Ağaçlar Sizden Müslümandır!
Din; tabiattaki canlıların yaşantıları ve hayatta kalma eylemleriyle bir ibadetin içinde olduklarını, onların da Allah’a bu şekilde ibadet ettiklerini anlatır. Bu ifadeyle kastedilen canlıların, yani bitkilerin ve hayvanların düşünmeye gerek duymadan, yalnızca yaşamsal aktiviteleriyle, kendiliğinden sırf varoluşları sayesinde hayata yaptıkları katkıları din, ibadet olarak kabul eder. Yaratıcı kitabında, yalnızca canlılara değil taşlara bile taş olarak ibadet etme yeteneğini ve şansını verdiğini anlatır. Yani onlarda bu iş olması gerektiği gibi olur; ayrıca bir düşünce üretimi gereksinimi yoktur.
Bu yüzdendir ki, düşünebilme yeteneğine sahip dünyadaki tek canlı olan insan aynı zamanda bundan sorumludur da. Düşünmek dinen bir emirdir de. “ Siz hiç düşünmez misiniz?” der din. Yani düşünmezseniz hiç olur mu? Var olmasına rağmen hiç kullanmıyorsanız, eliniz el midir? Kapatıp da gözlerinizi bakmıyorsanız dünyaya o göz; göz müdür? Eğer yaşadığınız dünyayı ve oradaki yerinizi düşünmüyorsanız, kafatasınızın içindeki şeyin adı beyin olabilir mi? Hadi olur diyelim: onun ürettiği şeye akıl denilebilir mi? Bu üretimler fikir olarak kabul edilebilir mi?
Şimdi yeni bir sahnesindeyiz dünyanın ve ülkemizin. Bu sahnede bizlerde rol almaktayız. Ya bir ağaç gibi rüzgârlarda sallanarak, ya bir fare gibi peynir peşinde dolanarak, ya da insan gibi düşünerek, düşündükleriyle hayata ve geleceğe, yani dünyanın doğmuş ve doğacak çocuklarına, gül yüzlü mevsimler, ülkeler ve umutlar bırakarak.
Eğer gerektiği kadar düşünüyor olsaydık binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca, bağımsızlığın ne büyük bir erdem olduğunu da anlardık sanırım. Oysa görünüz ki, ne aklımız ne de vicdanımız bağımsız ve hür değildir. İşin kötüsü bunun böyle olması gerektiğine de bizi inandırmaya başladılar. Bunun böyle olduğunu söyleyenler arasında Müslümanlığı kimseye bırakmayan dostlarımız da bulunmaktadır.
Şunu bilin ki, sere serpe gökyüzüne uzanan bu özgür ağaçlar sizden daha Müslüman’dır.
Siz ki; hem anti-kapitalist olduğunuzu iddia eder, hem de özelleştirmeleri desteklersiniz. Liberal politikalara alkış tutarsınız
Siz ki; hem anti-emperyalist olduğunu iddia eder, hem de emperyalizmin vatanınızı parçalamak için ordunuza yapmış olduğu düşman saldırılarını kendinizce sözde makul sebepler uydurarak desteklersiniz.
Siz ki; hem “kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur” diyen bir dine mensup olmakla övünür, hem de elinize ilk fırsat geçirdiğinizde tüm ezikliğinizi sizden daha güçsüz insanların üzerine kusarsınız.
Siz ki; hem en büyük zenginliğin insanların kalbine güzelliklerle girmek olduğunu söyleyen bir dine mensup olmakla övünür, sonra da tüm züppeliğinizle o dine inanmış fakir halkın arasında yüzbinlerce dolarlık arabalarınızla dolanırsınız.
Siz ki; hem üzerinde yaşayan tüm halka ait olan, Allahın bu toprakları üzerinde hanlar hamamlar yaptırır, üzerine “mülk Allah’ındır” yazar. Sonrada topladığınız paraları akla gelmedik züppeliklere harcarsınız.
Siz ki; “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir dinin, komşusuna çelme takıp ondakileri almaya çalışan inananlarısınız.
Siz ki; hem haçlılardan dem vurur, hem de haçlı ordularının en son ve en büyük saldırısını def eden büyük komutan, ulu öndere küfür edersiniz.
Siz ki; hem türban için yaygaralar kopartır, hem de “ılımlı İslam” “dinler arası diyalog” der kapıları haçlılara sonuna kadar açar, vatanınızı satarsınız.
İyi de “siz hiç düşünmez misiniz?”
Ben size bir şey söyleyeyim mi? Bence şu ağaçlar, hatta peynir peşinde dolanan şu ufacık fare bile sizden daha Müslüman’dır.
HEYKELLER SİZDEN DAHA ATATÜRKÇÜDÜR
Dünya savaşlarından arta kalan dünyamızda, bütün emperyalist devletlerin rüyalarını süsleyen bir coğrafyada, bağımsız bir devlet kurmak dünya tarihinin en büyük mücadelelerinden ve devrimlerinden biriydi.
Unutmuştuk. Neyse ki emperyalizm saldırdıkça ve artık yok olma korkusunu duymaya başlayınca, defterleri kitapları açtık ve Atatürk’ü yeniden keşfettik. Keşfettikçe nelerin Atatürkçülük olduğunu, nelerinse olmadığını daha bir ayırt eder olduk.
Öğrendik ki; bir şeyi yok etmek istiyorlarsa onu efsaneleştirir ve o efsanelerin içersinde hapsederlermiş.
Öğrendik ki; bir insanın sözlerine bakmak kadar, hayatına da bakmak gerekirmiş.
Şimdi ortalıkta Atatürkçü olarak dolanalar onu gerçekten anlamışlar mıdır? Hayır. Sizler “hiç kimseye ve zümreye ayrıcalık tanınamaz” diyen bir insanın yolundan yürüdüğünüze emin misiniz? Oysa sizler elitistsiniz. Kültürel bir sınıf ayrılığını hep desteklediniz. Hele ki bu elit sınıf bir de para kazandığında bir anda bütün dünyayla kaynaştınız. Ama ne kaynaşma vıcık vıcık ve kirli…
Kapitalizmin nimetlerinden faydalanmaya başlayınca, eldekiler gitmesin diye her yana yatar oldunuz. Bu yatışlara birde Atatürkçü kılıflar uydurdunuz. “ Atatürk antiemperyalistti ama antikapitalist değildi” diyen, tarihi analiz etmekten aciz, tarih felsefesinden bihaber cahil cühela insanlar ürettiniz.
Halk ne kadar cahil kalırsa sizin değeriniz de o kadar artar zannettiniz. Oysa önderiniz olduğunu söylediğiniz Atatürk, tüm yurtta eğitim seferberliği başlatmıştı. Köy enstitülerini açmıştı. Bizzat kendisi insanlara okuma yazma öğretmeye çalışmıştı. Siz ise çocuklarınızı yurt dışına gönderdiniz okumaları için. Bunlarla övünür oldunuz. Peki neden? Çocuklarınızın sıradan halkla arasında bir fark olsun diye. Oysa bu halk sıradan değildi. Anadolu’nun o karanlık ve karmaşık zamanlarında ışığı yakalayıp peşinden giderek devrimler yapmış bir halktı bu halk. Onu bugün beğenmediğiniz bu hale, sizin onu dışlamanız getirdi. Sizin bıraktığınız boşluklara işte böyle hain hançerler soktu emperyalizm.
Bugün her ne kadar eski hatalardan dönülme sinyalleri geliyorsa da, bazı hastalıklar devam etmektedir.
En sonunda antiemperyalist olmayı benimsediniz ma kendinizi kandırıyorsunuz çünkü, anti-kapitalist olmadan antiemperyalist olunamaz
Bu kendini beğenmişliğinizden, kibir ve aç gözlülüğünüzden, elitist ve hepsinden daha önemlisi kapitalizme karşı yürütülen mücadelelere burun çevirir halinizden vazgeçmezseniz; emin olun ki, heykeller ve onların üzerine konan kuşlar bile sizden daha Atatürkçü demektir.