Hafızaları Ayarlama Enstitüsü
Cumhuriyetimizin 86. yılını geçtiğimiz günlerde kutladık. AKP iktidarı altında kutladığımız bu yedinci 29 Ekim. Geldiğimiz nokta, ülkemizin durumu vs. gibi konulara değinmeyeceğim. Bu pek çoğumuzun malumu zaten. Ama 29 Ekim’de öyle bir hadise vardı ki buna değinmeden geçemedim. İmalat haberlerin odağı olan Taraf gazetesi yazarı Sevan Nişanyan’ın 29 Ekim’deki yazısı. Hiç dokunulmadan aynen aşağıda. Yorumu Nişanyan Efendi’nin yazısı bittikten sonra yapalım.
“Artık Yeni Şeyler Düşünme Vakti – Sevan NİŞANYAN – Taraf / 29 EKİM
Seksenaltı yıl yeter bence. Kan-vatan-düşman’dan ötesine aklı ermeyen bir dil bu ülkeyi bunca yıl esir etti. Artık yeni şeyler düşünmenin vaktidir. Kan-vatan-düşman edebiyatının şahikası Kemal Paşa’nın Gençliğe Hitabe adlı eseridir. Bugün tekrar yazılacak olsa ben şöyle düzeltirdim.
Ey Türk Gençliği Birinci Vazifen İnsan Olmaktır
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, insan olmaktır. İnsan olmanın yegâne temeli insana sevgidir. Hayatın boyunca, insanlara güzelliği, aklı ve adaleti öğretmeyi görev bileceksin. Bilgin varsa, bedel beklemeden paylaşacaksın. Buna imkân ve şeraitin müsait değilse, yanındaki üç veya beş kişiye katıksız sevgini vermeyi deneyeceksin; onların hayat yükünü bir nebze hafifletmeye çaba göstereceksin. Bunu yaparken Türk mü, yoksa Hindu mu, Yamyam mı diye sormayacaksın. Çünkü insan, galiplerin hasbelkader çizdiği sınırlara sığmayacak kadar kıymetli bir hazinedir.
Manevi Hürriyetini Ancak İnsan Olmakla Kazanabilirsin
Dahili ve harici bedhahlarla etrafın çevrili olabilir. Sen şerri bahane etmeyecek, hayırhahlığını ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceksin. Zira kötülük, esarettir. Manevi istiklalini ve manevi hürriyetini ancak insan olmakla kazanabilirsin.
Düşman Bütün Tersanelere Gelmişse
Düşman bütün tersanelerine girmişse, vazifeye atılmadan önce düşüneceksin. Önce, düşman mı diye soracaksın. (Çünkü bugün düşman olan yarın dost olabilir.) Sonra onu kendine düşman etmek için ne hata yaptığını düşüneceksin. (Çünkü düşmanlık, herkes için ağır bir yüktür.) Gönlünü kazanmayı deneyeceksin. Tersaneyi beraber işletmeyi teklif edeceksin. (Öylesi her ikiniz için daha kazançlı olabilir.) Sonuç alamasan, bir tersane uğruna düşman olmaya değer mi diye bir kere daha kendine soracaksın. Bunları yapabilirsen, inan, dünyanın tüm tersaneleri senin olur. Tüm ordular sana boyun eğer. Tüm kalelerini terkedecek gücü ve güveni kendinde bulursun.
İktidarlar Damarlardaki Kanı Talep Edebilir
Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar sana “düşünmeyeceksin!” diyebilirler. Kendi çorak ve bencil emellerine seni muhafız ve müdafi yapmak isteyebilirler. Kuşaklardan beri süren iktidarlarını bir gün daha korumak için senin damarlarındaki kanı talep edebilirler. Memleketin bütün tepeleri kan ve intikam bayraklarıyla donatılmış, bütün mektepleri zaptedilmiş, bütün mahkemeleri elde edilmiş, bütün gazete köşeleri bilfiil müstevlilere terkedilmiş olabilir. Millet, cehalet ve propaganda içinde serseme dönmüş olabilir.
Ey İnsan Evladı!…
Ey insan evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, insan olduğunu unutmamaktır. Muhtaç olduğun kudret tanrı vergisi olan vicdanında ve her gün çalışarak geliştireceğin aklında mevcuttur.”
Şenol ÇARIK
Hafızaları Ayarlama Enstitüsü
Yukarıdaki satırları okuduğunda insan ne güzel bir sevgi kelebeğine dönüyor değil mi? Ne iyi bir insan hissine kapılıp, bütün düşüncelerden arınıyor. İdeoloji ve kan batağındaki ‘vatan sevgisi, memleket müdafaası’ gibi demode duygulardan uzaklaşıyor. Sağolsun yazarımız. İyi ki var. Yoksa biz hala Gençliğe Hitabe’yi okumakla geçirecektik zamanımızı. Hatta üstüne üstlük utanmadan bir de ‘Gençliğin Atası’na cevabı gibi şeyler yazıp, onunla da meşgul olacaktık.
“Kimliksizleştir”menin Dayanılmaz Hafifliği
Buraya kadar bir şey demedik Sayın Nişanyan’a. Hadi başlayalım artık değil mi? ‘ARTIK YENİ ŞEYLER DÜŞÜNME VAKTİ’ demişsin. Mevlana’nın “Şimdi yeni şeyler söylemenin zamanıdır” sözünden esinlenerek attın sanırım başlığı. Haliyle önce düşünüp, sonra da yazdın. Ama maalesef yeni şeyler değil bunlar. Bunları biz hep yaşıyoruz. Senden önce de bunları ifade edenler oldu. İlk aklımıza gelen örneğe bir bakalım. Evet Nişanyan, senin gibilerin ağa babası olan Avrupa Birliği, Türkiye’ye Karen Fogg adında bir temsilci yollamıştı, hatırladın mı? Hatırlarsın hatırlarsın. Onun e-postaları da vardı hani, bildin mi? Onu da bildin. Kendi güttükleri sivil toplum örgütlerine ne demişti e-postalarında; “gençliği milli kimliğinden koparın!”. Bu örnekle niye başladık peki söylemeye hacet kaldı mı? Hadi söyleyelim bari; 29 Ekim tarihinde şu yazdığın ya da birilerinin sana “yaz” talimatını verdiği satırların sebebini biz biliyoruz. Cumhuriyet’e ve Atatürk’e kininizi kustuğunuz o paçavra gazetenin işlevini vs.de çok iyi biliyoruz. Öncelikle bunun altını çizmekte fayda var.
“İnsan Olmak” Yeterli mi?
Hadi biraz da senin dilinle konuşalım. Girişte örnek verdiğimiz Karen Fogg’a, sonra sana düşman mı olduk şimdi. Bak bak bak ne ayıp bize… Ne olmuş yani kadıncağız öyle demişse, küreselleşen dünyada ne gerek var böyle ulustur, kimliktir, vatandır falan değil mi canım. Olsun o da insan, onu da sevmek lazım. Devamını getiremiyoruz burada keselim. Sayın yazarımız, ‘Önce insan olmak gerekir’ diyor. Evet doğru. Hatta az bile. Adam da olmak gerekir. Sayın yazar, sana bu satırlarda o hitabenin hangi şartlarda yazıldığını, Atatürk’ün ‘bütün ümidim’ dediği gençlikten ne beklediğini vs. anlatmayacağım. Sen bunları bal gibi biliyorsun aslında. Hani yazında; “bütün gazete köşeleri bilfiil müstevlilere terkedilmiş olabilir. Millet, cehalet ve propaganda içinde serseme dönmüş olabilir” diye sarfettiğin sözler var ya işte bizzati bunu yapma gayreti içindesin. Biz tercüme etmeye çalıştık yanılıyorsak düzelt; “Hadi gençler gelin sorgulayalım. Karmakaraşık ettiğim kafanızla bir düşünün, ulusal değerleri terk etme vaktidir şimdi. Hatta bırakınız, düşman işgal etsin her yeri. Düşman bütün tersanelere girmişse ne var bunda. Sakin olun heyecanlanmayın, vazifeye atılmadan önce bir düşünün. Hatta siz de Irak’taki bazı kimseler gibi güllerle karşılayın onları. Sonrasını boşverin. Sonrasında petrollerinizi, tarihinizi, kültürünüzü yağmalasınlar hiç önemli değil. Siz serbest piyasa koşullarında karınıza bakın. Onlar gidince kral sizsiniz. Önemli olan maneviyat değil mi ki!”.
Falso Sihirbazı
Devam edelim. ‘Dahili ve harici bedhahlarla yani düşmanlarla etrafın çevrili olabilir’. Ee ne var yani bunda; biz hayra devam edelim. Adama bakın hele. Sanki bize ‘insan sevmeyin, bilim ışığında yürümeyin, kin ve nefret üzerine kurulu bir yaşam sürün’ vasiyeti bırakılmış da biz de onu uyguluyoruz. Atatürk bize ‘şer’ olun mu dedi ki sen bu teraneleri okuyup duruyorsun be adam. Yazının neresinden tutsan ayrı bir falso. Cüretine ne demeli efendinin. Milleti ajite ediyor; insanlık, maneviyat öğretiyor. Senin patronlarından mı öğreneceğiz biz insanlığı, maneviyatı. İlim ve fen yolunu sen mi öğütleyeceksin bize. Ağzına alıp gevelediğin o değerlerin önemini bizler pek ala biliyoruz merak etme. Ama o değerlerin bağımsız, başı dik bir ülkede yaşamadan tek başına yaşanamayacağını da biliyoruz. Yüreği insan sevgisiyle dolu olduğu için vatan sevgisini daha da harlayan yurtseverler, kardeşliği de katmerliyor rahat ol sen. İnsanın hayvan yerine konmaya çalışıldığı o emperyalist sömürü düzenini değiştirmenin bilincinde, toprağımızdaki ayrık otlarını temizlemeye çalışıyoruz. Çalışıyoruz ki yan yana açacak yüzlerce çiçek ‘tek dişi kalmış canavarlar’ olmadan kardeşçe ve sevgiyle büyüsün.