senin istediğini yazmayan gazetecileri kov” dedi. Ertesi gün çıktı, “ben böyle bir şey demedim, yanlış anlamışsınız” dedi. İslam’da din ve Allah adına söylenen yalan çok hoş bir şeydir. Bunlar da öyle yapıyorlar işte. Mübah, yalanın bir günahı yok. Ama bizim için günahı var. Bunu da 2011’de sandıkta koyacağımız tavırla göstereceğiz.
ÇARIK: Tayyip Erdoğan’ın devlet adamlığını nasıl buluyorsunuz?
GEZEN: Bakın size bir olay anlatayım. Mustafa Kemal’in küçük bir motoru vardı. O zamanlar kara suları falan pek üzerinde durulan bir şey değildi ve İtalyan donanması Antalya açıklarında manevra yapıyor. Mustafa Kemal kaptana Cumhurbaşkanlığı forsunu çekmesini ve donanmanın arasına tam yol dalmasını söylüyor, kaptan itiraz etmeye kalkıyor; ama sonuçta Mustafa Kemal’in dediğini yapıyor. Üzerinde Türk bayrağı ve Cumhurbaşkanlığı forsu olan küçücük bir tekne koca donanmanın ortasına dalıyor. Orada ne kadar tekne ve amiral varsa hepsi birden geri kaçıyorlar. İşte devlet adamlığı budur. Yoksa “one minute” ile falan devlet adamlığı olmuyor. Zaten o “one minute” ile de yine bizlerin, Türkiye’nin, haklarını savunmuyor. Arap ülkelerine şirin görünmek için Türkiye’nin politikasını zora sokan bir durumdu bu.
ÇARIK: Ergenekon tertibine en sert tepkilerden birini gösterdiniz. Davayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
GEZEN: Bakın, ormanda filleri tutukluyorlarmış. Filler tozu dumana katarak kaçıyorlarmış. Peşlerinde de bir tavşan varmış. Tavşana sormuşlar; “filleri tutukluyorlar, sen niye kaçıyorsun” diye, tavşan da demiş ki “Oo, ben onu içeride ispat edene kadar ölür giderim”. Bugün yaşananlar da işte o hesap.
ÇARIK: Biliyorsunuz telefonlarımız usulsüzce dinleniyor. Peki, siz dinlenmekten korkmuyor musunuz?
GEZEN: Dinleyenden de dinletenden de korkmuyorum, onlar bizden korkacaklar. Bazen Uğur Dündar’la telefonda konuşurken Uğur, “telefonda böyle konuşma” diyor. O zaman ben de diyorum ki “dinleyenin de, dinletenin deee…”
‘BENİM YERİM İŞÇİLERİN YANI’
ÇARIK: Bazı sanatçılarımız açılım kahvaltılarına giderken siz bunu reddettiniz. Tekel işçilerine ve en son da İzmir’de Tariş işçilerine destek verdiniz. Neden işçilerin yanındasınız?
GEZEN: Tekel işçilerinin eyleminde olduğu gibi bazı kritik olaylarda halk dayanışma içine giriyor, ben de daima bu hak arama mücadelesinde işçilerin yanındayım. Tekel’i sattılar, satın alan ise kat-bekat fazlasına başkasına sattı. Bu aradaki fark işçilere verilseydi sorun kalmazdı. Tüm bunlara tepki göstermenin en iyi yeri sandıktır.
‘TÜRK HALKI SİLKİNİP, TOPARLANMALI’
ÇARIK: Ülkemizin durumu ortada. Nasıl bir çıkış yolu görüyorsunuz?
GEZEN: İnsanlar; Tekel işçileri, Tariş işçileri gibi zor durumda kaldıklarını anladıkları zaman harekete geçecekler ve örgütsel bir güçle bugünkü durumumuzdan kurtulacağız. Türk halkının silkinip kendini toparlaması ve fikir birliğine varması gerekir. Tabi bu düzenden memnun olanlar da var, ortada inanılmaz paralar dönüyor. Bir de bizim ‘Millet Meclisi’miz var ki inanamazsınız. Meclistekiler hakkında 608 adet dava dosyası var ve bunun 600 tanesi hırsızlık, yolsuzluk, sahtecilik, zimmete para geçirme… Yani dokunulmazlıklar kalksa Meclis’in hali felaket olacak. Türkiye’nin hali maalesef bu.
ÇARIK: Dönemin en muhalif isimlerinden birisiniz. Hiç aktif politikada yer almayı düşündünüz mü?
GEZEN: Siyasete girmeyi hiç düşünmedim, çünkü kendi mesleğimi yapabiliyorum. Eğer Başbakan olsaydım kendime sorardım; “Allah’ım ben sana ne kötülük yaptım da beni Başbakan yaptın?” diye.
“MİZAHIN ÇIKIŞ NOKTASI MUHALEFET”
ÇARIK: Muhalif bir kimliğiniz var.
GEZEN: Mesleğim gereği muhalif olmalıyım. Görüşlerimle birebir örtüşen bir parti iktidara gelse, onu da eleştiririm. Çünkü benim beslenme kaynağım mizah, mizahın çıkış noktası da zaten muhalefettir.
ÇARIK: Kendi çevrenizden “aman dikkat et, niye böyle konuşuyorsun” gibi tepkiler alıyor musunuz?
GEZEN: Olmaz mı canım, çok. Bir gün seyirci bile bağırdı; “Ergenekon’dan götürecekler” diye. “Sıkıysa gelip götürsünler” dedim. Bizim öyle korkularımız yok. Biz mizah sanatçısıyız. Bir mizahçının asıl görevi muhalif olmaktır. Ben çıkıp da “ya Başbakan’ın oğlu ne güzel iki tane gemicik aldı” diyecek bir konumda değilim. Yarın benim çok benimsediğim bir parti iktidara gelirse, yine ilk muhalifleri biz olacağız.”
“EN ÇOK ARINÇ’A GÜLÜYORUM”
ÇARIK: Bir konuşmanızda “en çok kime gülüyorsunuz?” diye soruyorlar ve siz ‘Bülent Arınç’ cevabını veriyorsunuz. Gerçekten en çok Bülent Arınç’a mı gülüyorsunuz?
GEZEN: Evet, en çok Bülent Arınç’a gülüyorum. Bakın hiçbir ekleme yapmadan bir olay anlatayım size. Bülent Arınç, Manisa’daki evindeyken, ona Ankara’da suikast yapmak istiyorlar ve bununla ilgili olarak Amerika’dan ihbar telefonu geliyor. Evin önündeki iki asker ise önlerindeki evi akıllarında tutamadıklarından olsa gerek, ellerinde evin krokisi ile yakalanıyorlar ve krokiyi yutmak için polislerden su istiyorlar. Tam suyu içip yutacakken polis müdahale ederek krokiyi ele geçiriyor. Bu yeterince komik değil mi? Benim buna herhangi bir ekleme yapmama gerek var mı?
“AÇILIM’A KARNIM TOK”
ÇARIK: Başbakan Erdoğan önce ses sanatçılarıyla bir araya geldi, şimdi de sinema sanatçılarıyla bir araya gelecek. Ama siz ‘Açılım yemeği’ ne gitmeyeceğinizi söylediniz. Neden böyle bir karar verdiniz?
GEZEN: Başbakan ne diyor? “Benim gibi düşünüyorsanız, sizinle aynı fikirdeyim.” Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Ben demokratik açılımı demokratlarla konuşurum, demokrasiyi araç yapanlarla değil. Benim o yemekte yeneceklere karnım tok, bunları hazmedemem.”
“BEN BAKANA PARTİ NASIL DEĞİŞTİRİLİR ÖĞRETİYOR MUYUM?”
ÇARIK: Yeniden meslek hayatınıza gelirsek… Devlet yardımını reddettiniz. Bunun nedenini öğrenebilir miyiz?
GEZEN: Ben, devlet yardımını reddeden tek tiyatrocuyum. İstanbul Devlet Konservatuarı’ndan iki tane öğrencim vardı, Haşmet Zeybek’in ‘Düğün ya da Davul’ adlı oyununu oynuyorlar. Oyunda geçen bir cümle var; “Başbakan kimden korkar? Amerika’dan” diye. 32 senedir oynanan bir oyun ve bu cümle kitapta 32 senedir var. Oyun Rize’de Devlet Tiyatrosu’nda oynanırken hakaret olduğu gerekçesiyle ihbar geliyor ve bu iki çocuğa para cezası veriliyor. Bunun üzerine bir beyanat verdim ve çocukların arkalarında olduğumu söyledim. Kültür Bakanlığı yetkilileri ‘politik tiyatro’ diye bir şeyin varlığından habersizler. Çünkü Kültür Bakanlığı’ndan bir açıklama geldi. Benim tiyatroyu özümseyemediğimi ve tiyatroda politik tavırların yer almaması gerektiğini söylediler. Bana tiyatroyu öğretmeye çalışıyorlar, oysa ben 50 yıldır evime bu meslekle bakıyorum. Bunun üzerine ben de bir açıklama yaptım ve dedim ki; “Sayın Kültür Bakanı bana mesleğimi öğretmesin, ben bazı şeyler karşılığı nasıl parti değiştirilir ona öğretiyor muyum?”.
Bir de şu var tabi, oynadığım oyunlar ortada: ‘Tayyip’in Sinirli Lambası, Adalet Pantolonun Kemeridir, Mustafa’m Kemalim, Hergelekon Davası’… Hem bu oyunları oyna hem de devletten para al. Onların parası onlarda kalsın, benim böyle kafam rahat. Özgür ve bağımsızım.
‘HAYATIM BOYUNCA İNSAN BİRİKTİRDİM’
ÇARIK: Daha önce açtığınız okulda ücretsiz eğitim verdiğiniz için hapis istemiyle iki yıl yargılanmıştınız. Bu ‘suç’u neden işlediniz?
GEZEN: O dönemlerde ücretsiz okul açmak yasaktı. Bunun için yargılandım, fakat sonunda beraat ettim ve ücretsiz eğitim vermeye devam ettik. Soruyorlar bana ‘çok mu zenginsin’ diye. Evet, çok zenginim. Ben hayatım boyunca insan biriktirdim, bundan daha büyük bir zenginlik olamaz.
ÇARIK: Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kurayla seçtiğiniz 10 öğrencinize bıraktınız.
GEZEN: Evet, çünkü öbür dünyaya hiçbir şey götüremiyorsunuz. Giderken götüremeyeceğimi bildiğim için öğrencilerime bıraktım.
ÇARIK: Okulunuzun bahçesine Nazım Hikmet’in anısına bir mezar yaptırdınız. Neyi düşünerek yaptınız bunu?
GEZEN: Ben Nazım’ı çok severim. Ailesiyle de çok yakındım. Nazım Hikmet’in vasiyetini kendi çapımda bir espriyle dile getirdim. “Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni, başımda bir de çınar olursa taş maş da istemez hani” diyor ya, çınar vardı zaten. Mustafa Alabora da Nazım’ın mezarından bir avuç toprak getirdi, üstüne de ‘Nazım Hikmet burada yatıyor’ diye yazdık. Anadolu’ysa Anadolu Yakası’nda, köyse Kadıköy, çınar da var, taş maş da yok işte.
ÇARIK: Sizin de bir vasiyetiniz var.
GEZEN: Evet, ben de okulun bahçesine gömülmek istiyorum. Yalnız, o Bakanlar Kurulu kararıyla oluyor ve ben hayattan ayrılmadan gerçekleşemiyor. Öyle bir karar alırlarsa ne güzel, öğrencilerimle birlikte olmuşum gibi gelir bana.
“EN ÖNEMLİ YATIRIM İNSANADIR”
ÇARIK: Gençleri çok sevdiğinizi her fırsatta dile getiriyorsunuz, peki Türk Gençliği’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
GEZEN: Gençlikten umutluyum. Asla karamsar değilim, inanılmaz umutluyum. Dünya dönerken gerisinde kalmak mümkün değil. Yetişen öğrencilerimizin hepsinin bizim gençlik hallerimizden daha ileri olduğunu görüyorum. Ne şekilde yönetilirse yönetilsin, ülkenin de iyi gideceğine inanıyorum. Tabi bir yanda da sistemin insanların bir araya gelmesini engelleyici bir eğilimi var. İnsanların kendilerine ve arkadaşlarına vakit ayırması gerekiyor. En önemli yatırım insana’dır.
ÇARIK: Son olarak, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilen ‘Ermeni Yasa Tasarısı’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?
GEZEN: Önemli olan meclisten geçip geçmemesi tabi. Eğer geçerse tabi ki Türkiye’nin başına bir takım sorunlar açacaktır.
ÇARIK: Size sanat yaşamınızda nice yıllar diliyor, bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyoruz.
GEZEN: Teşekkür ederim. Ben de size yayın hayatınızda başarılar diliyorum.